Emirdağ Lâhikası - page 228

risale-i nur gibi bir hakikat güneşi sönecek diye –ziyade
sevabı bana kazandırmak için– beni fazla sıkıyorlar.
Medar-ı ibret ve dikkat bir tevafuktur ki, dün, çocukla
pederini zabıta celp edip ifadelerini aldığı aynı dakikada,
ehemmiyetli bir vukuatı, telefon-i zabıta haber vererek,
bütün erkânı telâşa düşürttü. Mahall-i vak’aya gitmeye
mecbur oldular. Manen onlara denildi:
“siz sinek kanadı kadar zararı olmayanı bırakınız; kar-
tallar, belki ejderhalar gibi zararlara bakınız.”
Hem camiden men hâdisesinin aynı vaktinde, men’e
emir veren yeni kaymakam, Afyon’da, ameliyata maruz
kaldı. lisan-ı hâliyle ona denildi: “ölüm var! onun ida-
mından kurtulmasına çalışanı tazyik değil, belki çok tak-
dir ve tahsin etmek gerektir.”
Umum kardeş ve hemşirelerime birer birer selâm ve
dua ederim ve dualarını isterim.
(1)
»/
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g »/
bÉn
Ñr
dn
G
Kardeşiniz
SaidNursî
ì®í
Œ
78
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerimveMübarekVârislerimve
EminVekillerim!
Ev ve l â :
size kat’î haber veriyorum ki, hakkımızda ve
risale-i nur hizmetinde, inayet-i rabbaniye ve
ameliyat:
hastaya yapılan cerrahî
müdahale, operasyon.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
celp:
yazı ile çağırma.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyetli:
önemli.
emin:
güvenilir, emniyet sahibi.
erkân:
ileri gelenler.
evvelâ:
öncelikle.
haber:
bilgi, bilgilendirme.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek, doğru.
hemşire:
kız kardeş, bacı.
hizmet:
görev, vazife.
idam:
ölüm.
inayet-i rabbanîye:
her şeyin ter-
biye ve idare eden Cenab-ı Hakk’ın
yardımı.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin du-
ruşu ve görünüşü ile bir mana
ifade etmesi.
mahall-i vak’a:
hâdise ma-
halli, olay yeri.
manen:
mana bakımından,
manaca.
maruz:
uğramak, etkilenmek.
medar-ı ibret:
ibret sebebi,
vesilesi.
men:
yasak etme, engelleme.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
peder:
baba.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
tahsin:
hayran olma.
takdir:
kıymet verme, be-
ğenme.
tazyik:
zorlama, baskı, sıkıntı
verme.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.
umum:
bütün, herkes.
vâris:
mirasçı.
vekil:
yardımcı, yerine bakan.
vukuat:
vuku bulan şeyler,
hadiseler, olaylar.
zabıta:
şehir güvenliğini sağ-
lamakla vazifeli bulunan idare,
polis.
ziyade:
çok, fazla.
1.
Bâkî olan ancak Allah’tır
| 228 | Emirdağ Lâhikası – ı
1...,218,219,220,221,222,223,224,225,226,227 229,230,231,232,233,234,235,236,237,238,...1032
Powered by FlippingBook