evet, evvelâ, başta
        
        
          
            (1)
          
        
        
          o
        
        
          ór
        
        
          °T t
        
        
          ôdG n
        
        
          øs
        
        
          «n
        
        
          Ñn
        
        
          J r
        
        
          ón
        
        
          b p
        
        
          øj
        
        
          u
        
        
          ódG p
        
        
          ‘ n
        
        
          ?Gn
        
        
          ôr
        
        
          cp
        
        
          G n
        
        
          ’
        
        
          cümlesi, makam-ı cifrî ve ebcedî ile bin üç yüz elli (1350)
        
        
          tarihine parmak basar ve mana-i işarî ile der: “gerçi o
        
        
          tarihte, dini dünyadan tefrik ile, dinde ikraha ve icbara
        
        
          ve mücahede-i diniyeye ve din için silâhla cihada muarız
        
        
          olan hürriyet-i vicdan, hükûmetlerde bir kanun-i esasî,
        
        
          bir düstur-i siyasî oluyor. Ve hükümet, lâik cumhuriyete
        
        
          döner. Fakat ona mukabil, manevî bir cihad-ı dinî,
        
        
          iman-ı tahkikî kılıcıyla olacak. Çünkü, dindeki rüşd-i irşat
        
        
          ve hak ve hakikati gözlere gösterecek derecede kuvvetli
        
        
          bürhanları izhar edip tebyin ve tebeyyün eden bir nur
        
        
          kur’ân’dan çıkacak,” diye haber verip, bir lem’a-i i’caz
        
        
          gösterir.
        
        
          Hem, tâ
        
        
          
            (2)
          
        
        
          n
        
        
          ¿ho
        
        
          óp
        
        
          dÉn
        
        
          N
        
        
          kelimesine kadar, risale-i nur’da-
        
        
          ki bütün muvazenelerin aslı, menbaı olarak, aynen o mu-
        
        
          vazeneler gibi, mükerreren nur ve zulümat ve iman ve
        
        
          karanlıkları karşılaştırmasıyla gizli bir emaredir ki, o ta-
        
        
          rihte bulunan cihad-ı manevî mübarezesinde büyük bir
        
        
          kahraman, nur namında risale-i nur’dur ki, dinde bulu-
        
        
          nan yüzer tılsımları keşfeden onun manevî elmas kılıcı
        
        
          maddî kılıçlara ihtiyaç bırakmıyor.
        
        
          evet, hadsiz şükürler olsun ki, yirmi senedir risale-i
        
        
          nur, bu ihbar-ı gaybı ve lem’a-i i’cazı bilfiil göstermiştir.
        
        
          Ve bu sırr-ı azîm içindir ki, risale-i nur Şakirtleri, dünya
        
        
          siyasetine ve cereyanlarına ve maddî mücadelelerine
        
        
          
            bürhan:
          
        
        
          delil, ispat, hüccet.
        
        
          
            cereyan:
          
        
        
          fikir, sanat, siyaset hare-
        
        
          keti.
        
        
          
            cihad:
          
        
        
          düşmanla savaşma, Allah
        
        
          yolunda malla ve canla düşmana
        
        
          karşı savaşmak.
        
        
          
            cihad-ı dinî:
          
        
        
          mücadele etmek, din
        
        
          için gayret göstermek.
        
        
          
            cihad-ı manevî:
          
        
        
          ilim, fikir, dua gibi
        
        
          manevî unsurlarla din düşmanları-
        
        
          na karşı koymak.
        
        
          
            cumhuriyet:
          
        
        
          siyasî mekanizması
        
        
          seçimle kurulan, adalet ve huku-
        
        
          kun üstünlüğüyle temel hak ve
        
        
          hürriyetleri sağlamayı amaçlayan
        
        
          idare şekli.
        
        
          
            düstur-i siyasî:
          
        
        
          siyasî düstur, ka-
        
        
          nun, kaide.
        
        
          
            emare:
          
        
        
          alâmet, belirti, nişan.
        
        
          
            hadsiz:
          
        
        
          sınırsız, sonsuz.
        
        
          
            hâk:
          
        
        
          doğru, gerçek, hakikat.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek, esas.
        
        
          
            hükümet:
          
        
        
          devlet.
        
        
          
            hürriyet-i vicdan:
          
        
        
          vicdan hürriye-
        
        
          ti.
        
        
          
            icbar:
          
        
        
          zorlama, zorla ve isteği dı-
        
        
          şında bir iş yaptırma baskı.
        
        
          
            ihbar-ı gayp:
          
        
        
          geçmiş veya gelecek
        
        
          zamana ait haberler.
        
        
          
            ikrah:
          
        
        
          zorlama, zorla yaptırma.
        
        
          
            iman-ı tahkikî:
          
        
        
          imana dair bütün
        
        
          meseleleri inceleyip delil ve bür-
        
        
          han ile inanma.
        
        
          
            izhar:
          
        
        
          ortaya koyma, açığa çıkar-
        
        
          ma, gösterme.
        
        
          
            kanun-ı esasî:
          
        
        
          ana prensipler, ana
        
        
          esaslar, ana kanun.
        
        
          
            keşif:
          
        
        
          gizli bir şeyi bulma, gizli bir
        
        
          şeyi bulup meydana çıkarma.
        
        
          
            Kur’ân:
          
        
        
          Allah tarafından vahiy yo-
        
        
          luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
        
        
          semavî kitapların sonuncusu.
        
        
          
            lâik:
          
        
        
          dünya işlerini din işlerinden
        
        
          ayıran, din işlerini devlet işlerine
        
        
          karıştırmayan, lâdinî, seküler.
        
        
          
            lem’a-i i’caz:
          
        
        
          acze düşüren parıltı,
        
        
          mu’cizelik parıltısı.
        
        
          
            maddî:
          
        
        
          madde ile alakalı, cismanî.
        
        
          
            makam-ı cifrî:
          
        
        
          cifre ait makam, ci-
        
        
          fir hesabına göre ulaşılan netice,
        
        
          sayı değeri.
        
        
          
            makam-ı ebcedî:
          
        
        
          ebcetle ilgili ma-
        
        
          kam, ebcedî hesap.
        
        
          
            mana-yı işarî:
          
        
        
          yazı ve işaretlerle
        
        
          ifade edilen mana.
        
        
          
            manevî:
          
        
        
          manaya ait, maddî olma-
        
        
          yan.
        
        
          
            menba:
          
        
        
          kaynak.
        
        
          
            muarız:
          
        
        
          muhalefet eden, karşı çı-
        
        
          kan, muhalif.
        
        
          
            mukabil:
          
        
        
          karşılık.
        
        
          
            muvazene:
          
        
        
          denge.
        
        
          
            mübareze:
          
        
        
          çatışma, kavga.
        
        
          
            mücadele:
          
        
        
          savaşma, çatışma, kav-
        
        
          ga.
        
        
          
            mücahede-i diniye:
          
        
        
          dinle ilgili
        
        
          mücahede, mücadele.
        
        
          
            mükerreren:
          
        
        
          tekrar olarak,
        
        
          tekrar be tekrar.
        
        
          
            nam:
          
        
        
          ad, isim.
        
        
          
            nur:
          
        
        
          aydınlık, parıltı, ışık.
        
        
          
            rüşt ü irşat:
          
        
        
          rüşt ve irşat; mü-
        
        
          kemmelen doğru yola sevk
        
        
          etmek, İslâmiyet yoluna sevk
        
        
          ve olgunlaştırma.
        
        
          
            sırr-ı azîm:
          
        
        
          büyük sır.
        
        
          
            siyaset:
          
        
        
          politika.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            şükür:
          
        
        
          nimet ve iyiliğin sahibi-
        
        
          ni tanıma ve ona karşı minnet
        
        
          duyma.
        
        
          
            tebeyyün:
          
        
        
          meydana çıkma,
        
        
          görünme, belli olma, anlaşıl-
        
        
          ma.
        
        
          
            tebyîn:
          
        
        
          belirtme, açıkça anlat-
        
        
          ma, açık açık anlatma, beyan
        
        
          etme.
        
        
          
            tefrik:
          
        
        
          birbirinden ayırma, ayrı
        
        
          tutma.
        
        
          
            tılsım:
          
        
        
          herkesin bilip çözeme-
        
        
          diği gizli sır.
        
        
          
            zulümat:
          
        
        
          karanlıklar, dinsizlik,
        
        
          zulüm ve külür
        
        
          on BirinCi mesele
        
        
          
            | 142 |
          
        
        
          
            M
          
        
        
          
            eYve
          
        
        
          
            R
          
        
        
          
            isalesi
          
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            1.
          
        
        
          Dinde zorlama yoktur; doğruluk sapıklıktan, iman küfürden iyice ayrılmıştır. (Bakara Sure-
        
        
          si: 256.)
        
        
          
            2.
          
        
        
          ...ebediyen kalacaklardır.