Emirdağ Lâhikası - page 280

benim çok ağır sıkıntılarımı hafifleştirdi. Allah senden ra-
zı olsun. Âmin.
ì®í
Œ
105
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Bir bîçare vesveseli ve hassas ve dinsizlerle görüşen
bir adam, meşhur dua-i nebevî olan Cevşenü’l-kebîr
hakkında ve akıl haricindeki sevap ve faziletine dair bir
hadisi görmüş, şüpheye düşmüş. demiş:
“ravi, ehl-i Beytin imamlarındandır. Hâlbuki hadsiz
bir mübalâğa görünüyor. Meselâ içinde der: ‘Bu duaya
kur’ân kadar sevap verilir.’ Hem ‘göklerdeki büyük me-
lâikeler, o dua sahibini gördükçe kürsilerinden inip ona
pek büyük bir tevazu ile hürmet ederler.’ Bu ise, aklın ve
mantığın mikyaslarına gelmez” diye, risale-i nur’dan
imdad istedi. Ben de kur’ân’dan ve Cevşen’den ve
nur’lardan gayet kat’î ve tam akıl ve hikmete mutabık
bir cevap verdim. size gayet kısa bir icmalini beyan edi-
yorum. Şöyle ki, ona dedim:
Ev ve l â :
Yirmi dördüncü sözün üçüncü dalında on
adet “usul” var, böyle şüpheleri esasıyla keser, izale
eder. ona bak, cevabını al.
Sa ni yen:
Hergün bütün ümmet kadar hasenat ona
işlenen ve bütün ümmetin saadetlerine yardım eden ve
İsm-i Âzamın mazharı ve kâinatın çekirdek-i aslîsi, hem
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, kabul
eyle!” anlamında duanın sonunda
söylenir.
aziz:
değerli.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
çekirdek-i aslî:
asıl çekirdek, öz;
kâinatın özü, aslî çekirdeği.
dair:
alakalı, ilgili.
dua-i Nebevî:
peygamber duası.
Ehl-i Beyt:
bir zatın soyundan
gelme ve onun neslinden olma.
evvelâ:
öncelikle.
fazilet:
değer, meziyet, iman ve
irfan itibariyle olan yüksek derece.
gayet:
son derece.
hadis:
Hz. Muhammed’e (asm) ait
söz, emir, fiil veya Hz. Peygambe-
rin onayladığı başkasına ait söz, iş
veya davranış.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı, dışta
kalan.
hasenat:
iyi ameller, iyi işler, ha-
yırlar.
hassas:
zayıf, çabuk tesir alan.
hikmet:
kâinattaki ve yaratılıştaki
İlâhî gaye.
| 280 | Emirdağ Lâhikası – ı
hürmet:
şeref; saygı.
icmal:
kısa anlatma, özetleme,
ayrıntılara girmeme.
imam:
önde ve ileride olan,
delil, rehber.
imdat:
yardım isteme.
izale:
zevale erdirme, yok
etme.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kürsü:
arşın altındaki gök ta-
bakası.
mazhar:
nail olma, şeref-
lenme.
melâike:
melekler.
meselâ:
misal olarak, şunun
gibi, söz gelişi, faraza.
mikyas:
nispet, derece, ölçü.
mutabık:
uygun.
mübalâğa:
bir işi, bir şeyi çok
büyütme, abartma.
Nur:
Risale-i Nur eserlerinin
her biri.
ravi:
hadis ve haberi başka-
larına aktaran kimse, Hz. Pey-
gamberden işittiği hadisi baş-
kalarına aktaran kimse.
razı:
rıza gösteren, hoşnut
olan.
saadet:
mutluluk.
saniyen:
ikinci olarak.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
tevazu:
alçak gönüllülük, bir
kimsenin başkalarını kendin-
den küçük görmemesi.
ümmet:
Müslümanların ta-
mamı; bütün Müslümanlar.
vesvese:
şüphe, kuruntu,
kalbe gelen asılsız kötü ve
sinsi düşünce.
1...,270,271,272,273,274,275,276,277,278,279 281,282,283,284,285,286,287,288,289,290,...1032
Powered by FlippingBook