Emirdağ Lâhikası - page 289

fütur verebilir diyenlere beyan ederiz ki: Bilâkis, yazma-
ya şevk verir ve vermek gerektir. Çünkü nurun hizmeti,
hem maişet, hem rahat-ı kalbe bereketleriyle yardım et-
tiği gibi, ibadet-i tefekkürî nev’inden olması cihetiyle,
mübarek ayların sevaplarına büyük yardımı olur.
Sani yen:
nur’un bir şakirdi bana dedi ki: “geçen se-
ne daha nurlar bize teslim olmadan ve hususî bir iade
neticesinde burada rahmet dahi hususî bir derece teza-
hürüyle demiştin ki: ‘ne vakit tam serbestiyetle nur’lar
okunsa ve yazılsa ve bize iade edilse, yağmurla, rahmet
tam olacak’ haber vermiştin. Hakikaten bu baharda hem
Asa-yıMûsa
her tarafta merakla yazılması ve okunması,
hem zülfikâr-ı Mucizat yazılmasına şevkle başlanması,
bu emsalsiz rahmete bir vesile olduğuna kat’î kanaatim
geliyor” dedi.
ì®í
Œ
110
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Ev vel â:
Hüsrev’le bir ruh iki ceset ve kendisi, baha-
dır biraderiyle nur hizmetinde çok ehemmiyetli mevki
alan kahraman rüştü’nün acip bir el makinesini nurlar
için celbine çalışması, ehemmiyetli bir fütuhat-ı nuriye-
nin mukaddemesidir. İnşaallah, yine nurlar, nurcuların,
lâyık elleriyle kalemleri gibi tab ve neşredilecek; yabani
ve lâyık olmayanlara muhtaç olmayacak. Fakat her şey-
den evvel sıhhatli ve yanlışsız ve güzel bir tarzda makine
Emirdağ Lâhikası – ı | 289 |
mukaddeme:
başlangıç.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kutlu,
uğurlu.
neşir:
yayım, yayın.
nev:
tür, çeşit.
Nur:
Risale-i Nur.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine ta-
raftar olan, Risale-i Nur’ları okuyup
neşreden kimse.
rahat-ı kalp:
kalp rahatlığı, kalbin
huzurlu ve tasasız oluşu.
rahmet:
şefkat, merhamet, bağış-
lama ve esirgeyicilik.
ruh:
hayat ve canlılık veren şey.
saniyen:
ikinci olarak.
serbestiyet:
serbestlik, rahat ve
serbest olma hâli.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şevk:
keyif, neşe, sevinç.
tab:
kitap basma, kitap baskısı,
baskı.
tarz:
biçim, şekil.
tezahür:
görünme, belirme, or-
taya çıkma.
vesile:
bahane, sebep.
yabanî:
görgüsü olmayan, kaba.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
aziz:
değerli.
bahadır:
cesur, yiğit, kahra-
man.
bereket:
mübareklik, bolluk,
saadet.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
bilâkis:
aksine, tersine.
birader:
kardeş, erkek kardeş.
celp:
elde etme, kendine
çekme.
ceset:
vücut, beden.
cihet:
sebep, vesile, mucip,
bahane.
ehemmiyetli:
önemli.
emsalsiz:
benzersiz.
evvel:
önce.
evvelâ:
öncelikle.
fütuhat-ı Nuriye:
Nur’un za-
ferleri, Risale-i Nur ile yapılan
iman ve Kur’ân hizmetinin akıl
ve kalpleri kendine cezp et-
mesi, kalpleri fethetmesi.
fütur:
zayıflık, gevşeklik,
usanç.
hakikaten:
hakikat olarak,
doğrusu, gerçekten.
hususî:
özel.
iade:
geri gönderme, gönde-
rilme, geri çevirme, geri
verme, geri döndürme.
iade:
geri verme.
ibadet-i tefekküriye:
tefek-
kür ibadeti.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
kanaat:
inanma.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kitabet:
yazı yazma, bir mad-
deyi kaidelerine uygun şekilde
kaleme alma.
maişet:
geçim, geçinme.
mevki:
makam, memuriyet.
1...,279,280,281,282,283,284,285,286,287,288 290,291,292,293,294,295,296,297,298,299,...1032
Powered by FlippingBook