26 Mayıs 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

40. Yıl Röportajları

TALİP ÇİÇEK

40 YILLIK OKUYUCUMUZ LATİF KAYMAK:

Yeni Asya’nın ilk aboneleri biz olduk...

Bize kendinizi tanıtır mısınız?

1944 yılında Kocaeli Değirmendere beldesinde doğdum. Ailem Selanik’ten İstanbul’a göç etmiş, bilâhare tanıdıkların tavsiyesi ile buraya taşınmışlar. İlkokulu Değirmendere’de okudum. Mezun olunca babamın berber dükkânında çalışmaya başladım. Ağabeyim ve eniştem Gölcükte fotoğrafçı dükkânı devraldılar, ben de onlarla birlikte bu mesleği yaptım. 2001 yılında emekli oldum. 1999 Marmara Depreminde evimiz ağır hasar gördü, şimdi Başiskele Yuvacık kalıcı konutlarında oturuyorum.

Risâle-i Nurları nasıl tanıdınız? Yeni Asyayı ne

zamandır okuyorsunuz?

Hatırladığım kadarıyla 1961 yıllarıydı. Aslen Kastamonu, İnebolu’dan olup İstanbul’da ikamet eden ve Seyyid Şefik, Şemseddin Yeşil, Muhammed Öğütçü, Mustafa Hemdem gibi ilim adamlarına Risâle-i Nurları verdiği için Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî ile birlikte Denizli Cezaevinde yatan Emin Uzun Efendi, aile dostumuzdu.

Bazen evimize gelirdi, sohbet yapardı. Evimizdeki kitaplar arasında ilk baskı “Lem’alar” kitabı varmış, fakat biz mahiyetini bilmediğimiz için ilgilenmiyorduk. Emin Efendi kitabı görünce “Siz bunları okuyor musunuz?” dedi ve Risâle-i Nurun öneminden, bu asrı aydınlatacak bir Kur’ân tefsiri olduğundan bahsetti ve açıp bir yerden ders okudu. Kendisi tarikat ile de ilgilenirdi. Annem dindar bir hanımdı ve tarikata bağlıydı. Evimizde bu tür toplantılar olurdu. Bizi de ibadetlerimizi yapmamız için teşvik eder, gelenlerle tanıştırırdı. Faik Cengiz eniştemdi. Kendisi 1957 yılında Isparta Eğridir’de Bediüzzaman’ı çarşıda, arabasının içinde otururken görüp ziyaret etmiş, elini öpüp duasını almış ve iltifatına mazhar olmuş bir insandı. Onun Risâle-i Nurlara sahip çıkmasıyla evimizde derslere başladık. Risâle-i Nur derslerinin yapılması için her türlü imkânı değerlendirirdik. Dükkânımızın fotoğraf çekilen stüdyosu dahi bu maksatla kullanılmıştır.

O şartlarda yapılan derslerin çok feyizli olduğuna inanıyorum. Kısa zaman sonra tanıdıkları teşvik ederek Gölcük’te nalburiye işleri yapan Mustafa Kurtoğlu Ağabeyin evinde derslere başladık. O zamanlar Değirmendere’ye geceleri araba bulunmuyordu, akşam ders sonrası çoğu kez dört kilometrelik yolu yayan olarak gelmek zorunda kalırdık. Askere gitmeden önce Risâle-i Nurları tanıdım. Sayımız artınca dersleri daha rahat yapabilmek için dershane tutmaya karar verildi. 1966 yılında ilk dershanemiz açıldı. Tersanede çalışan Mehmet Demirel, İbrahim Başol gibi arkadaşlarımız orada kalmaya başladılar. O tarihten sonra sanki hizmetimiz bereketlendi.

Yeni Asya gazetemiz çıkmadan önce haftalık İttihad gazetesini alıyordum ve her Cuma, Merkez Camii’nde namaz sonrası elli adet satardım. Bu benim zevkle yaptığım bir hizmet faaliyetiydi. Kapanıncaya kadar devam ettirdim. Sonra 1970 yılında Yeni Asya günlük olarak çıkmaya başladı, ilk aboneleri biz olduk. Ailece o gün verdiğimiz kararımızı bu gün de devam ettiriyoruz ve ömrümüzün sonuna kadar da sürdürmek azmindeyiz.

Sonradan Yeni Asya gazetesi başyazarı olan

Mustafa Polat Ağabeyi konferansa dâvet etmişsiniz, bunun etkisi nasıl oldu?

1968 yılında İçtimâî Kalkınma Derneği adına Nezihi Mustafa Polat Ağabeyi konferansa dâvet ettik. Belediyenin sahildeki düğün salonu tıklım tıklım dolmuştu. Konferansta “12. Söz”deki felsefenin ve Kur’ân’ın şahsî ve içtima-i hayata verdiği derslerin mukayesesi yapılıyordu. Hem bir kısım hakikatlerin duyurulmasında ve Risâle-i Nurların tanıtımında etkili oldu. Bu konferansı o zaman yaygın olmayan teybe de kaydettik ve köylere gittiğimizde kahvehanelerde dinletiyorduk.

Bütün ihtilâl dönemleri sıkıntılı olmuştur 12 Mart muhtırasında neler yaşadınız?

1970 yılında Değirmendere’deki evimizi müteahhide verip yaptırmak için boşalttık. Ben üç yıl kadar Gölcük’te oturdum. Bu sırada 12 Mart 1971 muhtırası verildi, hükümet istifa etti. Yerine Nihat Erim hükümetleri kuruldu. Ülkenin her yerinde sıkıyönetim ilân edildi, genel aramalar yapılıyordu. Çok sayıda astsubay arkadaşlarımız vardı. Bunlar evlerinde bulunan Risâle-i Nurları tedbir için kolilerle benim evime getirdiler. Oturduğum evin tavanına çıkmak için bir kapak vardı. Ben kolileri buradan tavan arasına koydum. Birkaç gün sonra askerler gelip evimizde arama yaptılar. Aldığımız tedbir ile Risâleleri müsadere olmaktan muhafaza ettik. Cenâb-ı Hak bizleri de korudu.

Bir dönem Adalet Partisi’nin gençlik kolları olan Hür-Bir Derneğinde faaliyetleriniz oldu. Buna nasıl başladınız?

Gölcük’te mahallî bir gazetenin muhabirleri esnafı gezip röportaj yapıyordu, bana da teklif ettiler. Söylediklerimin aynısını yayınlamak şartıyla kabul ettim. Din iman maneviyat Osmanlı tarihi ve Fatih Sultan Mehmed’den bahsettim. Adalet Partililer gazetede bu röportajı okumuşlar ve dükkâna, beni ziyarete geldiler. Hür-Bir isminde bir gençlik teşkilâtının Gölcük Şubesini açmak istediklerini, burada görev almamı teklif ettiler. “Risâle-i Nurları tanıtmamıza vesile olur” ümidiyle kabul ettim. Gazetemiz Yeni Asya yazarlarından Yavuz Bahadıroğlu, İhsan Atasoy, Necmettin Şahiner gibi birçok kişiyi seminerlerre dâvet ederek gençlerin yararlanmasını sağladık. Bu seminerlerimize katılan arkadaşların ekserisi Risâle-i Nurlara dost oldular.

Unutamadığınız bir hatırayı bizimle paylaşır

mısınız?

Değirmendere yol güzergâhı olduğu için Bursa tarafına giden ve gelen mümtaz Nur Talebeleri ağabeyler genellikle Faik Cengiz Ağabeyi tanıdıkları için bize uğramadan geçmezlerdi. Bu sayede Üstadımızın bir çok yakın hizmetkârlarını tanıma imkânımız oldu. Bir gün Tahiri Mutlu Ağabeyimiz gelmişti. Namaz için abdest hazırlıkları yapılıyordu. Tahiri Ağabey abdest alacaktı. Kendisinin ibrik ve leğen kullanarak abdest aldığını duymuştum. Velâyeti Üstadımız tarafından tescil edilen mübarek bir Nur Talebesi ağabeye hizmet etmek için bir fırsat oldu. Hemen suyunu hazırlayıp leğeni getirdim ve suyunu döktüm. Benim için unutulmaz bir hatıra olarak kaldı. Ahirette şefaat edecekleri arasına inşaallah bizleri de dahil eder.

Risâle-i Nur ve Yeni Asya size ve ailenize neler kazandırdı?

Eniştem Faik Cengiz, bütün ailemizi toplar, haftanın bir günü birlikte aile dersleri yapardık. Bu aile içi dersler hep birlikte Risâle-i Nurlardan istifade etmemizi sağladı. Ben bir erkek, üç kız babasıyım; hepsi de cemaatimizi bilen, elinden geldiğince hizmetlere koşar duruma geldiler. Kızımın biri 1980 ylında imam hatip okulunda okuyordu. Baş örtüsüyle okumak yasaklanınca tesettür emrine uymak için okulu bırakmayı tercih etti. Bu şuuru elbette okuduğumuz eserlerden almıştır. Oğlum İbrahim, 1980 doğumluydu. Orta okula gidiyordu. 1993 yılında Gölcük Lisesinde okuyan talebeler için Çanakkale gezisi düzenlendi. Arkadaşları ile birlikte o da iştirak etti. Geziden çok memnun olmuştu.

Gölcük’te hizmetlerimizi daha iyi imkânlarda yapmak için arsa alıp kültür merkezi yapmaya karar verdiğimiz toplantıda, oğlum İbrahim de vardı. Bana gelip “Baba, para verir misin? Biz de iştirak edelim” diyerek beni de teşvik etmesini hiç unutamıyorum. O masum lisanıyla yaptığı bu teşebbüs bizim sonuca ulaşmamızda etkili olduğunu düşünüyorum. O yıl yaz tatilinde bisikletle gezerken düştü ve beyin kanamasından aramızdan ayrılıp ahirete gitti. Bizim için yeni imtihanlar başlamıştı. İmanın verdiği teselli olmasa evlat acısı çekilecek gibi değildi. “O verdi, o aldı” diyerek teslimiyetle karşıladık. Masum haliyle vefat ettiği için ahirette daima birlikte olmayı ümit ediyoruz.

İmtihanlar bitmemişti. 2008 Ramazan’ında kızımın birini ahirete uğurladık. İnançlı oluşu teslimiyeti ve sabrı ile hastalığı rıza ile karşılamıştı. Bize yine sabır içinde tevekkül gerekiyordu. Şu anda torunlarla teselli buluyoruz. Allah kimseye evlat acısı göstermesin.

Yeni Asya ve Risâle-i Nur hizmetlerinin geleceği hakkındaki düşünceleriniz?

Yeni Asya’nın, yayın hayatına başlaması bir ihtiyaçtan doğmuş ve ağabeylerin istişare kararıyla olmuştur. Bu istişarî sistem gelişerek devam etmektedir. Elbette istişare ile hareket edenleri Rabbimiz yanıltmaz istikametlerini muhafaza ederler. Meşveret hem istikameti hem de harici tesirata karşı mukavemeti temin ettiği için işlerimiz biraz yavaşça da yürüse istikrar ve itikametle maksadına doğru yol alır. Ehl-i dalâletin şahs-ı manevî ile hucumu zamanında ferdî olan mukavemetle karşı konulamayacağını gören Üstadımız, daima şahsı maneviyi nazara vermiş ve kendisininde bir hizmetkâr olduğuna dikkat çekmiştir. Bu prensiplerle hizmetlerimiz İnşaallah kıyamete kadar devam edecektir.

TALİP ÇİÇEK

26.05.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki 40. Yıl Röportajları

  (23.05.2010) - Boyun eğmedik, meselelerimize sahip çıkmaya çalıştık

  (10.05.2010) - “Hakikatin gür sesi”ni her yere ulaştıralım

  (02.05.2010) - 30 yıl boyunca Yeni Asya’nın dağıtımını yaptım

  (25.04.2010) - 40 YILLIK OKUYUCUMUZ, EMEKLİ İMAM HATİP YAKUP ÖZLÜ:

  (16.03.2010) - Okuduğumuz gazeteleri başkalarına verirdik

  (08.03.2010) - Gazetemiz, nazarları Risâle-i Nur’a çeviriyor

  (07.03.2010) - Yeni Asya’yı heyecanla beklerdik

  (24.02.2010) - Gazetemiz, zulme uğrayanların hakkını savunuyor

  (10.02.2010) - BEDİÜZZAMAN VAKFI BAŞKANI VE 40 YILLIK OKUYUCUMUZ AHMET RÜZGÂR

  (08.02.2010) - YÖNETİM KURULU ESKİ ÜYELERİMİZDEN, YAZARIMIZ VE 40 YILLIK OKUYUCUMUZ RAŞİT YÜCEL:


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.