Tetimme
        
        
          nasıl ki, vahdet ve ehadiyet sırrıyla kâinatın her tara-
        
        
          fında aynı kudret, aynı isim, aynı hikmet, aynı sanat bu-
        
        
          lunmasıyla, Hâlık’ın vahdet ve tasarrufu ve icat ve rubu-
        
        
          biyeti ve hallâkıyet ve kudsiyeti cüz’î-küllî her bir masnu-
        
        
          un hâl dili ile ilân ediliyor; aynen öyle de, her tarafta me-
        
        
          lekleri halk edip, her mahlûkun lisan-ı hâl ile şuursuz
        
        
          yaptıkları tesbihatı meleklerin ubudiyetkârâne dilleriyle
        
        
          yaptırıyor.
        
        
          Meleklerin hiçbir cihette hilâf-ı emir hareketleri yok-
        
        
          tur. Halis bir ubudiyetten başka hiçbir icat ve emirsiz hiç-
        
        
          bir müdahale, hatta izinsiz şefaatleri dahi olmaz.
        
        
          tam,
        
        
          
            (2)
          
        
        
          n
        
        
          ¿ho
        
        
          ôn
        
        
          erD
        
        
          ƒo
        
        
          j Én
        
        
          e n
        
        
          ¿ƒo
        
        
          ?n
        
        
          ©r
        
        
          Øn
        
        
          jn
        
        
          h
        
        
          
            (1)
          
        
        
          @ n
        
        
          ¿ƒo
        
        
          en
        
        
          ôr
        
        
          µo
        
        
          e l
        
        
          OÉn
        
        
          Ñp
        
        
          Y r
        
        
          ?n
        
        
          H
        
        
          sırrına
        
        
          mazhardırlar.
        
        
          @
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            cüz’î:
          
        
        
          tek maddeden meydana
        
        
          gelmiş, bütüne ait olmayıp özel
        
        
          olan.
        
        
          
            ehadiyet:
          
        
        
          Allah’ın her bir şeyde
        
        
          birliğinin tecelli etmesi, görünme-
        
        
          si.
        
        
          
            hâl:
          
        
        
          bir şeyin duruşu, görünüşü ve
        
        
          içinde bulunan durum ve şartların
        
        
          tümü.
        
        
          
            Hâlık:
          
        
        
          yoktan yaratan, her şeyi
        
        
          yoktan var eden, yaratıcı; Allah.
        
        
          
            halis:
          
        
        
          saf, samimî.
        
        
          
            halk:
          
        
        
          yaratma, yaratış.
        
        
          
            hallâkıyet:
          
        
        
          yaratıcılık.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          İlahî gaye, yüksek bilgi.
        
        
          
            hilâf-ı emir:
          
        
        
          verilen emre zıt, aykı-
        
        
          rı.
        
        
          
            icat:
          
        
        
          vücuda getirme, yoktan var
        
        
          etme.
        
        
          
            ilân:
          
        
        
          yayma, duyurma, bildirme.
        
        
          
            kâinat:
          
        
        
          yaratılmış olan şeylerin ta-
        
        
          mamı, bütün âlemler, varlıklar.
        
        
          
            kudret:
          
        
        
          güç, kuvvet, iktidar.
        
        
          
            kudsiyet:
          
        
        
          kutsallık, mukaddeslik,
        
        
          azizlik.
        
        
          
            kusur:
          
        
        
          eksiklik, noksan, özür.
        
        
          
            küllî:
          
        
        
          umumî, genel, bütün olan.
        
        
          
            lisan-ı hâl:
          
        
        
          hâl dili, bir şeyin duru-
        
        
          şu ve görünüşü ile bir mana ifade
        
        
          etmesi.
        
        
          
            mahlûk:
          
        
        
          yaratık, Allah tarafından
        
        
          yaratılmış olan.
        
        
          
            mahsus:
          
        
        
          bir şeye veya kişiye has
        
        
          olan.
        
        
          
            masnu:
          
        
        
          sanatla yapılmış eşya, var-
        
        
          lık.
        
        
          
            mazhar:
          
        
        
          nail olma, şereflenme.
        
        
          
            mübarek:
          
        
        
          feyizli, bereketli, kutlu.
        
        
          
            müdahale:
          
        
        
          karışma.
        
        
          
            rububiyet:
          
        
        
          Cenab-ı Hakk’ın
        
        
          her zaman, her yerde, her
        
        
          mahluka muhtaç olduğu şey-
        
        
          leri vermesi, onu terbiye et-
        
        
          mesi ve idaresi altında bulun-
        
        
          durma vasfı.
        
        
          
            sır:
          
        
        
          gizli hakikat.
        
        
          
            sure:
          
        
        
          Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
        
        
          114 bölümden her biri.
        
        
          
            şefaat:
          
        
        
          Hz. Peygamberin ve di-
        
        
          ğer salih kulların, bazı günah-
        
        
          kâr mü’minleri bağışlamasını
        
        
          Allah’tan dilemeleri.
        
        
          
            şuursuz:
          
        
        
          idraksiz, bilgisiz.
        
        
          
            tasarruf:
          
        
        
          bir şeyin sahibi olup
        
        
          idare etme, mülkünü istediği
        
        
          gibi kullanma.
        
        
          
            tesbihat:
          
        
        
          tesbihler, Cenab-ı
        
        
          Hakkın bütün noksan sıfatlar-
        
        
          dan uzak ve bütün kemal sı-
        
        
          fatlara sahip olduğunu ifade
        
        
          eden sözler.
        
        
          
            tetimme:
          
        
        
          bit konuyu veya
        
        
          eseri tamamlamak için ekle-
        
        
          nen kısım, ek.
        
        
          
            ubudiyet:
          
        
        
          kulluk.
        
        
          
            ubudiyetkârâne:
          
        
        
          kul olana
        
        
          yakışır şekilde, kulluğa yakışır
        
        
          tarzda.
        
        
          
            vahdet:
          
        
        
          birlik ve teklik
        
        
          on BirinCi mesele
        
        
          
            | 134 |
          
        
        
          
            M
          
        
        
          
            eYve
          
        
        
          
            R
          
        
        
          
            isalesi
          
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            1.
          
        
        
          Allah’ın ikramda bulunduğu kullardır. (Enbiya Suresi: 26.)
        
        
          
            2.
          
        
        
          …..ve emredildikleri şeyi yaparlar. (Tahrim Suresi: 6.)