03 Mart 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Dizi Yazı

BİR NESİL ZORUNLU HİCRET YAŞADI

—Dünden devam—

Yani yalnızca imam hatipli öğrenciler baz alınarak yapılmış bir engelleme değil mi?

İmam hatipler de bahusus burada engellendi, ama aslında bir şekilde merkeze yürümek isteyen, inisiyatif almak isteyen toplum kesimi düşünüldü. Bu kesimin de siyasî, sosyolojik arka planı belli. Nereden geldiği nereyi desteklediği belli. Dolayısıyla ciddî anlamda bir sınıf oluşturma, kast oluşturma niyeti var. Toplum mühendisliği yaparak toplumun belli kesimini engelleme çabası olduğu görülüyor.

Burada asıl mağduriyeti yaşayan, meslekî teknik eğitim. Dolayısıyla ara eleman, nitelikli insan gücünün kaybı. Elbette imam hatip’lerin önü kesildi ve çocuğunu burada okutmak isteyen insanların da mağduriyeti söz konusu. Ama imam hatipler meslek liseleri içinde yüzde 8’dir. Kalan yüzde 92’de yüz binlerce insan var. Bir şekilde Fen, Anadolu Liselerinde okumak isteyip de okuyamayan, ama hem meslek sahibi, hem de kariyer sahibi olsun diye meslek liselerine gönderilenler var. Koca bir toplum kesiminin önünün kesildiğini görüyoruz.

Hükümet siyaset çöplüğüne girmek istemiyorsa, titiz çalışmalı.

YÖK gerçekten üzerine düşeni yapıyor mu?

Çaba sarf ettiler. Belki hukuken düzenleme yapılırken daha titiz çalışılabilirdi. İlk düzenleme yaptığında bu düzenlemenin Danıştay tarafından geri döndürüleceğini düşünmüyorlardı. Doğrusu biz de beklemiyorduk.

Hem YÖK hem de hükümet titiz çalışmalı diye düşünüyoruz. Çözülmezse vaktiyle Şubat sürecinde imam hatiplerle ilgili “siyasî hayatıma mal olsa da ben bu kararı alacağım” diyen siyasî kurumların, düştüğü siyaset çöplüğünde kendilerini bulurlar. Toplum bu konuda duyarlı. Bu ve bunun gibi meselelerde (temel özgürlükler, başörtüsü ve diğer özgürlükler..) toplumumuzun arzu ettiği çözüm sonucuna ulaşamazsa siyasete de bu yansır.

28 Şubat’ın bir ürünü olan katsayı adaletsizliği bir kısım güçlerin iktidar mücadelesi gibi. Sizin analiziniz nedir? Bu dâvâya ideolojik açıdan mı

yaklaşılıyor?

Aslında baktığımızda katsayı meselesi bir ölçme değerlendirme. Danıştay, sınava giren sisteme müdahale etmiyor şu anda. Sadece yerleştirmeye müdahale ediyor. Ben sonuçlara bakarım diyor. Fakat bu, imam hatip liselilerin veya toplumun bu konuda talebi, bu okullara sahip çıkışı göz ardı edilerek, siyaseten bir tutum geliştiriliyor. Dolayısıyla ölçme değerlendirme sistemi toplumda bir varlığın, bir gelişimin, siyasî hassasiyetin ne kadar olup olmayacağı ile ilgili bir algıya dönüşüyor. Biz bundan rahatsızız.

Hâlbuki imam hatip lisesi mezunları bu ülkeye en yüksek katma değeri oluşturmuş insanlar. Ben anarşinin tam zirvede olduğu bir ortamda imam hatip Lisesinde okudum. Bir huzur ortamı vardı. Bütünüyle böyleydiler. Ötedenberi topluma sevgi üretmiş, toplumun dayanışma ve kaynaşmasına katkı sağlamış kurumlardandır.

Veliler çocuklarını, güvenli bir ortam sağladığı için, temel dinî değerlerini düzgün kaynaklardan öğrenmiş olsunlar diye, imam hatip okullarına gönderiyorlar. Yoksa bu kadar insan, çocukları imam olsun, diyanet işlerinde çalışsın diye göndermiyor. Tartışılan konu da bu. Eğer bu toplum, özellikle arzu ettiği, inandığı eğitimin verildiği yere sahip çıkıyorlarsa, eğer buna ihtiyaç varsa, o zaman gelin bunu inceleyelim ve ne istiyorsunuz diyelim. Toplumun inanç değerlerini, düzgün bir şekilde verilmesini sağlayalım. Bunu bütün eğitim sistemine yayalım. O zaman imam hatip liselerine bu kadar yoğun teveccüh ortadan kalkabilir. Yeterli sağlıklı, ilgili formasyona sahip kişiler tarafından, seçmeli bile olsa Din dersleri, siyer, Kur'ân dersleri verilebilir. Yine buraya kılık kıyafetle ilgili bir düzenleme yapın, yeterli normalleşme olsun. Zor gözüküyor, çünkü ilgililer toplumun bu talebini anlamıyor.

Başbakan Erdoğan, katsayı dâvâsı ile ilgili

“Başbakan imam-hatip mezunu olduğu için mi bunları yapıyorsunuz?” dedi. Bu yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Başbakan Erdoğan’ın bir imam hatip mezunu olarak bu konuda samimî olduğunu düşünüyorum. Bu toplumun meselesidir. İmam Hatip liselerini ve toplumun bu talebini iyi biliyor. Bilmeyenlerin, karşı duranların korkularını da anlamsız buluyor. Biz sivil toplum kuruluşu olarak siyasetle örtüşüyor değiliz. Doğruya doğru, yanlışa yanlış deriz.

7–8 yıllık süreçte, bu mesele neden hâllolmadı diye soruyoruz. Bu konuda daha fazla ve daha köklü bir çaba sarf edilmeli. Yasal çerçevede daha etkili ve vakitlice bir takım değişim çalışmalarının yapılmış olması gerekirdi.

Başörtüsüyle okudular diye ‘kıyamet kopmadı’.

Önder vakfı olarak Türkiye’de üniversite

okuyamayan ‘mağdur’ öğrencileri yurtdışına göndermede aracılık ediyorsunuz. Yurtdışındaki okullara talep çok mu? Ne kadar süredir aracılık yapıyorsunuz? Kaç kişi gitti?

Katsayı probleminin ortaya çıktığı günden itibaren aracılık ediyoruz. 1999’dan beri. Bu tarihten beri çözülmemiş olması da çok acı verici.

Şu anda 1000’e yakın öğrencimiz yurtdışında. Öncelikle Viyana, Saray Bosna, Romanya, Bulgaristan ve Avrupa’nın değişik ülkelerinde okuyan rehberlik ettiğimiz ya da bursuna aracılık ettiğimiz öğrencilerimiz var. Bu çalışma devam ediyor. Biz dernek olarak sadece burs vermeye yönelmiş değiliz. Ama katsayı problemi ortaya çıkınca, çok başarılı olup da yurtiçinde üniversitelere yerleşemeyen öğrencilerimiz, hak ettikleri yerleri okusunlar ve arkadan gelecek kardeşlerine de bir ışık olsunlar diye böyle bir proje başlatılmıştı.

Bir mânâda zorunlu bir hicret yaşayarak

yurtdışına giden öğrenciler başarılı oluyor mu?

Oldular. Elbette zorlananlar oldu. İlk defa evinden barkından ayrılan öğrenciler, yurtdışına gittiler. Ama çok ciddî tecrübeler kazandılar. Ufukları açıldı, dil öğrendiler. İçlerinden Viyana’da üniversite’de öğretim üyesi olan kardeşlerimiz var. Çok başarılı oldular. Buradan daha önce giden Avrupa’daki işçi büyüklerimizin temsilini güçlendirdiler. Kitap okuyan, başarılı, Üniversite’de öne çıkan başarılarıyla ses getirdiler. Katsayı meselesi ortadan kalkarsa; bundan sonra oralarda Yüksek Lisans, Doktora çalışmalarımız olacak. Ciddî tecrübelerimiz oluştu. İlk giden öğrencilerimiz orada WONDER diye bir dernek kurdular. Sonradan gelecek kardeşlerine rehber oldular.

Viyana başta olmak üzere öğrencilerimizin gittikleri üniversiteler, dünyanın sayılı okulları arasında. Hiçbir sorun, kılık kıyafetle ilgili hiçbir engelle karşılaşmadılar. Kıyamette kopmadı.

Bir taraftan “kızları okutalım” kampanyaları

sürerken, diğer taraftan başörtüsü sorunu ve özellikle imam-hatip Lisesi mezunlarını daha fazla etkileyen katsayı eşitsizliği ile kız öğrenciler mağdur ediliyor. Bu çelişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu yaman bir çelişki. Öteden beri Türkiye’de İslâmî duyarlılığı olan kesimi “Kızlarını okutmuyorlar” diye suçlayanlar ve yer yer bir takım ailelerden zorla kızları alıp okullara taşıyan çevreler, inançları gereği başını örtüp okumak isteyen çocuklara duvar ördüler. Maalesef bu konuda sıkıntı devam ediyor. Üniversitelerin bir kısmında fiilî bir genişlik gözükse de yasak sürüyor. Bunu anlamak mümkün değil. Umut ediyoruz ki bu komik, hakkaniyet dışı durum bir an önce ortadan kalkar.

Çözüm için yeni anayasa şart.

Sizce, hem başörtüsü yasağı, hem de katsayı probleminde kalıcı çözüm nasıl gerçekleşir?

Kalıcı çözüm, içinde yaşadığımız dönemde birçok önemli sorunumuzun kaynağını da teşkil eden, askerî ihtilâl döneminde gelen anayasanın bir an önce değiştirilmesi. Bu ve buna benzer özgürlüklerin serbestleşmesi.

Biz sadece kendine Müslüman değiliz. Toplumun hangi kesiminin özgürlüklerle ilgili sorunu varsa anayasa çerçevesine düzenlenebileceğini ve kalıcı olacağını düşünüyoruz.

Özellikle katsayı probleminin kaynağı gibi gözüken, Danıştay’ın atıfta bulunduğu YÖK’ü oluşturan 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 45. maddesi çok açık. Orada bir katsayı farkından bahsedilmiyor. Yetkinin YÖK’te olduğundan bahsediliyor. Bir yasal düzenlemeye ihtiyaç yok. Dolayısıyla Yüksek Yargı’nın da gözden geçirildiği, her şeyin yerli yerine oturduğu ve özgürlüklerin de düzgün bir şekilde ifade edildiği 2010’lu yıllarda toplumun ihtiyaç duyduğu, sivil bir anayasa düzenlemesi lâzım. Gerekirse bunun referanduma götürülerek yapılması, bu soruların temel çözüm kaynağı gibi gözüküyor.

ELİF NUR KURTOĞLU

[email protected]

{YARIN: DOÇ. SEVGİ KURTULMUŞ: YAŞAMAYAN BİLEMEZ}

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Emekli Kıdemli Başçavuş Nazmi Çelik:

Erbakan’a da hakkımı helâl etmiyorum

Hangi dönemde YAŞ kararı ile ordudan atıldınız?

Bartın’da Deniz Kuvvetleri’nde, Karadeniz Bölge Komutanlığı’na bağlı olarak Kıdemli Deniz Başçavuşluk görevini yaparken, 6 Aralık 1996 tarihli YAŞ kararları sonucunda, yaklaşık 70 kişiyle birlikte ordudan atıldık. O zaman atılanların en kıdemlisi bendim. 25 yıldır orduda hizmet vermiş bir askerdim. Beni “disiplinsizlik” gerekçesiyle re’sen emekli ettiler. Halbuki daha bir kaç ay önce tam da 30 Ağustos’ta “derece ve kademe ilerlemesi” almıştım. Daha bir kaç ay önce derece ve kademe atlayan bir askerin nasıl bir disiplinsizliği olur, size havale ediyorum.

Gerçekte neden ordudan atıldığınızı

düşünüyorsunuz?

Bize hiçbir şey izah edilmedi. O güne kadar görevimizi başarıyla gerçekleştiren, ordunun şerefli bir mensubuyduk. Hanımım ve çocuklarımın tesettürlü olmalarının ve bizim namaz kılan, ibadet eden bir birey olmamızın etkili olduğunu tahmin ediyorum. Bütün haklarımız elimizden alındı. Manevî olarak büyük mağduriyet yaşadım. Etrafımızdaki insanlar “kimbilir ne yaptılar da, ordudan atıldılar” diye düşünüyorlardı. Halbuki elle tutulur bir gerekçe yoktu bizim atılmamız için. Bana yapılanlar yüzünden herkese hakkımı helâl edebilirim, ama bir olayı hiç unutmuyorum. O zaman iktidarda olan Necmettin Erbakan, bu YAŞ kararlarına imzasını attıktan sonra çıkıp televizyonlarda, “Bu atılanlar namaz kılanlar falan değil. Başka gerekçelerle atıldılar” diyerek kendini temize çıkarmaya çalışmıştı. Bu olayı hiç unutamıyorum. Herkese hakkımı helâl etsem de Erbakan’a hakkımı helâl etmiyorum.

Kendinizi savunma imkânı bulamadınız mı?

Biz mahkeme edilmeden ordudan atıldık. Yani kendimizi savunma hakkı bile verilmedi. Keşke bir yargılama olsaydı ve kendimizi savunsaydık da, sonra yine atacaklarsa atsalardı. Ama insanın kendini savunamadan, yargısız bir şekilde infaz edilmesi çok acı verici. Elimize sadece üçüncü hamura bir kâğıt parçası tutuşturdular. Re’sen emekli edildiniz dediler. Başka hiçbir açıklama olmadı. Konuşacak bir yetkili bile bulamadık. YAŞ kararları da biliyorsunuz yargıya açık olmadığından ötürü hakkımızı dâvâ açarak da isteyemedik. Sadece mağduriyetimizle başbaşa kaldık....

UMUT YAVUZ [email protected]

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------




Gündemin nabzını tutmak için tıklayın!
www.sentezhaber.com

03.03.2010

 
Sayfa Başı  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (02.03.2010) - Katsayının hedefi, kast sistemi

  (28.02.2010) - Türkiye’nin kalbine saplanan postmodern darbe

  (14.02.2010) - Yakın istikbalin hür ülkesi Türkıye’ye hoşgeldınız

  (13.02.2010) - İslâm, her türlü kolaylığı tanır

  (12.02.2010) - ‘Yeni Asyabizim için çok önemli’

  (11.02.2010) - Din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı yok

  (10.02.2010) - YAŞAYAN FOSİLLER ÜLKESİ

  (09.02.2010) - Devlet vatandaşın ayağına gidiyor

  (08.02.2010) - İslâm derneklerinden büyük hizmet

  (07.02.2010) - İnanç özgürlüğü işliyor

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl