Güncel |
MEB’den spora teşvik genelgesi |
İLKÖĞRETİM ve ortaöğretim okullarında her öğrencinin bir spor dalıyla uğraşması madalya, ödül, katılım belgesi gibi teşvik edici faaliyetler düzenlenecek. Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, bu eğitim-öğretim yılında okullarda ders saatlerinin azaltılması ve ortaya çıkan boş zamanın sosyal ve sportif faaliyetlerle değerlendirilmesi için genelge yayımladı. Çubukçu, genelgede, ilköğretim, ortaöğretim ve yaygın eğitim kurumlarındaki yaklaşık 15 milyon öğrenciye birebir ulaşarak onları ilgi alanlarına göre sportif ve sosyal faaliyetlerin içine çekmenin amaçlandığını belirtti. Bu eğitim-öğretim yılında ders saati çizelgelerinde ilköğretim ve ortaöğretim okullarında haftalık ders saati sayılarının azaltıldığını, ayrıca 6. ve 7. sınıflarda Seviye Belirleme Sınavı’nın (SBS) kaldırıldığını, böylece öğrencilerin çeşitli faaliyetlerde bulunması için ihtiyaç duyulan zamanın kazandırıldığını ifade eden Çubukçu, ‘’beden, zihin, ahlâk, ruh ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı gelişmiş kişiler yetiştirilmesinin hedeflendiğini’’ anlattı. Bu çerçevede, Başbakanlık Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile protokol imzalandığını hatırlatan Çubukçu, genelgede, şunları kaydetti: ‘’Millî Eğitim Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü arasında imzalanan işbirliği protokolüyle açıklanan ve uygulanacak olan spor faaliyetlerinin dışında kalan öğrencilere de sosyal ve sportif faaliyetlerle ulaşmak en büyük hedefimizdir. Öğrencilerimizi ilgi duydukları bir spor branşı ile tanıştırarak spor ortamında bulunmalarını sağlamak; istismar, şiddet, madde bağımlılığı ve her türlü kötü alışkanlıklardan koruyarak onlara en doğru biçimde spor kültürünü kazandırmak, ruh ve beden sağlığını geliştirerek kabiliyetleri ölçüsünde spor faaliyetlerine yönlendirmek, aynı zamanda lisanslı sporcu alt yapısını oluşturmak üzere, il ve ilçelerimizde lisanssız sporcu öğrencilerimize yönelik, kazanmanın ve kaybetmenin önemli olmadığı, katılan her öğrenciye katılım belgesi, madalya ve çeşitli ödüllerin verileceği bir yapıda, belirlenecek branşlarda sosyal ve sportif faaliyetler planlanıp icra edilecektir.’’ Bakan Çubukçu, askıya alınan Okul Spor Kulüpleri Yönetmeliğinin de tekrar uygulamaya konulacağını bildirdi. |
09.12.2010 |
4 milyon 849 bin kişi okuma yazma bilmiyor |
Kampanyayla ilgili sunum yapan Vali Yardımcısı Selda Dural, Türkiye genelinde 4 milyon 848 bin 707 olan okuma yazma bilmeyen kişinin 4 milyon 96 bin 964’ünün kadın ve kızlardan oluştuğunu, bu sebeple projenin ana temasının “Ana-Kız Okuldayız” olduğunu söyledi. Balıkesir’de 2008 yılından bugüne kadar 68 bin 543 okuma yazma bilmeyenden, ancak yüzde 2,86’sı olan bin 971 kişiye ulaşıldığını ifade eden Dural, bunun çok düşük bir rakam olduğunu vurguladı. 1 Aralık 2010 tarihi itibariyle 15 bin 122 erkek ve 50 bin 595 kadın olmak üzere toplam 65 bin 717 okuma yazma bilmeyen olduğuna dikkat çeken Vali Yardımcısı Dural, “2012 yılına kadar devam edecek kampanya için herhangi bir ödenek sıkıntımız yok. İlimizde okuma yazma bilmeyenlerin sayısını aşağıya çekmek için çalışmalara başlayacağız.” dedi. |
09.12.2010 |
Pakistan’a zekât yardımı yola çıkıyor |
TÜRK Kızılayı ve Türkiye Diyanet Vakfı’nın Pakistan zekât yardımının ilk bölümü 12 Aralık Cuma günü yola çıkıyor. Türkiye Diyanet Vakfı “Pakistan Zekât Dağıtımı Projesi” ile topladığı yardımının ilk bölümünü oluşturan 200 ailelik, 16 ton yardım malzemesini Ankara’dan yola çıkarıyor. Türk Kızılayı ile Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı’nın paydaşlığında hayata geçirilen “Pakistan Zekât Dağıtımı Projesi” ile en az 75 bin afetzede ailenin bir aylık acil temel ihtiyaçlarının karşılanması planlanıyor. Proje ile Türk halkının dinî vecibelerini en uygun biçimde yerine getirmiş olması, yardımların en çok ihtiyacı olana ulaştırılması da sağlanacak. Bu önemli yardım projesi kapsamında Kurban Bayramı öncesinde ilk parti olarak 200 ailelik “Aile Mutfak Seti” ve “Aile Gıda Paketi” ile çikolata sel bölgesine gönderilecek. Toplam ağırlığı 16 ton olan yardım malzemesi selden en çok etkilenen Balochistan, Khyber Pakhtunkhwa, Punjab, Sindh ve Gilgit Baltistan eyaletlerindeki ihtiyaç sahiplerine ulaştırılacak. |
09.12.2010 |
Televizyon okumaya engel |
SELÇUK Üniversitesince (SÜ) 30 bin 250 ilköğretim ve orta öğretim öğrencisi üzerinde yapılan araştırma öğrencilerin büyük bir bölümünün ‘’macera’’ konulu kitapları tercih ettiğini ortaya çıkardı. Araştırmada öğrenciler, kitap okumalarına engel olarak ilk sıralarda televizyon ile YGS ve SBS’yi gösterdi. Proje sorumlusu SÜ Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi Eğitim Programları ve Öğretimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Murat Sünbül ‘’Bu çalışma, katılımcı sayısı bakımından şimdiye kadar ülkemizde yapılmış okuma alışkanlığı belirleme çalışmaları arasında en kapsamlısıdır’’ dedi. Kitap okuma davranışını olumsuz etkileyen okul dışı faktörlerin başında ‘’televizyon izleme alışkanlığı’’ geliyor. Televizyon izleme süresi arttıkça kitap okuma davranışı azalıyor. Çalışmaya katılan ilköğretim öğrencilerinin büyük bir çoğunluğu kitap okumaya engel faktörler olarak televizyonun yanı sıra ödevlerin çokluğu ile SBS’ye hazırlanmasını gösteriyor. Bilgisayar kullanımı ve kitap fiyatlarının da okuma alışkanlığını olumsuz etkilediği ifade ediliyor. |
09.12.2010 |
İzmit’teki hurdacılar şehir dışına çıkartılacak |
İZMİT’TE mahalle aralarındaki hurdacılar şehir dışına çıkartılacak. Hurdacılar, İzaydaş yakınlarındaki bölgeye taşınacak. Yıllardır İzmit’in önemli sorunları arasında yer alan, hurdacıların şehir dışına çıkartılması konusundaki çalışmalarda sona gelindi. İzmit Belediyesi ve Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ile ortak yürütülen çalışma ile şehir içinde bulunan bütün hurdacılar, İzaydaş koruma bandı içinde yer alan bölgeye taşınacak. Proje ile ilgili olarak 1/1000 ölçekli uygulama imar planı ile inşaat projelendirme çalışmalarının son aşamasına gelindi. İzmit genelinde toplam 78 hurdacı bulunduğunu açıklayan İzmit Belediye Başkanı Dr. Nevzat Doğan, yeni belirlenen alan dışında hurdacıların faaliyetlerini sürdürmelerinin söz konusu olmayacağını belirtti. |
09.12.2010 |
Çiftlik gibi okul |
ANKARA’DA özel bir okul, öğrencilerine tabiat ve hayvan sevgisini aşılamak amacıyla okul kampüsü içerisinde ‘’mini hayvanat bahçesi’’ ile domates, marul, soğan gibi sebzelerin yetiştirildiği ‘’uygulama tarlaları’’ oluşturdu. Çiçek dikip, domates ve marul yetiştiren öğrenciler, yumurtalarını kümesten alarak tabi hayatı öğrenirken, ders aralarında ise mini hayvanat bahçesindeki ördek, kaz, tavuk ve tavşanları elleriyle besliyorlar. Ümitköy’de faaliyet gösteren özel Gürçağ Koleji Genel Müdürü Hüseyin Gürçağ, anasınıfı çağında aldıkları öğrencilerle lise öğrenimi bitene kadar uzun süren bir eğitim-öğretim dönemi geçirdiklerini belirtti. İnsan yetiştirmenin çok önemli bir görev olduğunun altını çizen Gürçağ, şöyle konuştu: ‘’Amacımız sadece burada çocuklara akademik olarak eğitim vermek değil. Öğrencilerimizi akademik başarılarının yanında sosyal yönden de destekliyoruz. Bunun en güzel örneği okul içerisinde oluşturduğumuz mini hayvanat bahçesi, çeşitli meyve sebzelerin yetiştirildiği uygulama bahçeleri. Öğrencilerimiz tavuklarla, tavşanlarla, köpeklerle iç içeler, hayvan sevgisini öğreniyorlar. Bir tavuğun nasıl yumurtladığını bilen öğrenci yok gibiydi daha önce, ancak şimdi tamamına yakını bunu yaşayarak öğrendi.’’ |
09.12.2010 |
Öğrenciler ders, veliler kurs görüyor |
DİYARBAKIR Özel Nil İlköğretim Okulu velilerin eğitime ilgisini arttırmak amacıyla örnek bir kampanya başlattı. Okul yönetiminin açtığı tezhip ve çini kursuna veliler büyük ilgi gösterdi. Çocuklarıyla okula gelen veliler, onları sınıfa uğurladıktan sonra kursa katılıyor. Öğretmenler, bu sayede güçlenen okul-aile işbirliğinden son derece memnun olduklarını söyledi. Güneydoğu’da eğitim alanında önemli çalışmalar yürüten özel okullar örnek olmaya devam ediyor. Özel Nil İlköğretim Okulu, eğitimde örnek alınacak bir uygulama daha imza etti. Okulun halk eğitim merkezi işbirliğiyle açtığı kursa ilk etapta 250 veli kayıt yaptırdı. Kurslar dönem dönem devam edecek bütün velilerin katılması sağlanacak. Veliler kursun sonunda yaptıkları el emeği göz nuru tezhip ve çini eserlerini açacakları sergide Diyarbakırlılarla paylaşacak. |
09.12.2010 |
Aile değerleri korunmalı |
AKSARAY Belediyesinin Aksaray’da başlattığı ‘Huzurlu Aile ve Mutlu Evlilik Okulu’nda ilk ders yapıldı. Okula kayıt yaptıran vatandaşlar Fatih Akbaba’nın huzurlu aile ve mutlu evlilik üzerine anlattığı dersi dinledi. Belediye Konferans salonunda başlayan ilk derse Aksaray Belediye Başkanı Nevzat Palta, eşi Aysun Palta, Milletvekili Ali Rıza Alaboyun ve yaklaşık 50 kişi katıldı. Aksaray Belediye Başkanı Palta, toplumumuzda aile olmanın ve aile değerlerinin korunmasının çok önemli olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Aksaray Belediyesi olarak Aksaray’da bir ilki daha gerçekleştirdik. 'Huzurlu Aile ve Mutlu Evlilik Okulu’ projemizi bugün başlattık Bu Aksaray Belediyesi tarihinde bir ilktir. Aksaray’ı Türkiye’nin en güzel şehri yapsak Türkiye’yi dünyanın en güzel ülkesi yapsak ne fark eder. İçerisinde yaşayan insanların gönlü yüreği güzel olmadıktan sonra. Huzur olmadıktan sonra ne anlam ifade eder.” |
09.12.2010 |
Kars inanç turizmi ile gelişecek |
Gazetemiz Yönetim Kurulu Üyesi Hamza Kara ve Kars Temsilcimiz, Kars Valisi Ahmet Kara'ya nezaket ziyaretinde bulundu. Ziyarette Kars ili hakkında bilgi veren Vali Kara, Kars’ın kültür varlıkları açısından Türkiye`nin en zengin illeri arasında bulunduğunu ifade etti. Kara şunları söyledi: “Son yıllarda Tarım Bakanlığının bu bölgede hayvancılığın geliştirilmesi için özel projeleri bulunuyor. Bölgedeki girişimciler bu projelerden faydalanarak şehirdeki hayvancılığı daha profesyonel hale getireceklerdir. İnanç turizmi açısından da, Kars önemli bir potansiyele sahip. Özellikle Buhara'dan kalkarak Anadolu'nun manevi fethi için Kars'a gelen ilk Alperenlerden ve bir Türk Mutasavvıfı olan Ebul Hasan el Harakani'yi zikretmemek, Ona saygısızlık olur. "Kültür turizmi açısından da Kars'a bakıldığında başka hiçbir kültür varlığı olmasa bile Ani Harabeleri, ilimizin tarihî yönden zenginliği için yeter. Ani, Türklerin Anadolu'ya ilk girdikleri, ilk Türk camiinin yapıldığı bir kent olarak Türk-İslam medeniyeti açisından da önemli bir yere sahip. Bir serhat şehri olan ilimiz, tarih boyunca askerî hareketlerin merkezi olmuş, 46 tabya ile ülkemizin en çok tabyası bulunan şehridir. 40 yıl boyunca Rus esaretinde kalan ve bu süreç içinde Baltık Mimarisi tarzında yüzlerce binanın yapıldığı en planlı kenttir. İşte tüm bu özelliklerinden dolayı Kars'ta, ne tarafa yönelseniz tarihî bir mirasla karşılaşırsınız. Hatta ben Kars'ın açılımını şöyle yapmaktayım. Kars'ın K`sı, kent planı, kale, kaşar, kaz, kar ve kayağı, Kars Çoban Köpeği, A`si Allahuekber dağları, Aras, Arpaçay, Arıcılık, R`si Rus esareti, S`si Sarıkamışı ve soğuğu ile tarif ediyorum.” Yönetim Kurulu Üyemiz Hamza Kara da, Kars'ın bu özelliklerini tüm Türkiye'ye tanıtmak için Yeni Asya Gazetesi olarak özel bir Kars il eEki çıkaracaklarını, Kars’a ve tüm Türkiye’ye dağıtacaklarını söyledi. Heyet, ziyaretin sonunda Vali Kara’ya Yeni Asya Neşriyat tarafından hazırlanan Risale-i Nur Külliyatını hediye etti. Kars / Harun Aydın |
09.12.2010 |
Dünya medyası İstanbul’da buluşuyor |
Değİşİm her zaman yanıtlanması gereken soruları da beraberinde getiriyor. Hele de söz konusu olan medya gibi kitlesel etki alanı çok geniş olan bir olgu ise ele alınacak konular da bir o kadar çeşitleniyor ve sofistike bir hal alıyor. Küreselleşme ve gelişen iletişim teknolojilerinin dünya çapında yaygınlaşması ve kolay kullanılır olması medyanın geleneklerini temelden sarsıyor. Son günlerde ortaya çıkan WikiLeaks belgeleri, medyaya dair yeni tartışmalara sebep oldu. Gazeteciliğin artık 5n 1k formülüne sığmadığı anlaşılıyor. Ne, neden, nasıl, nerede, ne zaman ve kim formülüne 1K daha yani Küreselleşme de eklendi. Bu sebeple medyanın sarsılan gelenekleri, konvansiyonel medyadan sosyal medyaya, küreselden yerele, medyanın yeni değerleri ve halleri hafta sonu düzenlenecek sempozyumda tartışmaya açılıyor. 10-12 Aralık’ta İstanbul’da düzenlenecek “Küreselden Yerele Uluslararası Medya” konulu sempozyumun son oturumunda, Gazetemizin Genel Yayın Müdürü Kâzım Güleçyüz de yer alacak. Küreselleşmenin etkisiyle medyadaki temel sorunların tartışılacağı ve güncel gelişmeler paralelinde medyanın yeni halinin sorgulanacağı Uluslararası Medya Sempozyumu üç gün sürecek. “Babıâli’den Bağcılar’a, Küreselden Yerele” başlığıyla Bağcılar Belediyesi ve Basın Yayın Birliği’nce düzenlenen Uluslararası Medya Sempozyumu’na açılış konuşmasını, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin yapacak. Sempozyuma aralarında Amerika, Yunanistan, Kenya, Mısır, Irak gibi dünyanın farklı bölgelerindeki 11 ülkeden konusunda uzman 17 katılımcı iştirak edecek. Türkiye’nin önemli isimlerinden de 45 katılımcının yer alacağı belirtilen sempozyum, Bağcılar Holiday Inn Otel’de gerçekleştirilecek.
ELİF NUR KURTOĞLU/İSTANBUL |
09.12.2010 |
Dinin unutturulmasını Said Nursî önledi |
GEÇMİŞİN DEVAMLILIĞINI DA SAĞLADI Elif dergisinde Suad Alkan'ın sorularını cevaplandıran Göle, “Cumhuriyette, geçmişten kopma şeklinde yaşanan bir gerçekle karşı karşıyayız. Bu noktada Bediüzzaman hareketinin geçmişten kopmaya karşı da çok önemli bir hareket olduğunu düşünüyorum, bir anlamda o geçmişin devamlılığını da sağlıyor” ifadelerini kullandı. Bediüzzaman dinin unutturulmasını önledi Prof. Dr. Nilüfer Göle, Bediüzzaman hareketinin Türkiye’de “dinin unutturulması projesi”ne karşı “dini yaşatma projesi” olarak karşılık verdiğini kaydetti. Çalışmalarını Fransa’da sürdüren Türk Sosyolog Prof. Dr. Nilüfer Göle, Edebiyat, Kültür ve Sanat Dergisi Elif’ten Suat Alkan’ın yönelttiği “... Bediüzzaman’ın kimliği, modern bilimin doğuşundan itibaren yeni bir düşünme şekline dönüşüyor. Diğer dinî yorumcularla Bediüzzamanın yaklaşımı arasında önemli bir farkın olduğu, Şerif Mardin’in gözlemlerinden anlaşılıyor. Bediüzzaman ile ilgili yaklaşımınız nasıl?” sorusuna şöyle vevap verdi: "Doğrusu şu aralar bu söylediğiniz konu üzerinde yakın takip içinde değilim. Tabiî gelişmelere Avrupa içinden baktığım için Türkiye’deki belirli mevzuların yakından değerlendirilmesi hususunda zorlanıyorum. Fakat şunu söyleyebilirim: Bir kere Türkiye’de dinin unutturulması ve unutulması projesine karşı belki de en önemli bir hatırlatma ve yaşatma projesi olarak görüyorum doğrusu.” Suat Alkan’ın “Böyle ortaya çıkış şekliyle de...” diye araya girmesinin ardından Prof. Dr. Nilüfer Göle, şöyle devam etti: "Evet, o anlamda Bediüzzaman hareketinin ve düşüncesinin çok önemli bir -siyasî değil- fakat paradigma diyebileceğimiz farklı bir düşünce sistemine paralel olarak sürdürdüğünü düşünüyorum. Yani onu sadece siyasî bir hareketle kısıtlayamayız, bir siyasî harekete indirgeyenleyiz. İnanç sistemini çok daha farklı bir insan tanımı olarak var ediyor. Bu anlamda çok önemli. Sadece bilim ve dinle ilişkisi değil, dinin yaşamaya devam etmesi açısından bakıldığında da çok önemli bir hizmet.”
İSLÂM, TEK TİPLEŞİYOR
Alkan’ın “Laikliğin çözümlenmesinde onun söyleminin bir önemi olacak mı?” sorusu üzerine ise Prof. Dr. Nilüfer Göle, şunları kaydetti: “Olması gerekir ki, biz bu basit denklemlerden kurtulalım. Düşünce alışkanlıklarımıza biraz daha katman eklememiz gerekiyor. Yüzeysellikten uzak ve biraz daha fazla katmanlı düşünmemiz gerekiyor. Aslında bugün İslâm da, ulusalcılık gibi katmansızlaşıyor, tek tipleşiyor. İslami düşünceye de baktığımızda çok seküler ve modern siyasi düşüncenin çok etkisinde olduğunu gözleyebiliyoruz; onlar da ulusallaşıyor örneğin, veyahut burjuvalaşıyor. Maddeleşiyor, maddiyatçılaşıyor da diyebiliriz. Bunlara direnmek çok zor!”
SAİD NURSî, TOPLUMUN GEÇMİŞLE BAĞINI KURUYOR
“Cumhurİyet biraz düz bir satıhta, bir anlamda çok önemli bir gerçeği ortaya çıkarıyor. Ama çok önemli bir unutma arzusunun üzerinde yükseliyor” diyen Prof. Dr. Nilüfer Göle, şu görüşleri dile getirdi: ”Dini, Osmanlıyı, diğer azınlıkları, Hıristiyan azınlıkları, kendi içindeki Müslümanlıkta da Sünnî Müslümanlar haricindeki toplulukları neredeyse yok sayıyor. Diğer yandan çoğulculuk anlamında aslında çok ulusallaştırıldığı için, bir de çok yenilikler yaşanıyor. Onun için geçmişten kopma şeklinde yaşanan bir gerçekle karşı karşıyayız. Bu noktada Bediüzzaman hareketinin geçmişten kopmaya karşı da çok önemli bir hareket olduğunu düşünüyorum, bir anlamda o geçmişin devamlılığını da sağlıyor. Sanki toprak altında yaşayan ve toprakla birlikte onda yaşayan bitkilerin köklerini sürekli besleyen bir gıda gibi, insanların mazilerinden gelen ruh dünyasını ve akıl dünyasını farklı bir biçimde beslemeye devam ettiğini görüyoruz.” |
09.12.2010 |
Hava soğuyacak |
Sıcaklıklar 16 derece düşecek Haftayı güneşli geçiren Marmara Bölgesi’nde hava sıcaklıkları cuma gününden itibaren hissedilir derecede düşecek. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünden aldığı bilgiye göre, İstanbul’da hava sıcaklıklarının 18 dereceden 7 dereceye, Çanakkale’de 19 dereceden 4 dereceye, Balıkesir’de 17 dereceden 3 dereceye, Bursa’da ise 18 dereceden 2 dereceye düşmesi ve kar yağışının olmasıbekleniyor. Bölgede gece sıcaklıklarının da eksi 3 dereceye kadar düşeceği tahmin ediliyor. |
09.12.2010 |
Kredi kartı borçluları da ‘torba’ ya girsin |
Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, 1,5 milyon kredi kartı kullanıcısının borçları nedeniyle icra korkusu yaşadığını ifade ederek, ‘’torba yasa’’da kredi kartı borçlularına da yer verilmesi talebinde bulundu. ATO’dan yapılan yazılı açıklamada, ATO Başkanı Aygün’ün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye birer mektup yazarak, kredi kartı borçlularının durumu hakkında bilgi verdiği, kredi kartı borçlarına ödeme kolaylığı sağlanması talebinde bulunduğu bildirildi. Açıklamaya göre, Aygün, mektubunda, Merkez Bankası verilerine göre, Eylül ayı itibariyle kredi kartı borçlusu kişi sayısının 1 milyon 446 bin 622 kişiye yükseldiğini, aileleriyle birlikte düşünüldüğünde yaklaşık 6 milyon kişinin sıkıntı yaşadığını anlattı. Aygün, ‘’1,5 milyon kişi borcunu ödeyememiş icra aşamasına gelinmiş, şimdi 6 milyon kişi her an icra memuru gelip kapıya dayanacak, buzdolabı, televizyon gidecek diye kabus görüyor’’ görüşünü ifade etti. Geçmiş dönemde birkaç kez yasayla ödeme kolaylığı sağlanmasına rağmen bankaların batık kredi kartı alacaklarındaki büyümenin sürdüğünü belirten Aygün, mektubunda, ‘’4,1 milyar liraya yükselen bankaların batık kredi kartı borçlarının toplam kredi kartı harcamalarına oranının yüzde 9,8’i kadar bir rekor büyüklük oluşturduğunu’’ bildirdi. |
09.12.2010 |
Rum yetimleri sevindi |
Büyükada’dakİ Rum yetimhanesinin tapusunun Fener Rum Patrikhanesi’ne verilmesi, yetimhanede büyüyen Rumları sevindirdi. 1949 - 1961 yılları arasında yetimhanede annesiyle birlikte kalan Costantin Kokof (65), sevincini, “Yeniden doğsam seve seve yetimhanede kalırdım” cümlesiyle dile getirdi. 6-7 Eylül olaylarının yaşandığı 1955 yılında da yetimhanede kaldığını, bir Rum olarak hiçbir sıkıntı yaşamadıklarını kaydeden Kokof, birlikte büyükdükleri arkadaşlarının çoğunun yurt dışında yaşadığını söyledi. Yetimhanenin 46 sene sonra patrikhaneye verilmesini sevinçle karşıladığını söyleyen Rum yetim Costantin Kokof, yıllarını geçirdiği yetimhaneyle ilgili duygularını anlattı. “Yeniden doğsam seve seve yetimhanedeki okuluma giderdim. Günlerim orada o kadar güzel geçti ki; tarif edemem. Burası patrikhaneye aitti ve dâvâlıktı. Hakkın yerini bulduğuna inanıyorum” diyen Kokof, yetimhanenin Fener Rum Patrikhanesi’ne iade edilmesi kararını sevinçle karşıladığını ifade etti. Yetimhanenin kapatıldığı ve Kıbrıs olayları dolayısıyla Yunan uyruklu Rumların sınır dışı edildiği 1964 yılında askerde olduğunu söyleyen Kokof, “Yetimhanenin neden kapandığını bilemiyorum, ben o zaman askerdeydim. Orada kalan çocuklar o senelerde Aya Nikola’ya gönderildi” dedi. İstanbul’da yaşanan 6-7 Eylül 1955 olayları sırasında yetimhanede herhangi bir sorun yaşamadıklarını da kaydeden Kokof, “Ahşap 5 katlı bir binaydı, bizim zamanımızda hemen hemen 253 çocuk barınıyordu. Gayet iyi ve gayet memnunduk. Hiçbir sıkıntı yaşamadık” şeklinde konuştu. Annesi İzmaro ve kız kardeşi Vasilki ile birlikte yetimhanede yaşadıklarını anlatan Costantin Kokof, yetimhanede birlikte okuduğu birçok arkadaşının daha sonra Avrupa ve Amrerika’ya gittiğini söyledi. |
09.12.2010 |
“Çek Mağdurları” eylem yaptı |
Kendilerini, ‘’Çek Mağdurları’’ olarak adlandıran ve bir yıl önce cezaevinden taahhütle tahliye edilen bir grup, ‘’Çek ile Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çekle Hamillerin Korunması Hakkındaki 3167 Sayılı Kanun’’un kaldırılması için Abdi İpekçi Parkı’nda eylem yaptı. Türkiye’nin değişik illerinden gelen yaklaşık 100 kişi Abdi İpekçi Parkı’nda toplandı. Ellerinde ‘’Çek hapsi hukuk ayıbıdır’’, ‘’Suçlu değil borçluyuz’’ ve ‘’Borcumuzu özgürlüğümüzle değil çalışarak ödemek istiyoruz’’ yazılı pankartlar taşıyan grup adına Hükümlü ve Hükümlü Yakınları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (HÜ-DER) Başkanı Şafak Soy, basın açıklaması yaptı. Ülke ekonomisine mal ve hizmet üreten vergi ve sosyal güvenlik primleriyle katkı sağlayan vergi mükellefi olduklarını belirten Soy, ‘’Ticarî alış veriş yapan bizler, çeklerimizi ödeyemediğimiz için yaşama hakkından sonra en temel ve kutsal hakkımız olan özgürlüğümüz kısıtlanmakta, hapse atılmaktayız’’ dedi. Soy, Çek Kanunu dolayısıyla binlerce esnafın cezaevinde bulunduğunu binlercesinin de kaçak olduğunu kaydetti. Soy, 15 gün sonra yaklaşık 2 milyon esnafın tekrar ceza evine girmekle karşı karşıya kalacağını savundu. |
09.12.2010 |
ABD belgeleri sahiplendi |
ABD Dışişleri Bakanılığı Sözcüsü Philip Crowley, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Wikileaks belgeleriyle ilgili olarak, “ABD’li diplomatların dedikodu, magazin, iddia ve iftiralardan oluşan gayri ciddî yazışmaları” ifadesi hakkında, “Diplomatlarımız ülkelerde yaşanan gelişmelerle ilgili samimî ve dürüst değerlendirmelerini sunarlar. Bu faydalı ve önemli” dedi. Crowley, New York’ta Yabancı Basın Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, bir gazetecinin, “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, belgelerdeki asılsız suçlamalar nedeniyle Amerikalı diplomatlara karşı yargı yoluna başvuracağını açıkladığı ve diplomatları ‘dedikodu’ diplomasisi yürütmekle eleştirdiğini” belirterek, bunu nasıl değerlendirdiğine ilişkin bir sorusu üzerine, “Diplomatlarımız ülkelerde yaşanan gelişmelerle ilgili samimî ve dürüst değerlendirmelerini sunarlar. Bu faydalı ve önemli. Diplomatlarımız bunu yapmaya devam edecek. Diğer ülkelerin diplomatları da aynısını yaparlar” diye konuştu. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’a, geçen haftaki Kazakistan ve Bahreyn ziyaretleri sırasında bir dışişleri bakanının, “endişelenmeyin, bizim sizler hakkında ne raporlar yazdığımızı bir görseniz” dediğini aktaran Crowley, sözlerine şöyle devam etti: "Diplomatların yaptığı budur. Kendi bakış açılarını ve değerlendirmelerini sunarlar ve bu değerlendirmeler, belirli bir zamanda neler gördükleri ve neler hissettikleriyle alâkalı olabilir ve olaylar geliştikçe onların bu yargıları da gelişir. Yazışmalarda sıkça gördükleriniz, sadece bir fotoğraf karesi. Bazı durumlarda bu, bir diplomatın hissettiklerine değil, ona bir başkası tarafından neler söylendiğine dayanabilir. Diplomasinin doğası budur. Diplomatlarımızdan istediğimiz, Washington’daki politika yapıcılara kendi en iyi değerlendirme ve yargılarını sunmalarıdır”.
YAKIN VE ETKİLİ İŞBİRLİĞİMİZ VAR
Türkıye ile ABD arasında yakın ve etkili bir işbirliğinin bulunduğunu ifade eden Crowley, bunun hem ABD hem Türkiye hem de bölgenin yararına olduğunu söyledi. “NATO müttefikiyiz ve yakın dostuz” diyen Crowley, İran’ın nükleer programıyla ilgili Tahran ile “5+1” ülkelerinin bir sonraki toplantısının İstanbul’da olacağına dikkati çekerek, “Türkiye’nin, bölgenin geleceği açısından çok önemli bir diyalog niteliğindeki ikinci toplantıya ev sahipliği yapma arzusuna minnettarız” diye konuştu. Crowley, Clinton’ın geçen hafta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Washington’da “çok yapıcı” bir görüşme yaptığını hatırlatarak, “Türkiye ve ABD’nin karşılıklı çıkarları paylaştığı geniş boyuttaki bir dizi konuda işbirliği içinde olmaya devam edeceğiz” ifadesini kullandı. Diğer ülkelerle karşılıklı çıkar ve saygıya dayanan ilişkilerinin, Wikileaks belgeleri yüzünden değişmediğini vurgulayan Crowley, “kısa vadede zor zamanla geçirebileceklerini, ancak uzun vadede, sahip oldukları daha büyük çıkarların üstün geleceğini” belirtti. Crowley, bir gazetecinin, “Wikileaks belgelerinde, Başbakan Erdoğan’ın İsviçre’de banka hesaplarının olduğu gibi bazı suçlamaların yer aldığını” belirterek, bu konuda herhangi bir Türk yetkiliyle temasa geçip geçmediklerini sorması üzerine, belgelerin içeriğine dair yorum yapmayacağını söyledi. Clinton ve Davutoğlu’nun geçen hafta Washington’da başbaşa yarım saat süren bir görüşme de yaptığını ve Wikileaks konusunu konuştuklarını hatırlatan Crowley, “İki bakan, ilişkilerimizi güçlendirmek için çalışmaya ve hem Türkiye hem de ABD açısından önem taşıyan konularda işbirliğine devam etme taahhüdünü yeniden ortaya koydular” dedi. |
09.12.2010 |
ABD belgeleri sahiplendi |
ABD Dışişleri Bakanılığı Sözcüsü Philip Crowley, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Wikileaks belgeleriyle ilgili olarak, “ABD’li diplomatların dedikodu, magazin, iddia ve iftiralardan oluşan gayri ciddî yazışmaları” ifadesi hakkında, “Diplomatlarımız ülkelerde yaşanan gelişmelerle ilgili samimî ve dürüst değerlendirmelerini sunarlar. Bu faydalı ve önemli” dedi. Crowley, New York’ta Yabancı Basın Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, bir gazetecinin, “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, belgelerdeki asılsız suçlamalar nedeniyle Amerikalı diplomatlara karşı yargı yoluna başvuracağını açıkladığı ve diplomatları ‘dedikodu’ diplomasisi yürütmekle eleştirdiğini” belirterek, bunu nasıl değerlendirdiğine ilişkin bir sorusu üzerine, “Diplomatlarımız ülkelerde yaşanan gelişmelerle ilgili samimî ve dürüst değerlendirmelerini sunarlar. Bu faydalı ve önemli. Diplomatlarımız bunu yapmaya devam edecek. Diğer ülkelerin diplomatları da aynısını yaparlar” diye konuştu. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’a, geçen haftaki Kazakistan ve Bahreyn ziyaretleri sırasında bir dışişleri bakanının, “endişelenmeyin, bizim sizler hakkında ne raporlar yazdığımızı bir görseniz” dediğini aktaran Crowley, sözlerine şöyle devam etti: "Diplomatların yaptığı budur. Kendi bakış açılarını ve değerlendirmelerini sunarlar ve bu değerlendirmeler, belirli bir zamanda neler gördükleri ve neler hissettikleriyle alâkalı olabilir ve olaylar geliştikçe onların bu yargıları da gelişir. Yazışmalarda sıkça gördükleriniz, sadece bir fotoğraf karesi. Bazı durumlarda bu, bir diplomatın hissettiklerine değil, ona bir başkası tarafından neler söylendiğine dayanabilir. Diplomasinin doğası budur. Diplomatlarımızdan istediğimiz, Washington’daki politika yapıcılara kendi en iyi değerlendirme ve yargılarını sunmalarıdır”.
YAKIN VE ETKİLİ İŞBİRLİĞİMİZ VAR
Türkıye ile ABD arasında yakın ve etkili bir işbirliğinin bulunduğunu ifade eden Crowley, bunun hem ABD hem Türkiye hem de bölgenin yararına olduğunu söyledi. “NATO müttefikiyiz ve yakın dostuz” diyen Crowley, İran’ın nükleer programıyla ilgili Tahran ile “5+1” ülkelerinin bir sonraki toplantısının İstanbul’da olacağına dikkati çekerek, “Türkiye’nin, bölgenin geleceği açısından çok önemli bir diyalog niteliğindeki ikinci toplantıya ev sahipliği yapma arzusuna minnettarız” diye konuştu. Crowley, Clinton’ın geçen hafta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Washington’da “çok yapıcı” bir görüşme yaptığını hatırlatarak, “Türkiye ve ABD’nin karşılıklı çıkarları paylaştığı geniş boyuttaki bir dizi konuda işbirliği içinde olmaya devam edeceğiz” ifadesini kullandı. Diğer ülkelerle karşılıklı çıkar ve saygıya dayanan ilişkilerinin, Wikileaks belgeleri yüzünden değişmediğini vurgulayan Crowley, “kısa vadede zor zamanla geçirebileceklerini, ancak uzun vadede, sahip oldukları daha büyük çıkarların üstün geleceğini” belirtti. Crowley, bir gazetecinin, “Wikileaks belgelerinde, Başbakan Erdoğan’ın İsviçre’de banka hesaplarının olduğu gibi bazı suçlamaların yer aldığını” belirterek, bu konuda herhangi bir Türk yetkiliyle temasa geçip geçmediklerini sorması üzerine, belgelerin içeriğine dair yorum yapmayacağını söyledi. Clinton ve Davutoğlu’nun geçen hafta Washington’da başbaşa yarım saat süren bir görüşme de yaptığını ve Wikileaks konusunu konuştuklarını hatırlatan Crowley, “İki bakan, ilişkilerimizi güçlendirmek için çalışmaya ve hem Türkiye hem de ABD açısından önem taşıyan konularda işbirliğine devam etme taahhüdünü yeniden ortaya koydular” dedi.
JULİAN ASSANGE: WIKILEAKS’E İHTİYAÇ VAR
ABD’nın gizli diplomatik yazışmalarını yayımlamayı sürdüren Wikileaks internet sitesinin kurucusu Julian Assange, önceki İngiltere’de tutuklanmasının ardından dün bir Avustralya gazetesinde yayımlanan yazısında, sızan gizli belgeleri yayımlamalarını savundu. The Australian gazetesinin görüş bölümünde yayımlanan yazısında Assange, Wikileaks’e büyük ihtiyaç olduğunu belirterek, sitenin gizli belgeleri yayımlamasının insanların hayatlarını tehlikeye attığı suçlamalarını reddetti. Assange, “Wikileaks’in 4 yıllık bir yayın hayatı var. Bu süre içinde bütün hükümetler değişti, ancak bir tek kişi zarar görmedi” dedi. Assange, demokrasilerde hükümetleri dürüst kılmak için güçlü medyaya ihtiyaç olduğunu ve Wikileaks’in de bu rolü yerine getirmeye çalıştığını kaydetti.
"HİÇBİR YARGIÇ BELGELERİ DELİL OLARAK KABUL ETMEZ
Amerikalı diplomatların WikiLeaks sitesine sızan görüşleri, gündemdeki yerini korumaya devam ediyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Savcısı Luis Moreno Ocampo, WikiLeaks sitesinde yayınlanan diplomatik belgelerin delil olarak kabul edileceğini düşünmediğini söyledi. Diplomatların iddialarından rahatsız olan bazı liderler, konuyu mahkemeye taşıma niyetinde olsa da UCM Savcısı Luis Moreno Ocampo yargı sürecinden sonuç çıkmayacağı görüşünde. Birleşmiş Milletler’de gazetecilerin sorularını cevaplayan Savcısı Ocampo, belgelerin mahkemelerde delil olarak kullanılma ihtimalini değerlendirdi. Ocampo, “Bir gazeteci olarak konuyu tartışabilirsiniz. Ama mahkemede delil olma hiçbir yargıcın bunu delil olarak kabul edeceğini sanmıyorum” dedi. |
09.12.2010 |
e-devlet için yeni dönem başlıyor |
Türkiye’deki bütün kamu kurum ve kuruluşları en geç 31 Ağustos 2013 tarihine kadar internet üzerinden verdikleri kamuya açık bütün hizmetleri IPv6’yı destekler hale getirecek. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Resmî Gazete’nin bugünkü sayısında konuyla ilgili genelge yayımladı. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin özellikle de internetin, son yıllarda büyük bir hızla geliştiği ve yaygınlaştığı belirtilen genelgede, buna karşılık, halihazırda internet bağlantısı için dünya çapında kullanılmakta olan IPv4 adreslerinin tükendiğine dikkat çekildi. Bu soruna çözüm olarak geliştirilen IPv6 protokolünün yakın bir gelecekte internete bağlanmak için IPv4 protokolünün yerini alacağı anımsatılan genelgede, dünya çapında IPv6’ya geçiş çalışmalarının özellikle son yıllarda hız kazandığı ve internetin sürekliliğinin sağlanması ve gelişiminin devamı için IPv6’ya hazır olunması ve geçiş çalışmalarına başlanmasının önem arz ettiği vurgulandı. Genelgeye göre Dışişleri Bakanlığı, Türk Silâhlı Kuvvetleri, MİT Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının geçiş planları, yürüttükleri görevlerin özel niteliği gereği kendileri tarafından belirlenecek. |
09.12.2010 |
Batı Balkanlarda vize uygulayan ülke kalmadı |
Türkİye Türkiye ve Sırbistan arasında vizelerin kaldırılması konusunda 12 Temmuzda imzalanan antlaşma, sınır kapılarında yürürlüğe girdi. Bu uygulamayla Batı Balkanlarda Türkiye’ye vize uygulayan ülke kalmadı. Türkiye’nin Batı Balkanlarda barış adına yürüttüğü politikalar, her anlamda meyvesini veriyor. Bölgedeki ülkeler, Türkiye’nin girişimleriyle aralarındaki sorunları ortadan kaldırırken, ekonomik ve siyasi anlamda ‘’süper güç’’ olarak gördükleri Türkiye’ye de her konuda kapılarını açıyor. Türk vatandaşlarının, bölgede vizesiz girdiği, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Karadağ, Makedonya, Arnavutluk ve Kosova’ya artık Sırbistan da dahil oldu. Bu sayede Türk vatandaşları, artık Batı Balkan ülkelerini çok rahat bir şekilde gezecek, iş adamları da buralardaki yatırım potansiyellerini günübirlik gezilerle değerlendirebilecek. Türkiye’nin Belgrad Büyükelçisi Ali Rıza Çolak, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Sırbistan’ın hem ekonomik hem de turizm açısından çok önemli potansiyellere sahip olduğunu belirtti. Bölgede Türkiye’ye daha önce vize uygulayan tek ülkenin Sırbistan olduğuna işaret eden Çolak, 12 Temmuzda imzalanan anlaşmanın 4 gün önce uygulamaya girmesiyle artık bölgede Türkiye’ye vize uygulayan ülke kalmadığını kaydetti. |
09.12.2010 |
Bediüzzaman 70 yıl önce söylemiş |
Bediüzzaman’ın 70 yıl önce tesbit ettiği gerçek ARTIK Türkiye AB’ye girsin mi girmesin mi? Bu sorunun yıllardır sonu gelmiyor ve yürekleri oynatıyor. Ancak kesin olan bir şey var: Türkiye’nin AB üyeliğinin uzun vadede hem Türkiye hem de AB’ye getirisi olacak! Türkiye’nin Birliğe katılması önümüzdeki yıllar için gerçek dışı görünse de -ki Boğaz’dan daha çok sular akacak- olumlu gelişmeler gözle görülüyor. Tersi olsaydı eğer AB üyelik müzakerelerine hiç başlamazdı.. Ancak kesin olan bir husus var ki o da, Türkiye’de henüz bazı şeylerin yerinden oynatılması gerektiğidir. Darbe planları çerçevesinde ordunun rolü hâlâ kritik bir eşikten geçiyor. Kürt ve Kıbrıs meselelerinde doğru rotaya girildi fakat hedefe henüz varılmadı. İnsan hakları alanında ise çok yol katedildi ama hâlâ bir şeyler yapılması gerekiyor. Din ve ifade özgürlüğü hususlarında da Türkiye ihtiyaç duyduğu AB standartlarına henüz ulaşmış değil. Kadının rolü hâlâ çoğu kez eleştirilen bir mesele olarak varlığını sürdürüyor. Bu noktada olumlu olan ise kadın-erkek eşitliğinin artık yasalar nezdinde güvence altına alınmış olması. Doğru yönde atılan adımlar sürdürülmek zorunda. Türkiye’nin de hakkını vermek gerekirse: Bahsi geçen meselelerin çoğunda olumlu çalışmalar yapıldı. Böyle olunca Türkiye, eleştirmenlere birçok lehte argümanla karşı koyabiliyor. Türkiye büyüyen genç bir pazar. Ekonomi yıllarca güçlü bir gelişme kaydetti; elbette Türkiye de 2008 krizinden etkilendi ama ekonomi yeniden büyüyor. Rakamlar açık bir dille ortaya koyuyor: Enflasyon düşüyor, ekonomik büyüme oranı yükseliyor. Kişi başına düşen milli gelir 2002’den 2008’e üç kattan daha fazla artırılabildi! Üyelik müzakerelerinin başlatılması, yabancı yatırımcılar için iyi bir işaret oldu. Yabancı girişimcilerin 2002 yılında Türkiye’de gerçekleştirdikleri yatırım 1 milyar avronun altındayken bu rakam 2007’de 22 milyar avronun üzerine çıktı. Bu arada Almanya Türkiye’nin en önemli ticaret ortağı. Bu nedenle ekonomi açısından bakılacak olursa Türkiye’nin Birliğe katılımı Almanya’nın çıkarına olabilir. Enerji politikası bakımından da transit ülke olarak Türkiye, AB’ye bazı şeyler sunabilir. Sınırlı doğal gaz ve petrol kaynaklarına rağmen “Nabucco hattı projesi Türkiye’nin kilit pozisyonunu ortaya koyuyor. Zira Türkiye üzerinden Avrupa’ya çok miktarda doğal gaz ve petrol akabilecek. Jeostratejik açıdan AB, Türkiye nezdinde kendisine güçlü bir ortak bulmuş olur! Enerjide daha iyi bir tedarik güvencesi mümkün olur ve AB açısından enerji politikaları bakımından sadece Rusya’ya bağımlılık ortadan kalkar. Türkiye’nin katılımıyla AB ayrıca Karadeniz Bölgesi’nin istikrarına daha fazla etki etme imkânı bulabilir. Böylece Türkiye’nin sınırları aynı zamanda Avrupa’nın da sınırları hâline gelir. Türkiye’nin coğrafi konumu, AB için yeni fırsatlar sunuyor. Buna rağmen Türkiye’nin coğrafi konumunun onu AB’den uzaklaştırdığı iddia edilir. “Türkiye büyük oranda Asyalı olup bu yüzden tıpkı Fas gibi geri çevrilmeli.” Bu tam olarak doğru sayılmaz. Ural Dağları sınır kabul edilirse Türkiye pekâlâ “coğrafya” olarak Avrupa’dadır. Türkiye ayrıca AB’ye girebilmek için zaman olarak da uzun bir yol katetmiş durumda. 50’li yıllardan bu yana Türkiye’ye her defasında üyelik sözü verildi! Bu bağlamda CDU’lu Başbakanlardan Konrad Adenauer bile 1963 yılında Türkiye ile bir ortaklık anlaşmasına katkı sağlayanlar arasında yer alıyor. Adenauer’in uzun vadedeki hedefi, Türkiye’nin AvrupaTopluluğuna katılımıydı. Günümüzde de CDU saflarında, Ruprecht Polenz gibi, Türkiye’nin Birliğe alınmasından yana tavır koyanlar söz konusu. Türkiye’nin katılımıyla ilgili tartışmalarda maalesef çoğu kez korkular ileri sürülüyor. Karşı çıkanlar, üyelik durumunda Türkiye’den çok fazla sayıda Türk’ün Almanya’ya akın edeceğinden endişe ediyor. Ancak aynı endişeler 2004 yılında Polonya’nın katılımı konusunda da söz konusuydu. Oysa Polonya’dan toplu bir göç görülmedi. Üstelik Türkler niçin yurtlarından göç etmeyi istesin ki, ülkeleri ekonomik açıdan bu denli büyümeyi sürdürürken? Ayrıca katılımla, Almanya’yı yavaş yavaş bir İslamlaşmanın saracağı endişesi de bulunuyor. Allensbach Kamuoyu Araştırmalar Enstitüsünün bir araştırması, katılımcıların yüzde 83’ünün İslam’ı fanatik bulduklarını ortaya koyuyor. Diğer bir yüzde 60’lık kesim ise İslam’ı demokratik bulmuyor. Bunlar ürkütücü sonuçlar olup, üst düzeyde yaşanan yüzeyselliği ve anlayışsızlığı gözler önüne seriyor. İslamiyet ile biraz haşır neşir olan ve belki de Kur’an’a şöyle bir göz atan bir kimse, İslam’ın da tıpkı Hıristiyanlık gibi elbette demokrasiyle uyuşabilir olduğunu anlayacaktır. Üyeliğe karşı olanlar bir de Türkiye’nin “Hıristiyan ve Batılı” AB’ye uygun olmayacağı şeklinde atıp tutarlar. Fakat çok azının bildiği bir şey ise Hıristiyanlığın bazı köklerinin üstelik tam da Türkiye’ye dayandığıdır. Havari Paulus, Tarsuslu idi; Hıristiyanlığın başlangıcının yayıldığı bir bölgeden. Hatta Latince buranın bir zamanlar resmî diliydi. Güya Türkiye kültürel açıdan da AB’ye uymazmış. Peki, nasıl olur da İstanbul, Essen ve Pecs şehirlerinin yanı sıra Avrupa’nın 2010 Kültür Başkenti olabiliyor? Ya da Eurovision Şarkı Yarışması’na katılabiliyor? Hatta Galatasaray, bir kez UEFA Kupası’nı aldı. Böylece Türkiye zaten Avrupa kültürünün bir parçası hâline gelmiş bile. Yani bu durumda Türkiye anlaşılan tabiatıyla -hemen değil fakat zamanla da olsa- AB’ye aittir. Elbette 80 bin sayfalık müktesebata (Kopenhag Kriterleri) uygun hâle gelmek için daha bazı ev ödevlerini yerine getirilmek durumunda. Ancak Türkiye’nin olası bir AB üyeliği tehlikeden ziyade bir fırsat görülmelidir. Nihayetinde Müslüman ağırlıklı bir Türkiye’nin AB bünyesinde oluşu, geriye kalan İslam ülkelerine olumlu bir sinyal teşkil edecektir. Bilhassa medeniyetler arası çatışmanın zikredildiği bir dönemde. Çünkü o zaman İslam’ın, Batılı hukuk devleti ve demokrasi düşüncesiyle elbette bağdaşır olduğu anlaşılacaktır. Bu, Bediüzzaman Said Nursi’nin 70 yılı aşkın bir süre önce bile tespit ettiği bir şey. Türkiye’nin -ister ekonomi ister enerji tedariki alanlarında olsun- coğrafi açıdan AB’ye sunabileceği bazı şeyler bulunuyor. Bu durumda iki taraf da üyelikten -Türkiye ve AB- kazanç sağlayacaktır. Şayet CDU’lu Federal Meclis Üyesi Ruprecht Polenz’in sözleriyle konuya noktayı koymak istersek, “Üye olma vakti geldiğinde bugünkünden farklı bir Türkiye bulacağız.”
Michail Sendker (Almanya Gençler Birliği Yöneticisi)www.xtranews.de, 5.12.2010 |
09.12.2010 |