Emirdağ Lâhikası - page 313

Belki kur’ân’ın hikmetine hadimdir, muaraza edemez.
Bu kısma risale-i nur ilişmiyor.
İkinci kısım felsefe, dalâlete ve ilhada ve tabiat batak-
lığına düşürmeye vesile olduğu gibi, sefahet ve lehviyat
ile gaflet ve dalâleti netice verdiğinden ve sihir gibi hari-
kalarıyla kur’ân’ın mu’cizekâr hakikatleriyle muaraza et-
tiği için, risale-i nur ekser eczalarında mizanlarla ve
kuvvetli ve burhanlı muvazenelerle, felsefenin yoldan
çıkmış bu kısmına ilişiyor, tokatlıyor; müstakim, menfa-
attar felsefeye ilişmiyor. onun için mektepliler risale-i
nur’a itirazsız, çekinmeyerek giriyorlar ve girmelidirler.
Fakat gizli münafıklar nasıl ki bir kısım hocaları bütün
bütün manasız ve haksız bir tarzda ehl-i medresenin ve
hocaların hakikî malı olan risale-i nur aleyhinde istimal
ettikleri gibi, bazı felsefecilerin enaniyet-i ilmiyelerini
tahrik edip, nurlar aleyhinde istimal etmek ihtimaline bi-
naen, bu hakikati
Asa-yıMûsa
ve
Zülfikar
mecmuaları-
nın başında yazılsa münasip olur.
ì®í
Œ
133
œ
safranbolu, eflâni nahiyesi Mülâyim köyünde müte-
kait muallim bir kardeşimiz ve nurun has şakirdi, nurla-
rın neşri ve tab’ı için âdeta sermayesinin kısm-ı azamını
teberru etmek istiyor, kabulünü rica ediyor. Ben, bu ha-
lis ve has kardeşimizin fedakârâne ve halisâne ricasını
reddedemiyorum. Ve dünya malları kaide-i şahsiyeme
Emirdağ Lâhikası – ı | 313 |
men.
muaraza:
birbirine karşı gelme,
söz ile karşılıklı mücadele.
mu’cizekâr:
mu’cizeli, mu’cize hâ-
linde.
muvazene:
ölçü, kıyas, mukayese.
münafık:
nifak sokan, iki yüzlülük
eden, ara bozucu.
münasip:
uygun.
müstakim:
doğru.
mütekait:
tekaüt olan, emekliye
ayrılmış, emekli.
neşir:
herkese duyurma, tamim.
Nur:
Risale-i Nur.
sefahat:
yasak şeylere, zevk ve
eğlenceye aşırı derecede düşkün-
lük.
sermaye:
varlık, servet.
sihir:
büyü, büyücülük.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tab:
kitap basma, kitap baskısı,
baskı.
tabiat:
Allah’ın kâinata koyduğu,
kâinatın düzenini devam ettiren
kanun.
tahrik:
hareket ettirme, harekete
geçirme.
tarz:
biçim, şekil.
teberru:
karşılıksız, isteyerek
verme, bağışlama, bağış.
vesile:
aracı, vasıta.
âdeta:
sanki.
aleyh:
ona karşı, onun üze-
rine.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
dalâlet:
iman ve İslamiyet’ten
ayrılmak, azmak.
ecza:
cüzler, parçalar, kısım-
lar.
ehl-i medrese:
medrese ehli,
medresede okuyanlar.
ekser:
pek çok.
fedakârâne:
fedakârca, feda-
kârlıkla.
felsefe:
madde ve hayatı baş-
langıç ve gaye bakımından in-
celeyen ilim.
gaflet:
Allah’tan uzaklaşıp nef-
sinin arzularına dalmak.
hâdim:
hademe, hizmetçi.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikî:
gerçek.
halis:
her amelini, yalnız Allah
rızası için işleyen.
halisâne:
temiz kalplilikle, sa-
mimî bir şekilde, sırf Allah rı-
zasını gözeterek.
ihtimal:
olabilirlik.
ilhad:
tanrı tanımazlık, dinsiz-
lik.
istimal:
kullanma.
itiraz:
kabul etmediğini belir-
tip karşı çıkma.
kısm-ı azam:
büyük kısım, ek-
seriyet, çoğunluk.
lehviyat:
nefsi azdıran oyun
ve eğlenceler.
mecmua:
toplanıp, biriktiril-
miş, düzenlenmiş yazıların
hepsi.
menfaattar:
menfaat ve fayda
gören.
mizan:
ölçü, denge.
muallim:
ders veren, öğret-
1...,303,304,305,306,307,308,309,310,311,312 314,315,316,317,318,319,320,321,322,323,...1032
Powered by FlippingBook