18 Ağustos 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Görüş

Şeytanların bağlanması

Peygamber Efendimiz (asm) buyurdu ki:

“Ramazan Ay’ı gelince Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapatılır. Ve şeytanlar bağlanır.” 1

Peygamber Efendimiz (asm) diğer bir hadislerinde buyurdu ki:

“Ramazan Ay’ının ilk gecesi geldiğinde, şeytanların ve cinlerin azgınları bağlanır. Cehennem kapıları kapatılır. Ve hiçbiri açılmaz. Cennet kapıları açılır ve hiçbiri kapanmaz. Bir çağırıcı şöyle seslenir: ‘Ey hayır isteyen! Kollarını sıva! Ey şer isteyen! Vazgeç bu ayda şerden.’ Ramazanda Cehennem ateşinden kurtulan nice insan vardır! Bu her gece böyle devam eder.” 2

Bu ikinci hadis-i şerifte şeytanların azgınlarının bağlandığı haber veriliyor. Tâbiri caizse rütbeli şeytanlar bağlanıyor. Rütbesizler bağlanmıyor ki, Şeytanla cihad devam etsin. Acemi şeytanların tuzakları da acemice olduğundan oruçlu kolayca tuzağı fark eder. Tuzağa düşmez. Mücahedeyi kolay kazanalım diye Rabbim bizlere imkân tanıyor.

Bir de, hem âyetlerde hem de hadislerde insî şeytanlardan bahsedilmektedir. Bunlar da oruçla nefsini terbiye edenleri gördükçe çileden çıkmaktadırlar. Hem insî, hem de cinnî şeytanlar Ramazan’da mü'minleri hayır yarışından alıkoymak için akla hayale gelmedik işler çevirmektedirler. Çünkü şeytan ‘’Zatına kasem olsun, hepsini şirazeden çıkaracağım!” demiş, sürekli Allah’ın kullarının ayaklarının kaydırılması için uğraşmaktadır.

Şeytanların bağlanması demek etkilerinin büsbütün yok edilmesi demek değildir. Öyle olsaydı imtihan sırrı ortadan kalkardı. Bu da dünyaya gönderiliş gayesine aykırı olurdu.

Ayrıca bağlı bir köpeğin yanına gidersen nasıl kişiye zarar veriyorsa, bağlı şeytanın yanına gidip ona sürtünürsen köpeğin ısırdığı gibi şeytan da kişiye kötülüğü cazip gösterir. Şeytanî işlerin yapıldığı mekânlara giden insan da bağlı şeytanın tuzağına düşmüş olur.

O halde bağlı şeytanların ayağına gidip de kötülük işlersek, “Hani şeytanlar bağlıydı” deme hakkına sahip değiliz.

Dipnotlar:

1- Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî.

2- Tirmizî. 3- Müslim.

MEHMET KOVANCI

18.08.2010


Duâya tutunmak…

Hayat kalitemizi yüksetmek için belli bir efor sarf ederiz. Tutunmak için gereklidir bu. Çabalamak, çabalarken ise hırs göstermemek... Çünkü hırs gösterirken mahrum olma ihtimâli çok yüksektir, hayat kalitesini yüksetmeye çalışırken düşürmek ihtimali oldukça yüksektir. Düşmese bile mânâ itibariyle düştüğü kesindir.

Şüphesiz hatadan hâlî değiliz, hatanın görünüp düzeltilmesi gerektiğini bilen insan Rabbine ilticâ etmeli. Bilmeden yapılan hatalar affedilir. Fakat inatla ve bilerek yapılıyorsa, bunun yanında da devam ediliyorsa sonuçlara katlanmamız gerekir.

İnsan gerçekten de çok aciz ve naziktir. Üstad Hazretleri bu acziyetin, Allah’a tevekkül edilmezse korkunç bir azaba dönüşeceğini belirtiyor: “İnsan zayıftır, belâları çok; fakirdir, ihtiyacı pek ziyâde; âcizdir, hayat yükü pek ağır. Eğer Kadîr-i Zülcelâl’e dayanıp tevekkül etmezse ve itimad edip teslim olmazsa, vicdânı dâim azab içinde kalır.” (6. Söz)

Duâ öyle bir lütuftur ki, Yaratıcı’ya yakınlığın yanı sıra, O’na olan korku ve sevgiyi de gösterir. Çağırmak, yardım dilemek, istediğimizi söylemek.. “Ya Rab, vermek istemeseydin istemeyi de vermezdin. ‘İstiyoruz hayırlısıyla’” diyebilmek..

Duâ bir nevi ibadetlerin cevheri gibidir. Hatta Üstad “..denilebilir ki, sebeb-i hilkat-i âlemin birisi de duâdır” şeklinde âlemin yaratılış sebeplerinden birisinin de duâ olduğunu ifade ederek, duânın asıl mânâsını açığa vuruyor.

Bediüzzaman Hazretleri ‘’..her şeyde bir hazîne-i rahmet kapısını bulur. Duâ ile çalar. Hem herşeyi kendi Rabbinin emrine musahhar görür. Rabbine ilticâ eder; tevekkül ile istinad edip, her musîbete karşı tahassun eder. İmânı ona bir emniyet-i tâmme verir.’’ (3. Söz) sözleriyle musîbetin Rahmânî bir hediye olduğuna da dikkat çekmekte. Fani dünyanın geçen dakikaları bizlere O’nu hatırlatacak bir vesile olmalı. Musîbetler de hakezâ bu yönde kullanılmalı.

O zaman hayat kalitesinin yüksek olacağı da aşikârdır. Çünkü her şey O’nun takdiriyledir. ‘O dilemeseydi olmazdı’ demek, ‘bir hikmeti var’ demek insanın ruhunu ferahlatan düşüncelerdir.

Duâ da bu anlarda ortaya çıkar, istemediğimiz veya böyle olsaydı dediğimiz durumlarda müracaatı kaderi takdir edene yaparız.

Ramazan ayı da duâ bakımından önemli bir konuma sahiptir. Kâinatın Efendisi Aleyhissalâtu Vesselâm buyurur:

* “Ramazan’ın ilk gecesinde Cennet kapıları açılır. Her gece sabaha kadar bir münadi seslenir: Günahlarının affedilmesi için istiğfar eden yok mu? Tevbe eden yok mu? Allah tevbesini kabul buyursun. Duâ eden yok mu? Cevap verilsin. Kendisi için bir şey isteyen yok mu? İsteği hemen karşılansın.”

* “Oruçlunun iftar vaktindeki duası reddedilmez.”

Halis olmayan amelden, fayda vermeyen ilimden O’na sığınabilmek... Doymak bilmeyen nefisten, şeytanın şerrinden, ahirzaman fitnesinden, ölümün hararetinden, kıyametin şiddetinden Rabbe sığınmak…

“Yâ Rab, kusurumuzu affet. Bizi Kendine kul kabul et. Emânetini kabzetmek zamanına kadar bizi emânette emîn kıl. Amin!” demeli ve O'na yalvarmalı…

Şükürler olsun ki Ramazan’a kavuştuk. Kavuşmayı nasip ettiğin gibi halis duâ etmeyi de nasip eyle Ya Mucib!..

MUHAMMED ZORLU

[email protected]

18.08.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.