18 Ağustos 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Basından Seçmeler

Dersim’in çığlığı...

(...)‘Düzeysizlikte buluşma’, ister istemez, karşılıklı yanlışları da beraberinde getiriyor. Başbakan’ın Kılıçdaroğlu’nun —CHP Genel Başkanı’nın üstünü örtmek istediği anlaşılan—‘Dersim’liliğine’ gönderme yaparak, İsmet İnönü’nün 1938’de vergi vermiyorlar diye 30-40-50 bin Dersim’liyi bombalayarak öldürdüğünü iddia etmesi ve ‘işte CHP budur’ diye Kılıçdaroğlu’na fatura çıkarması doğru bir yöntem midir?

Dersim katliâmı, İsmet İnönü’ye ve oradan ‘miras yoluyla’ CHP’ye ve Kemal Kılıçdaroğlu’na fatura edilerek anlaşılabilir mi? Dersim katliamının cereyan ettiği tarih, Türkiye’de İnönü dönemi değil, Atatürk’ün son dönemidir.

Herkesin üzerinde Atatürk vardı.

Başbakan, Kılıçdaroğlu’nu Dersim konusunda tek ayak üzerinde yakalamak istiyorsa, TBMM’ye konuyu getirip ‘Dersim dosyası’nı açsın, çok daha etkili olur.

‘Buluşma’ mekânı ‘düzeysizlik’ olunca, bu yöntemi başlatmış olan Kılıçdaroğlu’ndan da bir zırva geldi. “Ben (Dersim’in bombalandığı tarihte) daha doğmamıştım.” (...)

«««

İki siyasi şahsiyetin ‘hangimiz daha yanlış konuşacağız, hangimiz daha düzeysiz olacağız’ çekişmesinin çözümü var. Önceki gün Avrupa’daki iki Dersim federasyonunun genel başkanları Yaşar Kaya ve Özkan Tacar, her iki siyasi şahsiyete ‘Dersim’in Çığlığını Duyan, Siyaseten İstismar Etmeyin!’ başlıklı bir çağrı yayımladı.

‘Çağrı’yı izleyelim:

“Dersim, Sabiha Gökçen’in de pilot olarak katıldığı uçak filosu tarafından 4 Mayıs 1937’den itibaren bombalandı ve binlerce masum insan katledildi. Bombardıman 1938 yılının sonbaharına kadar yoğun bir şekilde devam etti. Başbakan’ın ifadesi ile ‘20 ile 50 bin arasında masum Dersimli katledildi’ bir o kadarı da batı illerine sürgüne gönderildi, kimsesiz çocuklar savaş ganimeti gibi toplanıp ya asker ailelerine dağıtıldılar, ya da meçhule.

Sayın Başbakan’ın açıklamalarını Dersim’e yapılmış soykırıma varan vahşetin bir itirafı olarak kabul etmek gerekir.

Sayın Erdoğan, devlette süreklilik vardır, Dersim bombalanırken Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, Başbakan ise Celal Bayar’dı, bugün devletin yöneticileri ise sayın Cumhurbaşkanı Gül ve sizsiniz. Devletin yaptığı haksızlıkların giderilmesi görevi bugün sizin sorumluluğunuzdadır. Biz 1937-38’de katledilenlerin çocukları, torunları, akranları olarak sayın Erdoğan’ın samimiyetine inanmak istiyoruz. Çok önemli açıklamalar yaparak 72 yıllık yaraya parmak bastınız. Dersim’in acılarını anladığınızı yalnızca sözlerle değil pratik adımlarla gösterin, Dersimlilerin taleplerine kulak verin.

1) Dersim halkı 72 yıldır devletten bir özür bekliyor. 4 Mayıs’ı resmen Dersim’in acılarını paylaşma günü ilan edin. Tarihle yüzleşmek devletleri ve toplumları küçük düşürmez, aksine saygınlık kazandırır. Türkiye ancak kendi tarihi ile yüzleşerek medeni ülkeler arasındaki yerini alabilir.

2) 15 Kasım 1937 tarihinde Elazığ Buğday Meydanı’nda idam edilen Dersim’in önderlerinden Seyid Rıza ve arkadaşlarının mezar yerlerini aradan geçen 73 yıl sonra açıklayın.

3) 1938 tarihinde evlatlık verilen, çocuk esirgeme yurtlarına verilen ya da dönemin yetkililerince kendi üzerlerine kaydedilen Dersimli yetim çocukların tam listesini açıklayın. Aradan 72 yıl geçmesine rağmen, yüzlerce insanımız kendi akrabalarını aramaktadırlar, hayatlarının son dönemini yaşayan bu mağdurların acılarını dindirin.

4) Dersim’i yok etmenin bir parçası olarak planlanan Munzur, Harçik ve Peri Vadileri’ndeki baraj inşaatlarını durdurun, Dersim halkının çığlığına kulak verin.

5) ‘Dersim 1938 Katliamını Araştırma ve Hakikatleri Araştırma Komisyonu’ kurun. Dersim’de yapılan katliamın planlayıcısı ve uygulayıcısı hiç kuşku yok ki CHP’dir. CHP katliamdaki rolünü kabul etmeli ve Dersim halkından resmen özür dilemelidir, Onur Öymen gibi kafatasçıları partiden ihraç etmelidir. Parti ve devlet politikaları ile cesurca yüzleşmelidir. Tarihi haksızlığın giderilmesine yardımcı olmalı ve TBMM’de konu hakkında yapılacak yasal çalışmalara destek vermelidir.

Bir çağrımız da sayın Kılıçdaroğlu’na olacak; 1938 yılında Düzgün Bava eteklerinde katledilen akrabalarınızın çığlıklarına kulaklarınızı tıkamayın. Mağdur ve mazlum bir halkın ferdi olarak, bir Dersimli olarak atalarınızın çığlığını duyun. Dersim‘de insanlık suçu işleyenlerin, suçlarına ortak olmayın. Hiçbir politik amaç on binlerce masum insanın hunharca katledilmesini haklı çıkaramaz, Dersim halkı sizden acıları dindirecek, tarihile yüzleşecek adımları atmanızı bekliyor.

Sayın Erdoğan, sayın Kılıçdaroğlu, Dersim’i politik çekişmelerin bir aracı olarak değil; tarihle yüzleşmenin, barış içinde bir gelecek inşa etmenin bir vesilesi yapalım. Dersim’de insanlarımız hâlâ süngü ve kurşun yaraları ile yaşamaktadırlar. 72 yıldır kapanmayan bu yara daha ne kadar kanamaya devam edecek.”

Miting meydanlarında birbirinize RTÜK yasaklarına girecek cinsten hakaret eden ve üstelik ‘tarih yanlışları’yla birbirinize giren sayın Tayyip Erdoğan ve sayın Kemal Kılıçdaroğlu:

Bu ‘çağrı’nın gereğini yerine getirmeye var mısınız?

Cengiz Çandar, Referans, 17 Ağustos 2010

18.08.2010


ABD, Türkiye’ye ‘Derin dalıyor’

ABD ordusu dün Pakistan’ın Veziristan bölgesindeki Taliban mevzilerine füze taşıyan insansız hava araçlarıyla bir saldırı düzenledi; 12 kişi gökten ansızın gelen bu saldırıyla öldürüldü.

‘Reaper’ denilen bu insansız hava araçlarından Türkiye de almak ve PKK’ya karşı kullanmak istiyor. Halen Türkiye’nin de elinde olan Heron ya da Predator tipi araçlar, yalnızca görüntü/istihbarat topluyor. Oysa Reaper modelleri, casusluk filmlerinde gördüğünüz türde, hedefi bulduğu anda uzaktan kumanda ile ona üzerinde taşıdığı roketleri gönderiyor.

Bu teknoloji ABD’nin elinde var ve Amerikan hükümetinin bu yüksek teknoloji ürünü silah sistemlerini başka ülkelere satması Kongre onayına bağlı.

İngiltere’de yayımlanan Financial Times gazetesi, ABD Başkanı Barack Obama’nın iki ay önce Kanada’nın Toronto kentinde yapılan G20 toplantısında Başbakan Tayyip Erdoğan’a, Türkiye’nin İran ve İsrail siyaseti nedeniyle Kongre’de oluşan havanın bu satışa izin vermeyebileceğini ilettiğini yazdı.

Aslında izne tabi olan başka silah sistemleri de var, ancak şu anda yalnızca Reaper açığa çıkmış durumda.

Dün konuştuğum üst düzey bir kaynak, ‘İran ve İsrail siyaseti nedeniyle Kongre’de Türkiye’nin lehine bir durum olduğunun söylenemeyeceğini ve bu gerçeğin Beyaz Saray’ın Türkiye’ye terörle mücadelesinde vermek istediği desteğe engel olması ihtimalinin bulunduğunu’ söyledi.

Yoksa ABD, Türkiye’nin Afganistan ve Irak’ta kendisine verdiği desteğin farkında ve bundan vazgeçmek istemiyor. Örneğin, Erdoğan’ın Ağustos başında Obama ile yaptığı telefon görüşmesinin neredeyse tamamı Irak üzerine geçmiş. Bu toplantıdan sonra Irak’ta hükümet kurmaya çalışan siyasi tarafların çoğunun Türkiye’ye gelmiş ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu başta olmak üzere Türk hükümet yetkilileriyle görüşmüş olmaları, Davutoğlu’nun da Türkiye’nin Irak’ta istikrarlı hükümet görmek istediği açıklaması yapması rastlantı değil.

ABD’nın Ağustos sonundan itibaren Irak’tan çekilme planını uygulamaya koyacak olması ABD’nin Türkiye ile Irak işbirliğini daha da önemli kılıyor. Ancak İran ve İsrail konusundaki fay hatları, Kongre üzerinden köprü kurmayı engelliyor.

Nitekim geçen hafta Vaşington’da Dışişleri Bakanı Hillary Clinton başkanlığında yapıldığı basına yansıyan Türkiye toplantısında da Irak konusunun gündeme geldiği bildiriliyor.

İŞLER NE KADAR YOLUNDA?

Clinton’un Vaşington lisanında ‘deep dive- derin dalış’ adı verilen bu toplantıları birkaç ülke için daha yaptığını vurgulayan diplomat şunları söyledi: ‘Birkaç hafta önce kararlaştırılan toplantının tek amacını Türkiye’nın İran ve İsrail siyaseti olduğunu söylemek doğru olmaz. Ancak Türkiye’nin ABD’nin dış politika radar ekranında 2009’dan itibaren daha büyük bir ışık olarak yanıp söndüğü bir gerçek. Muhtemeldir ki Clinton, hem Obama’nın, hem de Kongre’nin Türkiye üzerine daha çok sorusuna muhatap olmaya başladı ve Türkiye’yi daha derinden anlayıp ona göre davranmak istiyor.’

2009, Türkiye’nin İsrail ve İran siyaseti nedeniyle ABD ile ayrı yönlere bakmaya başladığı bir döneme denk geliyor.

Vaşington’da görevli bir başka kaynağa göre, Türkiye üzerine ‘derin dalış’ yapılmış olması kadar, bu toplantının basına sızdırılması da önemli. ‘Çünkü’ dedi kaynağım, ‘ABD dışişleri, yaşanan sorunların Türk dışişleri tarafından önemsiz gösterilmesinden ve ilişkilerin pürüzsüz devam ettiği görüntüsü verilmesinden rahatsız. Sorunlar olduğunun Türk kamuoyunca da bilinmesini istiyor.

Nihayet ismini vererek konuşan ve Türk-Amerikan ilişkilerini derinlemesine bilen bir isim, Brookings Enstitüsü’nden Dr. Ömer Taşpınar ise durumu şöyle özetliyor: “Obama yönetimi Kongre’deki Türkiye aleyhtarı havayı, AKP üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanıyor. Kongre’de sadece Türkiye’ye silah satışı değil, Ermeni meselesi de yakında tekrar gündeme gelebilir. Bu gelişmeler Beyaz Saray’ın Ankara’ya uyarıcı ve sert mesajlar yollamasına neden oluyor.”

ABD yönetimi Türkiye’ye Irak ve Afganistan gibi stratejik konularda bu kadar yaslanırken, İran ve İsrail konuları nedeniyle bu kadar ters düşmesi tabii ki yalnızca Vaşington açısından değil, Ankara açısından da sorun.

Erdoğan ve Davutoğlu, İsrail’den 31 Mayıs Mavi Marmara felaketi nedeniyle özür ve tazminat talebinden geri adım atılmayacağını, İsrail büyükelçisini iftara davet etmeyen Ömer Çelik, ‘çıkar değil, ilkeye dayalı dış politikada’ ısrarlı olacaklarını söylüyor.

12 Eylül’deki referandum sonrasında bu alanlarda değişiklik olup olmayacağı diplomatik camiada merak konusu.

Murat Yetkin, Radikal, 17 Ağustos 2010

18.08.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.