31 Aralık 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Görüş

Demokratik açılım ve Doğu-Güneydoğu meselesi hakkında görüşler ve teklifler

Memleketimizin, bilhassa Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin halen içinde bulunduğu meselelerin kısmen de olsa çözümü veya bu mevzudaki bazı engellerin aşılması mevzuunda, Doğu Anadolu’nun bir üniversitesinde bir süre öğretim üyeliği yapmış bir kişi olarak, görüşlerimi ve tekliflerimi dile getirmek istiyorum.

Çözümle ilgili tekliflerimin tamamının hemen uygulamaya konulması elbette ki mümkün olmayabilir; çünkü, bunların bir kısmı kısa, bir kısmı orta ve bir kısmı da uzun vadelidir. Fakat, bu ve benzeri görüşlerin bir bütün olarak düşünülmesinde ve bu bölgelerin meselelerinin yüz yıl kadar bir geçmişi olduğundan, çözümü için de belki o kadar uzun vadeli bir plânlamanın yapılıp uygulanmasında fayda vardır.

MESELENİN SOSYOLOJİK YÖNÜ:

1. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki problem, yılların ihmali sonucu büyümüş, kangrene dönüşmüş ve içinden çıkılmaz gibi görünen bir hal almıştır.

Meseleleri yeni ortaya çıkmış olmayıp aslında en az yüz yıllık bir geçmişe sahip olduğu söylenebilen bu bölge, hem Birinci Dünya Harbi esnasında ve hem de İkinci Dünya Harbi ve sonrasında hedef seçilmiş; bilhassa dış mihrakların planlı olarak devamlı tahrikine ve kendi emelleri doğrultusunda kullanmaya çalışmalarına maruz kalmıştır.

2. Büyük ekseriyeti ile İslâm dinîne; “dindar” denilecek şekilde bağlı olan bu bölge insanının manevî değerleri, son yüzyıl içinde bazı idareciler tarafından maalesef göz ardı edilmiştir. Hattâ bununla da kalınmayıp, tam aksine; dış mihrakların bazı oyunlarına gelinerek onların manevî değerlerinin tahribi yönünde, bu bölge insanını birbirine bağlayan manevî hayatları büyük ölçüde tahrip edilmiş, bunun yerine menfî milliyetçilik ve ırkçılığı esas alan politikalar izlenerek, büyük tahribat meydana getirilmiştir.

3. Geçmişteki bu idarî hatalara rağmen, mevcut hükümetin bu mevzudaki olumlu teşebbüs ve gayretleri çok yerinde, cesur ve aynı zamanda da zorunludur. Beklenen neticeleri hemen alınamasa bile, bu mühim meseleyi çözmek teşebbüsünün bile, halk arasında fevkalâde müsbet bir tesir meydana getirdiği açıkça görülmektedir.

Bu konuda özetle yapılması telif edilenler

ETNİK GRUPLARA ÂDİL YAKLAŞIM

1. Bütün etnik gruplara eşit mesafede olunmalı, o etnik grupların tamamı devletin imkânlarından adalet ölçüsüyle yararlandırılmalı ve onlara fırsat eşitliği sağlanmalıdır.

2. Bütün etnik grupların dil, din ve kültürlerinin varlığı kabul edilmeli ve o kültür değerlerinin korunması ve geliştirilmesi için, devlet tarafından her türlü destek sağlanmalıdır.

3. O bölgelerimizdeki etnik gruplar arasındaki bağ, “din birliği” üzerine tesis edilmelidir. Zira din, orada bütün etnik gruplar arasında tesis edilebilecek en kuvvetli bağdır.

BÖLÜCÜ TERÖRÜN ÖNLENMESİ

1. Terörü önlemenin en müessir yolu, onu besleyen iç ve dış kaynakların kurutulmasıdır. Bunun için:

a) Bağımsızlık ve özerklik de dahil, terör örgütünün kendine malzeme yapmaya çalıştıkları hakkında, o bölgelerin halkı iyi bilinçlendirilmelidir.

b) Hiç kimseye başkasının yanlışı yüklenemeyeceğinden, şehit ana ve babaları gibi, ölen teröristin anne ve babasının da bu vatanın evlâdı oldukları ve bu devletin himayesinde bulundukları ihsas edilmelidir.

c) Devletin teröristin kişiliğine değil, “terörist” niteliğine karşı olduğu dile getirilerek, terörden vazgeçip kurtulmak isteyenlere terörden çıkış kapısı hazırlanmalıdır.

d) O bölge vilayetlerinde görev yapan memurlar, mümkün olduğu kadar mesleğinde başarılı, mahallî etnik dili bilen, dindar ve namazını kılanlardan seçilmeye çalışılmalıdır.

e) Devletin adaleti, yalnız suçluyu cezalandırmakla kalmayıp, hakkı olanın da hakkını vermeyi gerektirdiğinden, bu husustaki noksanlıklar ve ihmaller telâfi edilerek, o bölge halkları mağduriyet hissinden arındırılmalıdır.

EĞİTİM

1. Eğitim, gelişmiş Batı ülkelerinde olduğu gibi, etnik söylemlerden arındırılmalıdır.

2. Okullarımızdaki ders müfredatlarında, bin yıldır çeşitli etnik grupların bir arada yaşamış olmasının sırrı olan millî ve manevî değerlere daha fazla önem verilmelidir.

Böylece, insanlarımızı; kendilerine, ailelerine ve vatana daha yararlı yapmak yanında, teröre katılımları da azaltmaya çalışılmalıdır.

3. Okullarımızda öğretilen din derslerinde, tamamına yakını Şafiî mezhebinden olan Doğulu ve Güneydoğulu vatandaşlarımız için, Şafiî mezhebine de yer verilmelidir.

4. Doğu ve Güneydoğu halkımızın etnik gruplarının, Anadolu’nun bize vatan yapılmasındaki katkıları (Malazgirt, Çaldıran Savaşları gibi), Osmanlı tarihindeki diğer hizmetleri ve yakın tarihteki (Birinci Dünya Savaşında ve İstiklâl Savaşındaki) rolleri anlatılarak, onların anavatanımıza bağlılık hisleri pekiştirilmelidir.

5. Okullarımızda ana dilimiz, mutlaka çok iyi öğretilmelidir. Ayrıca, bu bölgede görev alan üst düzey bürokratların mahallî dili de bilmeleri sağlanmalıdır.

6. Etnik ayırımcılığın ve ırkçılığın, akıl, mantık, tarih, din ve bölge gerçekleri açısından zararları, hem bütün ülkemizin halkına ve hem de terörün yoğun olduğu o bölgelerdeki halkımıza çok iyi anlatılmalıdır.

7. O bölgelerimizdeki farklı etnik grupların kendilerini ifade edebilmelerinin önündeki her çeşit engel kaldırılmalı; onların gençlerinin bir terör örgütü liderine bağlanmaları gibi acıklı bir psikolojik duruma düşmeleri önlenmelidir.

8. Toplumun her kesiminde, eğitim düzeyi hızla yükseltilmelidir; meslekî eğitime daha fazla önem verilmeli, özel eğitim kurumları açılması teşvik edilerek bunların sayıları ve nitelikleri arttırılmalıdır.

EKONOMİK ÇÖZÜMLER

1. İşsizlik ve fakirlik, terörün tek sebebi olmamakla beraber, teröre zemin hazırlayıcı ve istismara en açık konulardan olduğundan, bunlara karşı müessir tedbirler alınmalıdır.

2. Sosyal yardımlar gerekli ve terörü azaltmakta da faydalı olmakla beraber, bu yardımlarda ölçünün kaçırılması hazırcılığa, çalışmadan kazanmaya ve üretmeden tüketmeye de alıştırabileceğinden; yalnız sosyal yardım yapmakla kalmayıp, o bölge insanlarını asgarî geçimlerini sağlayacak tarzda iş sahibi yapmanın yolları aranmalıdır.

3. İktisat ve kanaatle hayatı devam ettirmek hususunda halk eğitilmelidir.

4. Bölgeler arası ekonomik kalkınmışlık farkı asgariye indirilmeli ve o bölgelere yatırım yapmak sadece özel sektörün insafına bırakılmamalıdır.

Tabiat şartları da zor olan bölgelere özel sektörün yatırım yapmakta isteksiz davrandığı göz önüne alınarak, devletin yapacağı iktisadî yatırımlarına öncelik verilmelidir.

DEVLETİN İÇ VE DIŞ SİYASETİNİN

YENİDEN YAPILANDIRILMASI

1. Bütün ülkede tam demokrasinin gerekleri yapılmalıdır. Böyle bir ortam, terörü ve ayrılıkçı düşünce sahiplerini bitirebilir. Çünkü o bölgelerdeki etnik grupların çoğunluğu, onlar adına hareket ediyor gibi görünen terör ve siyaset örgütlerinin tam destekçisi değildir.

2. Kanunlardaki insan hak ve özgürlüklerinin önüne konulmuş bütün engeller kaldırılmalıdır. Bilhassa, fikir özgürlüğü tam olarak sağlanmalıdır. İnsanların inançlarının gereklerini yapmasında devlet tarafından önlerine konan engeller kaldırılmalı; insanlar inançları ile devletin kanunları arasında tercihe zorlanmamalıdır.

3. Kuzey Irak ile ilişkiler, düşmanca veya korkuya dayalı değil; aksine, bin yıllık beraberliği olan Müslüman kavimlerin kardeşliği çerçevesinde ele alınmalıdır.

4. Avrupa Birliği projesi ve bunun halka getireceği avantajlar; Türkiye’li olmakla Avrupa Birliğine de girebileceği o bölgelerdeki etnik gruplara iyi anlatılmakla, onların Türkiye’den ayrılma istekleri olmayacak veya bu tip düşünceler destek bulmayacaktır.

5. Asıl yer ve şahıs isimlerinin kullanılması önündeki her çeşit engel kaldırılmalıdır.

6. O bölgelerdeki etnik grupların nüfusu, o bölgelerin büyüklükleri ve yeraltı zenginlikleri dikkate alınarak hareket edilmeli; bu etnik gruplar o bölgeler dışındaki güçlerle işbirliği yapmaya mecbur bırakılmamalıdır.

7. Devlet aleyhine işlenen suçlar için bir “genel af” ilân edilerek; affedilemeyecek kanlı olaylara bulaşmamış olanlar hürriyetlerine kavuşturulmalıdır.

8. Geçmiş hükümetler gibi terörle mücadeleyi sadece askere havale etmeyip, daha müessir başka yöntemler de uygulanmalıdır.

Bunun yanında, demokratik açılımın gerçekleştirilmesiyle, terör örgütü üzerinden kirli bazı uygulamalarla ülkenin zarara sokulması da önlenmelidir.

9. Hiçbir endişeye katılmadan ve korkmadan, o bölgelerdeki mahallî idareler güçlendirilmelidir. Böylece, o bölgelerde ekseriyeti teşkil eden etnik grupların nasıl yaşamak istediklerinin, ne yapmak istediklerinin daha iyi ortaya çıkması sağlanmalıdır.

Türkiye’nin her tarafına dağılmış ve gittikleri yerlerde büyük yatırımlar yaparak yerleşmiş bulunan ülkemizdeki çeşitli etnik grup mensuplarının ülkemizden kopmaya, bölünmeye taraf olamayacağı, Doğu ve Güneydoğuda mahallî idarelerin güçlendirilmesinden ülkemizin zarar görmeyeceği, aksine; mahallî idarelerin güçlendirilmesinin o bölgelerdeki etnik grupların ülkelerine olan sevgisini ve bağlılığını arttıracağı göz önüne alınmalıdır.

10. İstibdat; ister ferdî olsun, ister bir grubun veya isterse bir kurumun olsun, mutlaka ortadan kaldırılmalıdır.

11. Bu hususta, söz konusu bölgelerin insanı, asrımızın büyük din âlimi ve mütefekkiri olan Bediüzzaman Said Nursî’nin, en büyük düşmanımızın; cehalet, zaruret ve ihtilâf olduğuna dair teşhisi, tesbiti ve bu en büyük düşmanlarımıza karşı gösterdiği çareler, Doğu ve Güneydoğu meselesi ve demokratik açılım konusunda yıllar önce belirttiği görüşlerini özetleyen bazıları olan aşağıda nakledilen sözleri de, mutlaka dikkatle gözönüne alınmalı ve değerlendirilmelidir:

“… Hem 55 seneden beri, Medresetü’z-Zehra namında Şark Üniversitesinin tesisine çalışmak ve o üniversiteyi biri Van’da, biri Diyarbakır’da, biri de Bitlis’te olmak üzere üç tane veya hiç olmazsa bir tane Van’da tesis etmek için, Hürriyetten evvel İstanbul’a geldim. Hürriyet çıktı, o mesele de geri kaldı.

Sonra İttihatçılar zamanında Sultan Reşad’ın Rumeli’ye seyahati münasebetiyle Kosova’ya gittim. O vakit Kosova’da büyük bir İslâmî darülfünun tesisine teşebbüs edilmişti. Ben orada hem İttihatçılara, hem Sultan Reşad’a dedim ki: ‘Şark böyle bir darülfünûna daha ziyade muhtaç ve âlem-i İslâmın merkezi hükmündedir.’

***

O vakit bana vaad ettiler. Sonra Balkan Harbi çıktı. O medrese yeri istilâ edildi. Ben de dedim ki: ‘Öyleyse o 20 bin altın lirayı Şark Darülfünununa veriniz.’ Kabul ettiler.

Ben de Van’a gittim. Ve bin lira ile Van Gölü kenarında Artemit’te temelini attıktan sonra Harb-i Umumî çıktı. Tekrar geri kaldı.

Esaretten kurtulduktan sonra İstanbul’a geldim. Hareket-i Milliyeye hizmetimden dolayı Ankara’ya çağırdılar. Ben de gittim. Sonra dedim: ‘Bütün hayatımda bu darülfünunu takip ediyorum. Sultan Reşad ve İttihatçılar 20 bin altın lirayı verdiler. Siz de o kadar ilâve ediniz.’ Onlar 150 bin banknot vermeye karar verdiler. Ben dedim: ‘Bunu mebuslar imza etmelidirler.’

Bazı mebuslar dediler: ‘Yalnız sen medrese usûlüyle sırf İslâmiyet noktasında gidiyorsun. Halbuki şimdi garplılara benzemek lâzım.’

Dedim: O vilâyat-ı Şarkiye âlem-i İslâmın bir nev'î merkezi hükmünde, fünûn-u cedide yanında ulûm-u diniye de lâzım ve elzemdir. Çünkü, ekser enbiya Şarkta ve ekser hükema Garpta gelmesi gösteriyor ki, Şarkın terakkiyatı din ile kaimdir.

***

Başka vilâyetlerde sırf fünûn-u cedide okuttursanız da, Şarkta her halde millet, vatan maslahatı namına, ulûm-u diniye esas olmalıdır. Yoksa Türk olmayan Müslümanlar, Türke hakikî kardeşliği hissedemeyecek. Şimdi bu kadar düşmanlara karşı teavün ve tesanüde mecburuz.”

***

… Fakat o azîm üniversitenin temelleri ve esasâtı ve mânevî bir programı ve muazzam bir tedrisatı…” 1

***

“Bu millet-i İslâmın cemaatleri, çendan bir cemaat namazsız kalsa, fâsık da olsa, yine başlarındakini mütedeyyin görmek ister. Hattâ, umum Şarkta, umum memurlara dair en evvel sordukları sual bu imiş: ‘Acaba namaz kılıyor mu?’ derler. Namaz kılarsa mutlak emniyet ederler; kılmazsa, ne kadar muktedir olsa nazarlarında müttehemdir.

***

Enbiyanın ekseri Şarkta ve hükemanın ağlebi Garpta gelmesi kader-i ezelînin bir remzidir ki, Şarkı ayağa kaldıracak din ve kalbdir, akıl ve felsefe değil. Şarkı intibaha getirdiniz; fıtratına muvafık bir cereyan veriniz. Yoksa, sa’yiniz ya hebâen gider, veya muvakkat, sathî kalır.

***

Âlem-i küfür, bütün vesaitiyle, medeniyetiyle, felsefesiyle, fünunuyla, misyonerleriyle âlem-i İslâma hücum ve maddeten uzun zamandan beri galebe ettiği halde, âlem-i İslâma dinen galebe edemedi. Ve dahilî bütün fırak-ı dâlle-i İslâmiye de, birer kemmiye-i kalile-i muzırra suretinde mahkûm kaldığı; ve İslâmiyet metanetini ve salâbetini sünnet ve cemaatle muhafaza eylediği bir zamanda, lâübâliyâne, Avrupa medeniyet-i habise kısmından süzülen bir cereyan-ı bid’atkârâne, sinesinde yer tutamaz. Demek, âlem-i İslâm içinde mühim ve inkılâpvâri bir iş görmek, İslâmiyetin desâtirini inkıyadla olabilir, başka olamaz. Hem olmamış, olmuşsa da çabuk ölüp sönmüş.” 2

Dipnotlar:

1) Bediüzzaman’ın Reis-i Cumhur ve Başbakana yazdığı mektuptan.

2) Bediüzzaman’ın 1923 yılında Millet Meclisi’ne hitaben yazdıklarından.

[email protected]

PROF. DR. MUSTAFA NUTKU

31.12.2009

 
Sayfa Başı  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl