karışmıyorlar ve ehemmiyet vermiyorlar ve tenezzül et-
        
        
          miyorlar. Ve hakikî şakirtleri, en dehşetli bir hasmına ve
        
        
          hakaretli tecavüzüne karşı ona der:
        
        
          “ey bedbaht! Ben, seni idam-ı ebedîden kurtarmaya
        
        
          ve fânî hayvaniyetin en süflî ve elim derecesinden bir bâ-
        
        
          kî insaniyet saadetine çıkarmaya çalışıyorum. sen benim
        
        
          ölümüme ve idamıma çalışıyorsun. senin bu dünyada
        
        
          lezzetin pek az, pek kısa ve ahirette ceza ve belâların
        
        
          pek çok ve pek uzundur. Ve benim ölümüm bir terhistir.
        
        
          Haydi defol! senin ile uğraşmam. ne yaparsan yap”
        
        
          der.
        
        
          o zalim düşmanına hiddet değil, belki acıyor, şefkat
        
        
          ediyor. “keşke kurtulsa idi” diyerek, ıslahına çalışır.
        
        
          Saniyen
        
        
          :
        
        
          
            (1)
          
        
        
          @ »'
        
        
          ? r
        
        
          K o
        
        
          ƒr
        
        
          dG p
        
        
          In
        
        
          hr
        
        
          ôo
        
        
          ©r
        
        
          dÉp
        
        
          H n
        
        
          ?n
        
        
          °ùr
        
        
          ªn
        
        
          à°r
        
        
          SG p
        
        
          ón
        
        
          ?n
        
        
          a $Ép
        
        
          H r
        
        
          øp
        
        
          erD
        
        
          ƒo
        
        
          jn
        
        
          h
        
        
          
            (2)
          
        
        
          Gƒo
        
        
          æn
        
        
          e'
        
        
          G n
        
        
          øj/
        
        
          òs
        
        
          dG t
        
        
          »p
        
        
          dn
        
        
          h *n
        
        
          G
        
        
          Bu iki kudsî cümleler, kuvvetli münasebet-i maneviye
        
        
          ile beraber; makam-ı cifrî ve ebcedî hesabıyla, birincisi,
        
        
          risaletü’n-nur’un ismine; ikincisi, onun tahakkukuna ve
        
        
          tekemmülüne ve parlak fütuhatına manen ve cifren tam
        
        
          tamına tetabukları bir emaredir ki, risaletü’n-nur bu
        
        
          asırda, bu tarihte bir “urvetü’l-vüska”dır. Yani çok muh-
        
        
          kem kopmaz bir zincir ve bir “hablullah”tır. “ona elini
        
        
          atan, yapışan necat bulur” diye mana-i remziyle haber
        
        
          verir.
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            M
          
        
        
          
            eYve
          
        
        
          
            R
          
        
        
          
            isalesi
          
        
        
          
            | 143 |
          
        
        
          on BirinCi mesele
        
        
          
            hayvaniyet:
          
        
        
          hayvanlık.
        
        
          
            hiddet:
          
        
        
          öfke, kızgınlık.
        
        
          
            idam:
          
        
        
          yok olma.
        
        
          
            idam-ı ebedî:
          
        
        
          dirilmemek üzere
        
        
          yok oluş, ahiret inancı olmadığı
        
        
          için ölümü ebedî yokluğa gitmek
        
        
          olarak görme.
        
        
          
            insaniyet:
          
        
        
          insanlık mahiyeti, insan
        
        
          olma hâli, insana yakışır davranış.
        
        
          
            ıslah:
          
        
        
          iyi duruma getirme, iyileştir-
        
        
          me, düzeltme.
        
        
          
            kudsî:
          
        
        
          mukaddes, yüce.
        
        
          
            makam-ı cifrî:
          
        
        
          cifre ait makam, ci-
        
        
          fir hesabına göre ulaşılan netice,
        
        
          sayı değeri.
        
        
          
            makam-ı ebcedî:
          
        
        
          ebcetle ilgili ma-
        
        
          kam, ebcedî mana, ebcedî hesap.
        
        
          
            mana-yı remz:
          
        
        
          işaret edilen ma-
        
        
          na, dikkate sunulan anlam.
        
        
          
            manen:
          
        
        
          mana bakımından, mana-
        
        
          ca.
        
        
          
            muhkem:
          
        
        
          sağlam, sağlamlaştırıl-
        
        
          mış, kuvvetli.
        
        
          
            münasebet-i manevîye:
          
        
        
          manevî
        
        
          münasebet, yakınlık, irtibat.
        
        
          
            necat:
          
        
        
          kurtuluş, kurtulma, halâs,
        
        
          selâmet.
        
        
          
            Risaletü’n-Nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Bedi-
        
        
          üzzaman Said Nursî’nin eserlerinin
        
        
          adı.
        
        
          
            saadet:
          
        
        
          mutluluk.
        
        
          
            saniyen:
          
        
        
          ikinci derecede, ikinci
        
        
          olarak.
        
        
          
            süflî:
          
        
        
          aşağılık, bayağı, âdi.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            şefkat:
          
        
        
          acıyarak ve esirgeyerek
        
        
          sevme, içten ve karşılıksız merha-
        
        
          met.
        
        
          
            tahakkuk:
          
        
        
          gerçekleşme, meyda-
        
        
          na gelme, olma.
        
        
          
            tecavüz:
          
        
        
          saldırma, sataşma, baş-
        
        
          kasının hakkına dokunma.
        
        
          
            tekemmül:
          
        
        
          olgunlaşma, kemale
        
        
          erme, mükemmelleşme.
        
        
          
            tenezzül:
          
        
        
          kendine aykırı düşen bir
        
        
          işi veya durumu kabul etme, alçal-
        
        
          ma.
        
        
          
            terhis:
          
        
        
          izin verme, serbest bırak-
        
        
          ma.
        
        
          
            tetabuk:
          
        
        
          birbirine uygun gelme,
        
        
          uyma.
        
        
          
            urvetü’l-vüska:
          
        
        
          kopmaz ve sağ-
        
        
          lam kulp; Müslümanlık.
        
        
          
            zalim:
          
        
        
          zulmeden, acımasız ve hak-
        
        
          sız davranan
        
        
          
            ahiret:
          
        
        
          dünya hayatından
        
        
          sonra başlayıp ebediyen de-
        
        
          vam edecek olan ikinci hayat.
        
        
          
            asr:
          
        
        
          yüzyıl.
        
        
          
            bâkî:
          
        
        
          ebedî, daimî, sürekli ve
        
        
          kalıcı olan.
        
        
          
            bedbaht:
          
        
        
          bahtsız, talihsiz, za-
        
        
          vallı.
        
        
          
            belâ:
          
        
        
          musibet, sıkıntı.
        
        
          
            ceza:
          
        
        
          karşılık, azap.
        
        
          
            cifren:
          
        
        
          cifir ile, harflere verilen
        
        
          sayı kıymetiyle ibarelerden
        
        
          geçmişe ve geleceğe ait işa-
        
        
          retler çıkarmak suretiyle,.
        
        
          
            dehşetli:
          
        
        
          ürkütücü, korkunç.
        
        
          
            ebcedî:
          
        
        
          ebced hesabına ait.
        
        
          
            ehemmiyet:
          
        
        
          önem, değer,
        
        
          kıymet.
        
        
          
            elîm:
          
        
        
          şiddetli, çok dert ve ke-
        
        
          der veren.
        
        
          
            emare:
          
        
        
          alâmet, belirti, nişan.
        
        
          
            fânî:
          
        
        
          ölümlü, geçici.
        
        
          
            fütuhat:
          
        
        
          zaferler, fetihler, gali-
        
        
          biyetler.
        
        
          
            hablullah:
          
        
        
          Allah’ın ipi.
        
        
          
            hakaret:
          
        
        
          hakirlik, hor görme,
        
        
          incitme, küçük düşürme.
        
        
          
            hakikî:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            hasm:
          
        
        
          muhalif, karşı taraf,
        
        
          düşman.
        
        
          
            1.
          
        
        
          Ve [kim] Allah’a iman ederse, işte o sapa sağlam bir kulpa yapışmıştır. (Bakara Suresi: 256.)
        
        
          
            2.
          
        
        
          Allah iman edenlerin dostu ve yardımcısıdır. (Bakara Suresi: 257.)