Hava gazat-ı muzırra ile zehirlenecekti. zemin ise bir
        
        
          mezbele, bir mezbaha, bir bataklığa dönecekti. dünya
        
        
          boğulacaktı.
        
        
          İşte, cesed-i hayvanînin hüceyratından ve kandaki kü-
        
        
          reyvat-ı hamra ve beyzadan ve zerratın tahavvülâtından
        
        
          ve cihazat-ı bedeniyenin tenasübünden tut, tâ denizlerin
        
        
          varidat ve masarifine, tâ zemin altındaki çeşmelerin ge-
        
        
          lir ve sarfiyatlarına, tâ hayvanat ve nebatatın tevellüdat
        
        
          ve vefiyatlarına, tâ güz ve baharın tahribat ve tamiratla-
        
        
          rına, tâ unsurların ve yıldızların hidemat ve harekâtları-
        
        
          na, tâ mevt ve hayatın, ziya ve zulmetin ve hararet ve
        
        
          bürudetin değişmelerine ve dövüşmelerine ve çarpışma-
        
        
          larına kadar, o derece hassas bir mizanla ve o kadar in-
        
        
          ce bir ölçüyle tanzim edilir ve tartılır ki, akl-ı beşer hiçbir
        
        
          yerde hakikî olarak hiçbir israf, hiçbir abes görmediği gi-
        
        
          bi, hikmet-i insaniye dahi her şeyde en mükemmel bir
        
        
          intizam, en güzel bir mevzuniyet görüyor ve gösteriyor.
        
        
          Belki, hikmet-i insaniye, o intizam ve mevzuniyetin bir
        
        
          tezahürüdür, bir tercümanıdır.
        
        
          İşte, gel, güneş ile muhtelif on iki seyyarenin muvaze-
        
        
          nelerine bak. Acaba bu muvazene, güneş gibi,
        
        
          Adl
        
        
          ve
        
        
          Ka-
        
        
          dîr
        
        
          olan
        
        
          Zat-ı Zülcelâl’
        
        
          i göstermiyor mu? Ve bilhassa, sey-
        
        
          yarattan olan gemimiz, yani küre-i arz, bir senede yirmi
        
        
          dört bin senelik bir dairede gezer, seyahat eder. Ve o ha-
        
        
          rika sür’atiyle beraber, zeminin yüzünde dizilmiş, istif edil-
        
        
          miş eşyayı dağıtmıyor, sarsmıyor, fezaya fırlatmıyor. eğer
        
        
          sür’ati bir parça tezyit veya tenkis edilseydi, sekenesini
        
        
          havaya fırlatıp fezada dağıtacaktı. Ve bir dakika, belki
        
        
          
            abes:
          
        
        
          lüzumsuz ve gayesiz iş.
        
        
          
            Adl:
          
        
        
          adalet sahib olan Allah.
        
        
          
            akl-ı beşer:
          
        
        
          insan aklı.
        
        
          
            bilhassa:
          
        
        
          özellikle.
        
        
          
            bürudet:
          
        
        
          soğukluk.
        
        
          
            cesed-i hayvanî:
          
        
        
          hayvana ait ce-
        
        
          set.
        
        
          
            cihazat-ı bedeniye:
          
        
        
          vücudun or-
        
        
          ganları, uzuvları.
        
        
          
            feza:
          
        
        
          uzay.
        
        
          
            gazat-ı muzırra:
          
        
        
          zararlı gazlar.
        
        
          
            güz:
          
        
        
          sonbahar.
        
        
          
            hakikî:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            hararet:
          
        
        
          sıcaklık.
        
        
          
            harekât:
          
        
        
          hareketler.
        
        
          
            hassas:
          
        
        
          incelikli, en ufak ölçüleri
        
        
          sağlıklı ve kesin olarak veren.
        
        
          
            hayvanat:
          
        
        
          hayvanlar.
        
        
          
            hidemat:
          
        
        
          hizmetler.
        
        
          
            hikmet-i insaniye:
          
        
        
          insana ait ke-
        
        
          şifler.
        
        
          
            hüceyrat:
          
        
        
          hücreler.
        
        
          
            intizam:
          
        
        
          düzen.
        
        
          
            israf:
          
        
        
          savurganlık.
        
        
          
            istif:
          
        
        
          düzgün yığma, depolama.
        
        
          
            Kadîr:
          
        
        
          kudret sahibi olan ve her
        
        
          şeye gücü yeten Allah.
        
        
          
            küre-i arz:
          
        
        
          dünya, yer küre.
        
        
          
            küreyvat-ı beyza:
          
        
        
          ak yuvar-
        
        
          lar.
        
        
          
            küreyvat-ı hamra:
          
        
        
          alyuvarlar.
        
        
          
            masarif:
          
        
        
          masraflar, giderler.
        
        
          
            mevt:
          
        
        
          ölüm.
        
        
          
            mevzuniyet:
          
        
        
          mevzunluk, öl-
        
        
          çülü olma.
        
        
          
            mezbaha:
          
        
        
          hayvan kesilen yer.
        
        
          
            mezbele:
          
        
        
          çöplük.
        
        
          
            mizan:
          
        
        
          ölçü.
        
        
          
            muhtelif:
          
        
        
          türlü türlü, çeşitli.
        
        
          
            muvazene:
          
        
        
          dengeli, ölçülü ol-
        
        
          ma.
        
        
          
            nebatat:
          
        
        
          bitkiler.
        
        
          
            sarfiyat:
          
        
        
          harcamalar, giderler.
        
        
          
            sekene:
          
        
        
          sakin olanlar, oturan-
        
        
          lar.
        
        
          
            seyyarat:
          
        
        
          gezegenler.
        
        
          
            seyyare:
          
        
        
          gezegen.
        
        
          
            tahavvülât:
          
        
        
          tahavvüller, de-
        
        
          ğişmeler.
        
        
          
            tahribat:
          
        
        
          tahripler, yıkıp boz-
        
        
          malar.
        
        
          
            tanzim:
          
        
        
          düzenleme.
        
        
          
            tenasüp:
          
        
        
          uygunluk.
        
        
          
            tenkis:
          
        
        
          noksanlaştırma, eksilt-
        
        
          me.
        
        
          
            tercüman:
          
        
        
          çeviren.
        
        
          
            tevellüdat:
          
        
        
          tevellütler, do-
        
        
          ğumlar.
        
        
          
            tezahür:
          
        
        
          görünme.
        
        
          
            tezyit:
          
        
        
          arttırma, çoğaltma.
        
        
          
            unsur:
          
        
        
          esas madde, kök.
        
        
          
            varidat:
          
        
        
          gelirler.
        
        
          
            vefiyat:
          
        
        
          ölümler, vefatlar.
        
        
          
            Zat-ı Zülcelâl:
          
        
        
          celâl ve büyük-
        
        
          lük sahibi olan Allah.
        
        
          
            zemin:
          
        
        
          yeryüzü.
        
        
          
            zerrat:
          
        
        
          zerreler, atomlar.
        
        
          
            ziya:
          
        
        
          ışık.
        
        
          
            zulmet:
          
        
        
          karanlık.
        
        
          ikinCi nÜkTe / 30. lem’a
        
        
          
            | 280 |
          
        
        
          
            D
          
        
        
          
            öRDüncü
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            üccet
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            ManiYe
          
        
        
          
            AsA-yı MûsA