Basından Seçmeler |
Orduyu bir çeyrek küçültelim mi?
ULUSLARARASI sistemin Türkiye-İsrail ilişkilerini düzeltme girişimlerindeki ilerlemeler... Wikileaks belgelerinin Türkiye’yi de kapsayan sarsıntıları... Bakanlar Kurulu Toplantısı... Hafta sonu polisin öğrencilere uyguladığı gereksiz şiddetinin yarattığı rahatsızlık... Öğretmen atamaları... Bu satırbaşları dünün kısa özetiydi. *** Gazetecilik ister istemez “hayata” dar ve günlük bir pencereden bakıyor. Hâlbuki olup bitene daha geniş bir açıdan ve daha uzun bir zaman diliminden bakınca zamanın efendisinin “ekonominin yasaları” olduğunu görüyorsun... Bu açıdan, “iktisat” bilmek pek bir işe yaramasa da bilmemek çok şey kaybettiriyor... Dün, “adalarını satan, ordusunu küçülten” Yunanistan haberini gördünüz mü, lafı oraya getirmek istiyorum... *** Yunanistan iki yıldır ekonomik krizle boğuşuyor... Bir ülke ekonomik krize ne zaman girer? Ekonomi yasalarına ters düşerse. Yunanistan da az üretti, çok tüketti ve sonunda kaçınılmaz olarak krize girdi. Bir anlamda ekonomi yasalarına ihanet edebileceğini sanan herkesin kaçınılmaz sonu... *** “İhanet edebileceğini sanan” diyorum... Çünkü hiç kimse “ekonomik yasaların” dışında kalamaz... Kalmaya çalışanın faturası ağırlaşır... *** Geçenlerde Pittsburg’da yayınlanan bir Amerikan gazetesi, “Yunanistan hem tereyağını, hem de tereyağının parasını istiyor” benzetmemi ekonomi manşetine çekmişti... Baktım bunun faturası ağır ağır sahneye giriyor. Yunanistan bunaltıcı krizin pençelerinden kurtulabilmek için adalarını, havaalanlarını ve silahlı araçlarını satışa çıkardı, orduyu yüzde 25 oranında küçültme kararı aldı. İyon Denizi’ndeki Nafsika Adası, Ligia Adası, Ehinades Kayalıkları... Mora Yarımadası açıklarındaki Ayos Yannis Adası, Eğriboz Yarımadası... Paksos Adası yakınlarındaki bazı kayalıklar satışa çıkıyor. *** Sadece adalar satışa çıkmıyor... Yunan medyasındaki haberlere göre asker sayısında da büyük kısıtlamalara gidiliyor. Yunan ordusunda, ülkenin farklı noktalarında bulunan 800’den fazla karargâh azaltılarak 500’e inecek... Planlar arasında asker sayısının azaltılması olduğunu da bildiren gazeteler, 8 bin subayın işine son verileceğini ve üst düzey subay sayısının 85 bin olacağını, 1781 tank ve 2126 zırhlı araca sahip Yunan ordusunun bunların sayısını üçte bir oranında azaltacağını yazıyor... Araçların bir kısmının jilet yapımında kullanılması da planlanıyor... *** İddialar arasında, Deniz Kuvvetleri’nde de küçülmeye gidileceği, Yunan ordusunun 14 olan firkateyn sayısının 12’ye indirileceği de var. Savunma Bakanlığı, eleman alımını durduracaklarını ve gereksiz uygulamaların kaldırılacağını belirterek 2011 yılında bütçesinden yüzde 25 oranında tasarruf etmeyi planladığını açıkladı. Kısacası Yunanistan orduyu bir çeyrek küçültmekte... *** Yunanistan’ın “derin devleti” Türkiye aleyhtarlığını sürekli kışkırtarak silahlanmayı diri tuttu...“Silah komisyonlarından” beslendi... Bu nedenle Türkiye düşmanlığından medet umdu. Bir avuç silah tüccarına para kazandıran bu suni gerginlik ve ona dayalı gereksiz silahlanma ülkenin ekonomisinin dibe vurmasına neden oldu... Şimdi bu akılsızlık, orduyu bir çeyrek küçültmekle sonuçlanacak gibi... *** Herkes övünüp şişiniyor ama aslında dünyayı “ekonominin yasaları” yönetiyor... Yan bakana hayat hakkı tanımıyor... Yanlış yapana bir zaman zarfında ağır tashih geliyor... Gereksiz silahlanırsan, ordunun çeyreğini... Üretmeden de tüketirsen adalarının bir kısmını ister istemez kaybediyorsun...
Mehmet Altan / Star; 7.12.2010 |
08.12.2010 |
Kemal’den Kamâl’e
TOPLUMSAL Tarih dergisinin 204’üncü sayısı bu ay çıktı. Demek ki 17 yıldır yayınlanıyor. Bu süre içinde dergi herhalde ilk kez bu kadar çok yayın tarafından alıntılandı. Genellikle genç editörlerin çalıştığı internet haber siteleri tarihçi Mehmet Ö. Alkan’ın “Mustafa’dan Kamâl’a Atatürk’ün İsimleri” başlıklı makalesinin adeta üzerine atladılar. (Yanlış yazmadım, evet Kamâl ve ikinci ‘a’, şapkalı) Haklılar çünkü çoğu, Atatürk’ün Kemal’den başka Kamâl diye bir başka adının daha olduğunu bilmiyordu. Evet, ilgilendiler ama bunu pek de inanmadan yaptılar: “Ne yani her yerde Kemal yazarken, bu ne idüğü belirsiz Kamâl da nereden çıktı?” Güvensizliğin bir sebebi de, “Atatürk, 1935’ten 1937’ye kadar, Kemal değil, Kamâl olarak yaşadı” iddiasının, Halil İnalcık ya da İlber Ortaylı gibi ekranlardan tanıdıkları bir tarihçi tarafından dile getirilmemesiydi. Dolayısıyla Mehmet Ö. Alkan’ın makalesini biraz eksantrik buldular. (İnalcık ile Ortaylı’nın ortak noktası, dağarcıklarındaki engin malzemeye rağmen, Kemalizm’e dokundurmaktan kaçınmalarıdır.) *** Halbuki Atatürk soyadı ne kadar biricikse ve tabuysa, ondan önce gelen adları, bir o kadar değişkendir. “Mustafa”, Hz. Muhammed’e gönderme yapan din çağrışımlı bir isimdir. Atatürk, dini siyasetine alet ettiği Kurtuluş Savaşı yılları hariç, bu addan kurtulmaya çalışmıştı. “Mustafa” aynı zamanda hiç tanımadığı küçük amcasının adıydı. Babası çocukken, salıncaktan düşürerek kardeşi Mustafa’nın ölmesine yol açmış ve onu ileride “Atatürk” olacak oğlunda yaşatmak istemişti. “Kemal” herkesin bildiği gibi Mustafa adlı geometri hocasının taktığı isimdi. “Atatürk” tarafından benimsenmesine rağmen o isimde de “başkasının iradesi” vardır. “Ordu, kale” anlamına geldiği, Kemal’in aksine Arapça olmadığı iddia edilen Kamâl ise ulusalcı Öz Türkçe akımının sonucu olarak 1935’te ortaya çıkmıştı. (“İddia” diyorum çünkü günümüz TDK Sözlüğü kelimeye böyle bir anlam vermediği gibi, Kamal (şapkasız) için “kusur” demekte!) Kamâl’ı yabana atmayın. Atatürk’ün ‘Kamâl’lı resmî nüfus kâğıdı var. Ayrıca “Kamâlizm” diye kitaplar yazılmış o devirde. Ben size, bizim yakın tarihimiz baştan sona uydurmadır, dememiş miydim?
Emre Aköz , Sabah, 7.12.2010 |
08.12.2010 |