19 Ağustos 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Lahika

Ramazan-ı Şerifin kıymettar vaktini zayi etmemeli

Bu Ramazan-ı Şerifteki kıymettar vakitleri radyonun malayaniyatıyla zayi etmemesi için mânen kalbime kaç defa ihtar edildi ki, o geniş ve karışık fırtınalı hakikatin kısaca zararlarını beyan eyle.

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Meyve’nin Dördüncü Meselesindeki bir hakikatin izahını eski Said’in âfâka bakmak damarıyla ve bana hizmet eden kâtibin Ramazan başlarında bayram alâmetini şarkta bir hadisenin tesiriyle heyecanla demesi ve bu Ramazan-ı Şerifteki kıymettar vakitleri radyonun malayaniyatıyla zayi etmemesi için mânen kalbime kaç defa ihtar edildi ki, o geniş ve karışık fırtınalı hakikatin kısaca zararlarını beyan eyle. Ben de gayet muhtasar bazı işaretler nev’înde, Risâle-i Nur şakirtlerinin meraklarını tadil etmek niyetiyle beyan ediyorum. Fakat hem mesele çok geniş, vaktim de dar, halim de perişan olmasından, anlamasında zahmet çekeceksiniz, zekâvetinize güveniyorum.

Meyvenin o Dördüncü Meselesinde denilmiş ki:

“Dünya siyasetine karışmadığımın sebebi: O geniş ve büyük dairede vazife az ve küçük olmakla beraber, cazibedarlık cihetiyle meraklıları kendiyle meşgul eder, hakikî ve büyük vazifelerini onlara unutturur veya noksan bıraktırır. Hem her halde bir tarafgirlik meylini verir, zalimlerin zulümlerini hoş görür, şerik olur” meâlinde orada denilmiştir.

Şimdi ben de derim ki: Merak yüzünden ve âfâkî hadisatın verdiği sarhoşane gafletten zevk alan biçareler! Eğer “İnsanın fıtratındaki merak, insaniyet damarıyla sizin, farz ve lâzım vazifeniz zararına o hadise, o geniş boğuşmalara sevk ediyor. Bu da bir ihtiyac-ı manevîdir, fıtrîdir” derseniz, ben de derim:

Kat’iyen biliniz ki, insanın, çok mu’cizâtlı hilkatine merak etmeyip, dikkat etmeyerek iki başlı veya üç ayaklı bir insan görse kemâl-i merakla temâşâsına daldığı gibi; aynen bu asırda, nev-î beşerin muvakkat ve fânî, tahripçi geniş hâdiseleri ve zemin yüzünde yüz bin millet ve insan nev’î gibi çok hâdisât-ı acîbeye mazhar o milletlerden, her baharda yalnız birtek arı milletine ve üzüm tâifesine baksan, bu nev-î beşerdeki hâdisâtın yüz defa daha mûcib-i merak ve rûhânî, mânevî zevklere medar hâdiseler var. Bu hakîkî zevklere ehemmiyet vermeyip beşerin zararlı, şerli, ârızî hâdiselerine bu kadar merak ve zevkle bağlanmak; dünyada ebedî kalmak ve o hâdiseler dâimî olmak ve herkese o hâdiseden bir menfaat veya zarar gelmek ve o hâdiseye sebebiyet verenlerin hakîkî fâil ve mûcid olmak şartıyla olabilir. Halbuki, havanın fırtınaları gibi geçici hallerdir. Sebebiyet verenlerin tesirleri pek cüz’î... Ondaki zarar ve menfaati, o vaziyet şarktan, Bahr-i Muhîtten sana göndermez. Senden sana daha yakın ve senin kalbin O'nun tasarrufunda ve senin cismin O'nun tedbir ve icadında olan bir Zât-ı Akdesin rubûbiyetini ve hikmetini nazara almayıp, tâ dünyanın nihâyetinden zarar ve menfaati beklemek ne derece divânelik olduğu târif edilmez.

Emirdağ Lâhikası,

s. 52, (yeni tanzim, s.

111) LÜGATÇE: âfâk: Dünya meseleleri, hadiseleri. âfâkî: Dünyaya ait sıradan meseleler, hadiseler. malayaniyat: Faydasız, boş şeyler veya sözler. şerik: Ortak. fıtrat: Yaratılış. ihtiyac-ı manevî: Manevî ihtiyaç. hilkat: Yaratılış. muvakkat: Geçici. mûcib-i merak: Meraka değen, dikkati çeken. ârızî: Sonradan var olan. Bahr-i Muhît: Büyük okyanus. rubûbiyet: Cenâb-ı Hakkın her zaman, her yerde ve her mahlûka muhtaç olduğu şeyleri vermesi, terbiye etmesi.

19.08.2010


Risâle-i Nur gözüyle haşir (2)

Risâle-i Nur’un yazılan ilk eseri ünvanına sahip Haşir Risâlesi olan Onuncu Söz’ün yazılış sebebini bir önceki yazımızda belirtmiştik. Kısaca tekrar hatırlatmakla, haşir bahsine devam etmek istiyoruz.

Ankara’da kurulan haşri inkâr komitesi Ziya Gökalp, Abdullah Cevdet ve Hasan Ali Yücel inkârcı bir ekip olarak çalışmaya başlayarak, yetişecek nesilleri ahiret, haşir, cennet ve cehennem inancından uzaklaştırmaya uğraşıyorlardı. Bediüzzaman Hazretleri, bu yoğun çalışmaların neticesini hissetmiş ve Haşir, yani tekrar yaratılış gerçeğini kat’i bir şekilde Haşir Risâlesi’nde ispatlamıştı. Ebedî hayatın, mahkeme-i kübranın ve saadet-i ebediyenin varlığı artık güneş gibi aşikârdı.1

“Barla’nın bağ ve bahçelerinde dolaşırken, sesli olarak, Rum Sûresi’nin ellinci âyet-i kerimesini kırk defa, durmadan bir anda okudum. Menzilime geldim, Şamlı Hafız Tevfik’e Haşir Risâlesini yazdırdım” diyen Üstad Hazretlerinin bu hatırasını Mustafa Sungur Ağabey nakletmiştir.2

Haşir Risâlesi 1928 yılının Kasım ayında yapılan harf inkılâbından sekiz-on ay evvel, İstanbul’da bin tane olarak matbaalarda basılmıştı. Bu risâleyi Bediüzzaman’ın Barlalı dost talebelerinden Bekir Dikmen Bey bastırmıştı.3

Her kışın bir baharı, her gecenin bir sabahı olduğu şeklinde göz önündeki gerçeklerden hareketle, herkesin anlayacağı bir dille ve Kur’ânî delillerle haşri izah ve ispat eden Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “..tabaka-i hayatın en ulvîsi olan hayat-ı insaniyenin başına gelen mevt, elbette yeraltına girmiş bir çekirdeğin hava âleminde bir ağaç olması gibi, yeraltına giren bir insan da âlem-i berzahta elbette bir hayat-ı bakiye sünbülü verecektir” 4 demektedir. Hem nasıl ki insan uyku vasıtasıyla gece yatıp, gündüz uyanmakla her gün adeta haşrin talimini yapmaktadır. Ve uykunun büyük kardeşi olan ölüm vasıtasıyla da ahiret âleminde, haşrin sabahında uyandırılacaktır. Bunun gibi birçok temsille aklı ve kalbi ikna edip, bütün şek ve şüpheleri izale ederek, imanın her meselesinde olduğu gibi, haşir meselesinde de yakiniyet kazandırmıştır.

“Dünyada bundan daha doğru bir haber, daha sağlam bir dâvâ, daha zahir bir hakikat olamaz” 5 diyen Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “Başta Kur’ân ve Resül-i Ekrem Efendimiz (asm) olarak bütün mukaddes kitaplar ve peygamberler ve veliler ve sıddîkınler… ilmelyakin ve aynelyakin derecesinde bulunan itikatlarına ve imanlarına binâen, saadet-i ebediyeyi insanlara müjdeliyorlar. Ehl-i dalâlet için Cehennem ve ehl-i hidayet için Cennet bulunduğunu haber verip ilân ediyorlar. Kuvvetli iman edip, şehadet ediyorlar” 6 ifadeleriyle de bu meselede söz sahibi, bilirkişi ve uzman olan bu büyük zatları ve eserleri en büyük delil göstermiştir.

Otuz İkinci Söz’de haşrin mertebeleri olduğunu söyleyen Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “Haşrin merâtibi var. Bir kısmına iman farzdır, marifeti lâzımdır; diğer kısmı, terakkiyat-ı ruhiye ve fikriyenin derecatına göre görünür ve ilim ve marifeti lâzım olur” 7 diyerek herkese lâzım olan ve herkesin iman etmesinin farz olduğu haşrin mertebesi için de; “umuma lâzım olan haşrin mertebesi şudur ki: ‘İnsanlar öldükten sonra, ruhları başka makamlara gider. Cesetleri çürüyor, fakat insanın cesedinden, bir çekirdek, bir tohum hükmünde olacak ‘acbüzzeneb’ tâbir edilen küçük bir cüz’ü bâkî kalıp, Cenâb-ı Hak, onun üstünde cesed-i insânîyi halk eder, onun ruhunu ona gönderir.’ İşte bu mertebe o kadar kolaydır ki, her baharda milyonlarla misâli görülüyor” 8 demektedir.

Bir başka ifadesinde ise, “o ervah-ı bâkiye eskimiş yuvalarını toprak altında bırakıp, bir kısmı yıldızlarda, bir kısmı âlem-i berzah tabakatında geziyorlar” 9 diyerek, ruhların bâkî olduğunu, cesedin çürüyüp haşirde tekrar diriltileceğini, yani haşrin cismânî olacağını belirterek; “Haşr-i Azam bir anda zamansız vücuda geliyor. Haşirde ruhların cesetlere gelmesi var, hem cesetlerin ihyası var, hem cesetlerin inşası var” 10 şeklinde mükemmel bir izahla, muhtelif tarzda haşri ispat eden Kur’ân-ı Kerim’e dikkat çekmiştir.

“Kur’ân evvela, neş’e-i ulâyı (ilk yaratılışı) nazara verir, der ki; nutfeden alakaya, alakadan mudgaya, mudgadan ta hilkat-ı insaniyeye kadar olan neş’etinizi görüyorsunuz. Nasıl oluyor ki, neşe-i uhrayı (ikinci yaratılışı) inkâr ediyorsunuz? O, onun misli, belki daha ehvenidir.”… “Hem remzen der: ölmüş ağaçların dirilip yeşillenmesini görüyorsunuz. Odun gibi kemiklerin hayat bulmasını kıyas edemeyip istib’at ediyorsunuz (akıldan uzak görüyorsunuz).” 11

“Hem der: Haşirde sizi ihya edecek Zat, öyle bir zattır ki, bütün kâinat ona emirber nefer hükmündedir. … Her şeyin dizgini elinde, her şeyin anahtarı yanında, gece ve gündüzü, kış ve yazı bir kitap sahifeleri gibi kolayca çevirir, dünya ve ahireti iki menzil gibi; bunu kapar, onu açar bir Kadir-i Zülcelâl’dir. Madem böyledir, bütün delâilin neticesi olarak ‘Siz de ona döndürüleceksiniz’ (Yasin Sûresi 83) yani kabirden sizi ihya edip, haşre getirip, huzur-u kibriyasında hesabınızı görecektir” 12 gibi Kur’ânî delilleri bizlere sunan Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “En büyük bir ağacın ruh programını, bir nokta gibi en küçük bir çekirdekte dercedip, muhafaza eden Zat-ı Hafiz-i Hâkim, vefat edenlerin ruhlarını nasıl muhafaza eder denilir mi?” 13 şeklindeki genel mânâları içine alan suâl ve temsillerle akla gelebilecek bütün şüphe ve tereddütleri de ortadan kaldırmıştır.

Ayrıca, ”Madem Allah var; elbette ahiret vardır” 14, “Madem dünya var ve dünya içinde, bu âsârıyla hikmet ve inayet ve rahmet ve adalet var. Elbette, dünyanın vücudu gibi kat’î olarak ahiret de var. Madem dünyada her şey bir cihette o âleme bakıyor; demek oraya gidiliyor. Ahireti inkâr etmek, dünya ve mâfîhâyı (dünyanın içindekileri) inkâr etmek demektir. Demek ecel ve kabir insanı beklediği gibi, Cennet ve Cehennem de insanı bekliyor ve gözlüyor” 15 ifadeleriyle de son noktayı koyarak, “Haşir meselesi öyle rasih bir hakikattir ki, küre-i arzı yerinden kaldıracak, kırıp atacak bir kuvvet, o hakikati sarsamaz. Zira o hakikati, Cenâb-ı Hak bütün esmâ ve sıfatının iktizası ile tesbit ediyor ve Resûl-i Ekremi, bütün mu’cizat ve berahiniyle tasdik ediyor ve Kur’ân-ı Hâkim, bütün hakaik ve âyatıyla onu ispat ediyor ve şu kâinat, bütün âyât-ı tekviniye ve şuunat-ı hakimanesi ile şehadet ediyor… Demek ki, her şey lisan-ı hâl ile ‘Allah’a ve ahiret gününe iman ettim’i okuyor ve okutturuyor” 16 sözleriyle de, haşre iman hakikatinin büyüklüğünü ortaya koymuştur.

Allah’ın sonsuz kudret ilim ve iradesine kâinatı delil göstererek imanın bütün rükünlerini ispat edip, taklidî imanı tahkikiye çeviren Risâle-i Nur, günümüz insanının her meselede alabileceği en mükemmel Kur’ânî bir referanstır.

Dipnotlar:

1- Haşir Risâlesi Nasıl Yazıldı?, Necmeddin Şahiner, s. 30, 2- age. 40, 3- age. 44, 4- Mektubat 19, 5- Asa-yı Musa 169, 6- Sözler 167, 7- age. 999, 8- age. 1000, 9- Lem’alar. 10- Sözler 185, 11- age. 190, 12- age. 191, 13- Asa-yı Musa 167, 14- Sözler 173, 15- age.147, 16- age. 151.

AHMET DEMİRDÖĞMEZ

[email protected]

19.08.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.