onun maliki, o abdinin hakkını onun nefs-i emmaresin-
        
        
          den almak için, dehşetli tehdit eder. Hem netice-i hilka-
        
        
          ti ve gaye-i fıtratı olan ibadeti terk ettiğinden, hikmet-i
        
        
          İlâhiye ve meşiet-i rabbaniyeye karşı bir tecavüz hükmü-
        
        
          ne geçer. onun için cezaya çarpılır.
        
        
          Elhâsıl
        
        
          , ibadeti terk eden hem kendi nefsine zulmeder
        
        
          –nefis ise Cenab-ı Hakkın abdi ve memlûküdür– hem
        
        
          kâinatın hukuk-ı kemalâtına karşı bir tecavüz, bir zulüm-
        
        
          dür. evet, nasıl ki küfür, mevcudata karşı bir tahkirdir;
        
        
          terk-i ibadet dahi, kâinatın kemalâtını bir inkârdır. Hem
        
        
          hikmet-i İlâhiyeye karşı bir tecavüz olduğundan, dehşetli
        
        
          tehdide, şiddetli cezaya müstahak olur.
        
        
          İşte bu istihkakı ve mezkûr hakikati ifade etmek için,
        
        
          kur’ân-ı Mu’cizülbeyan, mu’cizâne bir surette o şiddetli
        
        
          tarz-ı ifadeyi ihtiyar ederek, tam tamına hakikat-i belâgat
        
        
          olan mutabık-ı mukteza-i hale mutabakat ediyor.
        
        
          İKİNCİ SUAL
        
        
          : tabiattan vazgeçen ve imana gelen zat
        
        
          diyor ki: “Her mevcut, her cihette, her işinde ve her şe-
        
        
          yinde ve her şe’ninde meşiet-i İlâhiyeye ve kudret-i rab-
        
        
          baniyeye tâbi olması, çok azîm bir hakikattir. Azameti ci-
        
        
          hetinde dar zihinlerimize sığışmıyor. Hâlbuki gözümüzle
        
        
          gördüğümüz bu nihayet derecede mebzuliyet, hem hilkat
        
        
          ve icad-ı eşyadaki hadsiz sühulet, hem sabık bürhanları-
        
        
          nızla tahakkuk eden, vahdet yolundaki icad-ı eşyada ni-
        
        
          hayet derecede kolaylık ve sühulet, hem nass-ı kur’ân ile
        
        
          beyan edilen
        
        
          
            (1)
          
        
        
          @ m
        
        
          In
        
        
          óp
        
        
          MGn
        
        
          h m
        
        
          ¢ùr
        
        
          Øn
        
        
          æn
        
        
          c s
        
        
          ’p
        
        
          G r
        
        
          ºo
        
        
          µo
        
        
          ãr
        
        
          ©n
        
        
          H n
        
        
          ’n
        
        
          h r
        
        
          ºo
        
        
          µo
        
        
          ?r
        
        
          ?n
        
        
          N Én
        
        
          e
        
        
          
            (2)
          
        
        
          o
        
        
          Ün
        
        
          ôr
        
        
          bn
        
        
          G n
        
        
          ƒo
        
        
          gr
        
        
          hn
        
        
          G p
        
        
          ön
        
        
          ün
        
        
          Ñr
        
        
          dG p
        
        
          ír
        
        
          ªn
        
        
          ?n
        
        
          c s
        
        
          ’p
        
        
          G p
        
        
          án
        
        
          Yɰs
        
        
          ùdG o
        
        
          ôr
        
        
          en
        
        
          G BÉn
        
        
          en
        
        
          h
        
        
          gibi ayetlerin
        
        
          
            abd:
          
        
        
          kul.
        
        
          
            ayet:
          
        
        
          Kur’ân’ın her bir cümlesi.
        
        
          
            azamet:
          
        
        
          büyüklük, yücelik.
        
        
          
            azîm:
          
        
        
          büyük, yüce.
        
        
          
            beyan etme:
          
        
        
          açıklama, anlatma,
        
        
          izah.
        
        
          
            bürhan:
          
        
        
          delil, hüccet, kanıt.
        
        
          
            Cenab-ı Hak:
          
        
        
          hakkın tâ kendisi,
        
        
          şeref ve büyüklük sahibi Allah.
        
        
          
            elhâsıl:
          
        
        
          özetle, sonuç olarak.
        
        
          
            gaye-i fıtrat:
          
        
        
          yaratılışın gayesi,
        
        
          maksadı.
        
        
          
            hadsiz:
          
        
        
          sınırsız, sonsuz.
        
        
          
            hakikat-i belâgat:
          
        
        
          güzel ifadelerle
        
        
          anlatma gerçeği.
        
        
          
            hikmet-i İlâhîye:
          
        
        
          Allah’ın hikmeti,
        
        
          mahlûkatın yaratılışında Allah’ın
        
        
          gayeleri.
        
        
          
            hilkat:
          
        
        
          yaratılış.
        
        
          
            hukuk-ı kemalât:
          
        
        
          mükemmellik-
        
        
          lerin takdir edilme hakkı, hukuku.
        
        
          
            hükmüne geçmek:
          
        
        
          değerinde ol-
        
        
          mak, yerine geçmek.
        
        
          
            icad-ı eşya:
          
        
        
          eşyanın vücuda geti-
        
        
          rilmesi, yaratılması.
        
        
          
            ifade etme:
          
        
        
          açıklama, anlatma.
        
        
          
            ihtiyar etme:
          
        
        
          seçme, tercih etme.
        
        
          
            iman:
          
        
        
          inanç, tasdik.
        
        
          
            inkâr:
          
        
        
          kabul ve tasdik etmeme,
        
        
          inanmama.
        
        
          
            istihkak:
          
        
        
          hak etme, hak kazanma.
        
        
          
            kemalât:
          
        
        
          kusursuz mükemmellik-
        
        
          ler.
        
        
          
            kıyamet:
          
        
        
          kâinatın yıkılıp son bul-
        
        
          ması, bütün canlıların ölmesi, son-
        
        
          ra yine bütün ölülerin diriltilmesi
        
        
          gibi büyük olayların tamamı.
        
        
          
            kudret-i Rabbaniye:
          
        
        
          her şeyi ter-
        
        
          biye eden Allah’ın sonsuz kudret
        
        
          ve kuvveti.
        
        
          
            Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
          
        
        
          açıkla-
        
        
          malarıyla akılları benzerini yap-
        
        
          maktan âciz bırakan Kur’ân-ı Ke-
        
        
          rîm.
        
        
          
            küfür:
          
        
        
          imansızlık, dinsizlik, inkârcı-
        
        
          lık.
        
        
          
            malik:
          
        
        
          sahip.
        
        
          
            mebzuliyet:
          
        
        
          bolluk, çokluk.
        
        
          
            memlûk:
          
        
        
          köle, birinin mülkü olan.
        
        
          
            meşiet-i İlâhîye:
          
        
        
          Cenab-ı Hakka
        
        
          ait, Onun bilgisi, arzusu, isteği ve
        
        
          iradesi altında olan; Allah’ın varlık-
        
        
          lar üzerindeki iradesi.
        
        
          
            meşiet-i Rabbaniye:
          
        
        
          her varlığı
        
        
          terbiye ve idare eden Cenab-ı
        
        
          Hakkın istek, arzu ve muradı.
        
        
          
            mevcudat:
          
        
        
          varlıklar.
        
        
          
            mezkûr:
          
        
        
          zikredilen, adı geçen.
        
        
          
            mu’cizâne:
          
        
        
          mu’cize gibi.
        
        
          
            mutabakat:
          
        
        
          uygunluk, uyum.
        
        
          
            mutabık-ı mukteza-i hâl:
          
        
        
          hâlin
        
        
          gereğine uygun olarak.
        
        
          
            müstahak:
          
        
        
          hak etmiş.
        
        
          
            nass-ı Kur’ân:
          
        
        
          Kur’ân-ı Kerîm’in
        
        
          kesin ve açık hükmü.
        
        
          
            nefs-i emmare:
          
        
        
          insana kötü
        
        
          ve günah olan işlerin yapılma-
        
        
          sını emreden nefis.
        
        
          
            nefsine zulmetmek:
          
        
        
          kişinin
        
        
          kendisine haksızlık ve eziyet
        
        
          etmesi.
        
        
          
            netice-i hilkat:
          
        
        
          yaratılışın, ya-
        
        
          ratılmanın neticesi, amacı.
        
        
          
            sabık:
          
        
        
          geçen, geçmiş.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, tarz.
        
        
          
            sühulet:
          
        
        
          kolaylık.
        
        
          
            şe’n:
          
        
        
          iş, fiil, hâl.
        
        
          
            tâbi:
          
        
        
          boyun eğen, uyan, itaat
        
        
          eden.
        
        
          
            tahakkuk eden:
          
        
        
          delil ile ispat
        
        
          edilen, doğruluğu kesinleşen.
        
        
          
            tahkir:
          
        
        
          hakaret etme, hor gör-
        
        
          me, aşağılama.
        
        
          
            tarz-ı ifade:
          
        
        
          ifade tarzı, açıkla-
        
        
          ma şekli.
        
        
          
            tehdit:
          
        
        
          hiddet etme, korkut-
        
        
          ma.
        
        
          
            terk-i ibadet:
          
        
        
          ibadetin terk et-
        
        
          me, yapmama.
        
        
          
            vahdet:
          
        
        
          birlik, teklik.
        
        
          
            zulüm:
          
        
        
          haksızlık, eziyet.
        
        
          TaBiaT risalesi / 23. lem’a
        
        
          
            | 270 |
          
        
        
          
            ü
          
        
        
          
            çüncü
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            1.
          
        
        
          Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman
        
        
          Suresi: 28.)
        
        
          
            2.
          
        
        
          Kıyametin gerçekleşmesi göz açıp kapayıncaya kadar, yahut ondan da yakındır. (Nahl Sure-
        
        
          si: 77.)