“Ben hadsiz vazifeleri görüyorum. Ayrı ayrı her mas-
        
        
          nua girip işliyorum. eğer bütün o vezaifi bana gördüre-
        
        
          cek, sende ilim ve kudret varsa; hem, benim gibi, had ve
        
        
          hesaba gelmeyen zerrat, içinde beraber gezip
        
        
          
            (HaşİYe)
          
        
        
          iş
        
        
          görüyoruz. eğer bütün emsalim o zerreleri de istihdam
        
        
          edip emir tahtına alacak bir hüküm ve iktidar sende varsa;
        
        
          hem, kemal-i intizam ile cüz olduğum mevcutlara, mese-
        
        
          lâ kandaki küreyvat-ı hamraya hakikî malik ve mutasarrıf
        
        
          olabilirsen, bana rab olmak dava et, beni Cenab-ı Hak’tan
        
        
          başkasına isnat et. Yoksa sus!
        
        
          “Hem, bana rab olamadığın gibi, müdahale dahi ede-
        
        
          mezsin. Çünkü, vezaifimizde ve harekâtımızda o kadar
        
        
          mükemmel bir intizam var ki, nihayetsiz bir hikmet ve
        
        
          muhit bir ilim sahibi olmayan, bize parmak karıştıramaz.
        
        
          eğer karışsa, karıştıracak. Hâlbuki, senin gibi camit, âciz
        
        
          ve kör ve iki eli tesadüf ve tabiat gibi iki körün elinde
        
        
          olan bir şahıs, hiçbir cihette parmak uzatamaz.”
        
        
          o müddei, maddiyyunların dedikleri gibi dedi ki:
        
        
          
            HaşİYe:
          
        
        
          evet, müteharrik her bir şey, zerrattan seyyarata kadar, kendi-
        
        
          lerinde olan sikke-i samediyet ile vahdeti gösterdikleri gibi, harekâtla-
        
        
          rıyla dahi gezdikleri bütün yerleri vahdet namına zapt ederler; kendi
        
        
          malikinin mülküne idhal ederler. Hareket etmeyen masnuat ise, neba-
        
        
          tattan nücum-i sevabite kadar birer mühr-i vahdaniyet hükmündedirler
        
        
          ki, bulunduğu mekânı kendi sâniinin mektubu olduğunu gösterirler.
        
        
          demek, her bir nebat, her bir meyve, birer mühr-i vahdaniyet, birer
        
        
          sikke-i vahdettirler ki, mekânlarını ve vatanlarını, vahdet namına, sâ-
        
        
          ni’lerinin mektubu olduğunu gösterirler.
        
        
          elhâsıl, her bir şey, hareketiyle bütün eşyayı vahdet namına zapt eder.
        
        
          demek, bütün yıldızları elinde tutmayan, bir tek zerreye rab olamaz.
        
        
          
            âciz:
          
        
        
          zayıf, güçsüz.
        
        
          
            camit:
          
        
        
          ruhsuz, cansız.
        
        
          
            Cenab-ı Hak:
          
        
        
          Allah.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön, sebep.
        
        
          
            cüz:
          
        
        
          parça.
        
        
          
            dava:
          
        
        
          söz konusu olan, iddia edi-
        
        
          len.
        
        
          
            emir:.
          
        
        
          
            emsal:
          
        
        
          örnekler, benzer.
        
        
          
            had:
          
        
        
          sınır.
        
        
          
            hadsiz:
          
        
        
          sınırsız.
        
        
          
            hakikî:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            hâlbuki:
          
        
        
          durum bu ki, oysaki.
        
        
          
            harekât:
          
        
        
          hareketler.
        
        
          
            haşiye:
          
        
        
          dipnot.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          her şeyin belirli gaye-
        
        
          lere yönelik olarak, manalı,
        
        
          faydalı ve tam yerli yerinde ol-
        
        
          ması.
        
        
          
            hüküm:
          
        
        
          emir, kudret.
        
        
          
            iktidar:
          
        
        
          güç yetme, kuvvet.
        
        
          
            ilim:
          
        
        
          bilgi, marifet.
        
        
          
            intizam:
          
        
        
          düzgün olma.
        
        
          
            isnat:
          
        
        
          dayandırma.
        
        
          
            istihdam:
          
        
        
          hizmet ettirme, ça-
        
        
          lıştırma.
        
        
          
            kemal-i intizam:
          
        
        
          tam ve ek-
        
        
          siksiz düzen.
        
        
          
            kudret:
          
        
        
          kuvvet, iktidar.
        
        
          
            küreyvat-ı hamra:
          
        
        
          kandaki
        
        
          alyuvarlar.
        
        
          
            maddiyyun:
          
        
        
          maddeciler, ma-
        
        
          teryalistler.
        
        
          
            malik:
          
        
        
          sahip.
        
        
          
            masnu:
          
        
        
          sanatla yapılmış.
        
        
          
            mesela:.
          
        
        
          
            mevcut:
          
        
        
          var olan.
        
        
          
            muhit:
          
        
        
          kuşatan.
        
        
          
            mutasarrıf:
          
        
        
          kendinde kullan-
        
        
          ma hakkı ve salâhiyeti bulu-
        
        
          nan, her şeyin sahibi.
        
        
          
            müdahale:
          
        
        
          karışma.
        
        
          
            müddei:
          
        
        
          iddia sahibi, davacı.
        
        
          
            mükemmel:
          
        
        
          kusursuz.
        
        
          
            nihayetsiz:
          
        
        
          sonsuz.
        
        
          
            rab:
          
        
        
          yaratan, terbiye eden,
        
        
          idare eden.
        
        
          
            şahıs:
          
        
        
          kişi.
        
        
          
            tabiat:
          
        
        
          maddî âlem.
        
        
          
            taht:
          
        
        
          sedir, oturak.
        
        
          
            tesadüf:
          
        
        
          rastlantı.
        
        
          
            vazife:
          
        
        
          görev.
        
        
          
            vezaif:
          
        
        
          vazifeler.
        
        
          
            zerrat:
          
        
        
          zerreler.
        
        
          
            zerre:
          
        
        
          maddenin en küçük
        
        
          parçası.
        
        
          BirinCi mevkIf / 32. sÖZ
        
        
          
            | 224 |
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            kinci
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            AsA-yı MûsA