Emirdağ Lâhikası - page 227

Œ
77
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Hadsiz şükür olsun ki, risale-i nur yerine beni sıkı-
yorlar, benimle meşgul oluyorlar. Hiç merak etmeyiniz,
(1)
r
ºo
µn
d l
ôr
«n
N n
ƒo
gn
h Ék
Är
«n
°T Gƒo
gn
ôr
µn
J r
¿n
G »=````'
°ùn
Y
sırrıyla, inşaallah bu
yeni hâdisede dahi bir hayır olacak.
Hâdise budur: Ceylân’ı ve iki arkadaşları –ki bana hiz-
met ediyorlardı– yanıma gelmelerini men ettiler. Anah-
tarı onlardan aldılar, bekçilere verdiler. o bekçilerden bi-
risi geliyor, su ve ekmek gibi işlerimi görüyor. Ben bu-
nun sebebini bilemedim. Fakat bu kasabada bir parti
münazaası var. Çocuğun bir amcası
(HaşİYe)
bir taraftadır.
onun muarızları yapıyor ihtimali var.
Hem, her tarafta risale-i nur’un fütuhatı ve hariçten
gelen anarşistlik müdahalesi sebebiyet verdi zannederim.
Ve sandıklı’da elde edilen mektubatla, bir vasıta-i muha-
bere olması bahanesiyle, bu sıkıntıyı verdiler. siz hiç te-
lâş etmeyiniz, bunun da hiç ehemmiyeti yoktur. siz yine
eski gibi bana yazarsınız. Fakat ben kendim çok yazamı-
yorum. güya beni ihanet ve hakaretle çürütmekle,
risale-i nur’un fütuhatına sed çekilecek; divaneliklerin-
den, üflemekle milyonlar elektrik kuvvetinde bulunan
Emirdağ Lâhikası – ı | 227 |
şeyler, yazılar.
men:
yasak etme, engelleme.
merak:
endişe.
meşgul:
ilgilenen, uğraşan.
muarız:
muhalefet eden, karşı çı-
kan, muhalif.
müdahale:
karışma, araya girme,
sokulma.
münazaa:
ağız kavgası, çekişme.
parti:
aynı siyasî gaye etrafında
birleşenlerin meydana getirdiği
kuruluş, fırka, hizip.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sebebiyet:
sebep olma.
set:
mani, perde, engel.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
sır:
gizli hakikat.
şükür:
teşekkür.
vasıta-i muhabere:
haberleşme
vasıtası, aracı.
anarşist:
hiç bir düzen ve oto-
rite tanımayan, karışıklık ve
bozgunculuktan yana olan.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bahane:
vesile, sebep.
divane:
deli, aklı başında ol-
mayan.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
fütuhat:
zaferler, fetihler, ga-
libiyetler.
güya:
sanki.
hâdise:
olay.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakaret:
saygı göstermeme,
alçak görme, aşağılama.
hariç:
dışarı.
hizmet:
görev, vazife.
ihanet:
hıyanet, arkadan
vurma.
ihtimal:
olabilirlik.
inşaallah:
Allah izin verirse.
mektubat:
mektuplar, yazılı
1.
Belki sevmediğiniz şey hakkınızda hayırlıdır. (Bakara Suresi: 216.)
HaşİYe:
Merhum Abdullah Çalışkan'dır. demokrat partiye, muhalefet-
te iken intisap etmişti.
1...,217,218,219,220,221,222,223,224,225,226 228,229,230,231,232,233,234,235,236,237,...1032
Powered by FlippingBook