Bu çok kıymettar manevî hediyeyi almazdan üç gün
        
        
          evvel, aynen hediyeniz kastamonu’ya geleceği anında
        
        
          rüyada görüyorum ki, terfi-i makam ve rütbe için bizlere
        
        
          bir ferman-ı şahane manevî bir canipten geliyor. kemal-i
        
        
          hürmetle ellerinden tutup bize getiriyordular. Biz baktık ki,
        
        
          o ferman-ı âlî, kur’ân-ı Azîmüşşan olarak çıktı. o hâlde bu
        
        
          mana kalbe geldi: demek kur’ân yüzünden
        
        
          Risale-i
        
        
          Nur
        
        
          ’un şahs-ı manevîsi ve biz şakirtleri, bir terfi ve terakki
        
        
          fermanını âlem-i gayptan alacağız.
        
        
          Şimdi tabiri ise, o fermanı temsil eden masumların ka-
        
        
          lemiyle manevî tefsir-i kur’ân’ı aldığımızdır. Bu rüyanın
        
        
          şimdiki tabiri çıkmadan bir iki saat evvel Feyzi ile
        
        
          emin’in gösterdikleri tabir dahi haktır ve ehemmiyetlidir.
        
        
          Hem bu medar-ı sürur ve ferah olan hediye-i nurani-
        
        
          yeyi bir hiss-i kablelvuku ile benim ruhum tam hissetmiş,
        
        
          akla haber vermemiş idi ki, o gelmeden iki gün evvel,
        
        
          Feyzi ve emin’in fıkrasında beyan edilen, rüyayı gördü-
        
        
          ğüm gecenin gününde, sabahtan akşama kadar ve ikin-
        
        
          ci günü de kısmen, hiç görmediğim bir tarzda bir sevinç,
        
        
          bir sürur hissedip, mütemadiyen bir bahane ile ferahımı
        
        
          izhar edip, otuz kırk defa tebessüm ile güldüm.
        
        
          Hem ben ve hem Feyzi, taaccüp ve hayret ettik. otuz
        
        
          günde
        
        
          
            (HaşİYe)
          
        
        
          bir defa gülmeyen, bir günde otuz defa gül-
        
        
          mek, bizleri hayrette bıraktı. Şimdi anlaşıldı ki, o sürur, o
        
        
          sevinç, mezkûr manevî fermanı temsil eden Masumların
        
        
          
            HaşİYe:
          
        
        
          evet, hiçbir vakit üstadımızı bu kadar neşeli görmemiştik. se-
        
        
          bebini bilmediğimizden hayret ediyorduk.
        
        
          
            Emin, Feyzi
          
        
        
          
            âlem-i gayp:
          
        
        
          gayp âlemi, görün-
        
        
          meyen, fakat varlığı kesin olan ve
        
        
          mahiyeti allah tarafından bilinen
        
        
          başka dünyalar.
        
        
          
            bahane:
          
        
        
          asıl sebebi gizlemek için
        
        
          ileri sürülen uydurma sebep.
        
        
          
            beyan:
          
        
        
          açıklama, bildirme, izah.
        
        
          
            canip:
          
        
        
          yan, yön, cihet, taraf.
        
        
          
            ehemmiyetli:
          
        
        
          önemli.
        
        
          
            evvel:
          
        
        
          önce.
        
        
          
            ferah:
          
        
        
          gönül açıklığı, sevinç, se-
        
        
          vinme.
        
        
          
            ferman:
          
        
        
          emir, buyruk.
        
        
          
            ferman-ı âlî:
          
        
        
          yüce, yüksek fer-
        
        
          man.
        
        
          
            ferman-ı şâhâne:
          
        
        
          padişaha yakı-
        
        
          şır ferman, padişah fermanı.
        
        
          
            fıkra:
          
        
        
          kısım, fasıl, bölüm.
        
        
          
            hâk:
          
        
        
          doğru, gerçek, hakikat.
        
        
          
            haşiye:
          
        
        
          dipnot.
        
        
          
            hediye-i nuraniye:
          
        
        
          nurlu, aydın-
        
        
          latan hediye.
        
        
          
            hiss-i kablelvuku:
          
        
        
          Bir şeyi vuku-
        
        
          undan önce hissetme, bir hadise-
        
        
          nin gerçekleşmesinden önce kal-
        
        
          be doğması.
        
        
          
            izhar:
          
        
        
          gösterme, açığa vurma.
        
        
          
            kemal-i hürmet:
          
        
        
          hürmetin mü-
        
        
          kemmelliği, tam ve kusursuz mü-
        
        
          kemmel hürmet.
        
        
          
            kısmen:
          
        
        
          kısmî olarak, bir kısım.
        
        
          
            kıymettar:
          
        
        
          kıymetli, değerli.
        
        
          
            Kur’ân:
          
        
        
          Allah tarafından va-
        
        
          hiy yoluyla Hz. Muhammed’e
        
        
          indirilmiş, semavî kitapların
        
        
          sonuncusu.
        
        
          
            Kur’ân-ı azîmüşşan:
          
        
        
          şan ve
        
        
          şerefi yüce olan Kur’ân.
        
        
          
            manevî:
          
        
        
          manaya ait, maddî
        
        
          olmayan.
        
        
          
            masum:
          
        
        
          suçsuz, günahsız,
        
        
          saf, temiz.
        
        
          
            medar-ı sürur:
          
        
        
          sevinç ve ne-
        
        
          şe vesilesi, sebebi.
        
        
          
            mezkûr:
          
        
        
          zikredilen, adı ge-
        
        
          çen, anılan.
        
        
          
            mütemadiyen:
          
        
        
          sürekli ola-
        
        
          rak, devamlı.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            ruh:
          
        
        
          dirilik kaynağı, hayatın
        
        
          temeli ve sebebi olan manevî
        
        
          varlık.
        
        
          
            sürur:
          
        
        
          sevinç, mutluluk.
        
        
          
            şahs-ı manevî:
          
        
        
          manevî şahıs,
        
        
          belli bir kişi olmayıp bir ce-
        
        
          maatteb meydana gelen ma-
        
        
          nevî şahıs.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            taaccüp:
          
        
        
          şaşma, hayret etme,
        
        
          şaşakalma.
        
        
          
            tabir:
          
        
        
          yorum, yorumlama.
        
        
          
            tarz:
          
        
        
          biçim, şekil.
        
        
          
            tebessüm:
          
        
        
          gülümseme.
        
        
          
            tefsir-i Kur’ân:
          
        
        
          Kur’ân tefsiri,
        
        
          Kur’ân’ın açıklaması.
        
        
          
            temsil:
          
        
        
          bir şeyin sembolü ol-
        
        
          ma.
        
        
          
            terakki:
          
        
        
          yükselme, ilerleme.
        
        
          
            terfi:
          
        
        
          yükselme, rütbe alma.
        
        
          
            terfi-i makam:
          
        
        
          makam itiba-
        
        
          riyle yükselmek.
        
        
          
            | 150 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası