Emirdağ Lâhikası - page 307

Şimdiye kadar hiçbir zaman tarih göstermiyor ki,
risale-i nur gibi, pek çok taifelere ve mesleklere hücum
eden, bu derece, pek az ve hafif tenkitle kurtulmuş ol-
sun. Hatta yüz derece daha az zahmetle, yüz derece
kudsî hizmet ve mücahede mukabilinde, küçük ve mu-
vakkat ve netice itibarıyla hayırlı bir-iki hapis ve iki-üç
inayetli ve fütuhatlı musibet gördüler.
Umuma binler selâm ve muvaffakıyetlerine dua.
ì®í
Œ
126
œ
kanaatim geliyor ki; bu sıralarda biz,
Zülfikar
’ı ve
Asa-yıMûsa
’yı pek çok teksir etmeye mecbur olduğumuz
hengâmda ve temiz olmayan matbaacılar dahi
çekinmeleri aynı zamanda bu acip makine kolayca
elimize verilmesi, o iki mecmuanın makbuliyetine bir
işaret-i gaybiye ve inayet-i İlâhiyenin bir harika ikramıdır
ve nurların kerametidir.
evet, bir adî mektubum için “kim yazmış?” diye sekiz
defa bana resmen sıkıntı ve eziyet verildiği aynı zaman-
da, sekiz yüz sayfayı bin beş yüz nüshaya ve bir milyon
sayfalara çıkaran o makine, elbette gayptan imdadımıza
gelmiş nurcu ve bin kalemli bir kâtiptir. onun için bazı
sayfaları sönük çıksa, zarar yoktur. parlak kısmı bize
şimdilik yeter. İyi okunmayan kısmı ayrı yapılsın; sonra
elmas kalemliler, her biri bir-iki nüshayı ıslah etsin.
Emirdağ Lâhikası – ı | 307 |
resmen:
resmî bir şekilde, devlet
tarafından.
selâm:
barış, rahatlık, selâmet ve
esenlik dileme.
taife:
kavim, kabile.
teksir:
çoğaltma.
tenkit:
eleştirme.
umum:
hep, herkes.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşakkat.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
adî:
basit, bayağı, sıradan.
elmas:
çok kıymetli bir mü-
cevher.
eziyet:
incitme, büyük sıkıntı
verme.
fütuhat:
fethetmek, yayılmak.
gayptan:
görünmeyen âlem.
hengâm:
zaman, sıra.
ıslah:
iyi duruma getirme, iyi-
leştirme, düzeltme.
ikram:
bağış, ihsan, bir şey
sunma.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
inayet-i ilahiye:
Allah’ın yar-
dımı.
işaret-i gaybiye:
gaypla ilgili
işaret; Hz. Peygamber, müçte-
hit imamlar tarafından gayba
ait verilen haberler, işaret yolu
ile yapılan açıklamalar.
kanaat:
görüş, fikir.
kâtip:
yazıcı.
keramet:
ermişçesine yapılan
iş, hareket veya söylenen söz,
fikir.
kudsî:
mukaddes, yüce.
makbuliyet:
makbullük, be-
ğenilmişlik, geçerlilik.
mecmua:
dergi.
meslek:
tutulan yol, sülûk edi-
len yer.
mukabil:
karşılık.
musibet:
felaket, bela.
muvaffakıyet:
başarma, ba-
şarılı olma.
muvakkat:
geçici.
mücahede:
savaşma, müca-
dele, uğraşma, çaba, gayret.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
nüsha:
birbirinin aynı olan su-
retlerin her biri.
1...,297,298,299,300,301,302,303,304,305,306 308,309,310,311,312,313,314,315,316,317,...1032
Powered by FlippingBook