onu tevkil edip, umumumuz namına her bir kardeşimize
        
        
          tebriki tekrar ediyoruz.
        
        
          Mübarekler, tahir ile beraber, tahirî’nin bize o kıy-
        
        
          mettar kalemiyle Cennet taamları gibi çok tatlı ve hûri li-
        
        
          bası gibi çok güzel yazıları, burada herkesi lezzetle müta-
        
        
          lâaya sevk ediyor. Ve onun masume iki mübarek kızları-
        
        
          nın yazdıkları nüshalar burada kadınlar, kızlar âleminde
        
        
          geziyor; görenleri
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’a cezbediyor. Çok çalış-
        
        
          kan ve fedakâr tahirî’nin kesretli hediyeleri, bizleri çok
        
        
          borç altında bıraktı.
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un postacısı mübarek Abdullah ne hâlde
        
        
          olduğunu soracaktım; Hafız Ali’nin mektubunda, sorma-
        
        
          dan cevabımı aldım. Allah, ikisinden razı olsun. o mek-
        
        
          tubun ahirinde, mâzi ve müstakbel ve semavat ehlini da-
        
        
          hi mesrur eden Masumların ve mübarek ümmî İhtiyar-
        
        
          ların hediye-i masumâneleri beyanındaki fıkrası gayet
        
        
          güzel düşmüş.
        
        
          Hafız Ali’nin mektubunda, tahirî’nin yazdığı ve gön-
        
        
          dereceği sözleri daha alamadık. nur iskelesinin nazır-ı bî-
        
        
          naziri sabri, basiret-i basîrin hususî mektubunda yazdığı
        
        
          mübarek bir hemşiremin
        
        
          Cevşenü’l-Kebîr
        
        
          ’i ezber etmesi,
        
        
          eskiden beri o hemşire, risale-i nur talebeleri içinde bu-
        
        
          lunduğuna istihkakını gösteriyor. onun namıyla beraber
        
        
          duada namı zikredilen ve Hazret-i Mevlâna Halid’in cüb-
        
        
          besini tam muhafaza edip bize yetiştiren Asiye Hanımın
        
        
          birden lisanına gelen bir fıkra size gönderilecek.
        
        
          
            ahir:
          
        
        
          son.
        
        
          
            basiret-i basîr:
          
        
        
          kalp gözüyle ba-
        
        
          kan, gören.
        
        
          
            beyan:
          
        
        
          açıklama, bildirme, izah.
        
        
          
            Cevşenü’l-Kebir:
          
        
        
          büyük zırh an-
        
        
          lamındaki Hz. Muhammed (a.s.m)
        
        
          Efendimize vahiyle gelen, Esma-i
        
        
          Hüsna’yı içine alan emsalsiz bir
        
        
          münacat ve benzersiz bir dua.
        
        
          
            cezp:
          
        
        
          kendine doğru çekme, çe-
        
        
          kilme.
        
        
          
            cübbe:
          
        
        
          üste giyilen bol ve uzun
        
        
          elbise.
        
        
          
            dua:
          
        
        
          Allah’a yalvarma, niyaz.
        
        
          
            fedakâr:
          
        
        
          kendini veya şahsî men-
        
        
          faatlerini hiçe sayan, feda eden.
        
        
          
            fıkra:
          
        
        
          kısım, fasıl, bölüm.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            hediye-i masumâne:
          
        
        
          iyi niyetle
        
        
          ve samimi duygularla verilen he-
        
        
          diye.
        
        
          
            hemşire:
          
        
        
          kız kardeş, bacı.
        
        
          
            hûrî:
          
        
        
          Cennet kızı, Cennet güzeli.
        
        
          
            hususî:
          
        
        
          özel.
        
        
          
            istihkak:
          
        
        
          hak etme, hak kazan-
        
        
          ma, hakkı olma.
        
        
          
            kesretli:
          
        
        
          çokluğu olan, çok
        
        
          fazla.
        
        
          
            kıymettar:
          
        
        
          kıymetli, değerli.
        
        
          
            libas:
          
        
        
          elbise.
        
        
          
            lisan:
          
        
        
          dil.
        
        
          
            masum:
          
        
        
          suçsuz, günahsız,
        
        
          saf, temiz.
        
        
          
            masume:
          
        
        
          günahsız, saf, temiz
        
        
          kız.
        
        
          
            mazi:
          
        
        
          geçmiş zaman.
        
        
          
            mesrur:
          
        
        
          sevinçli, memnun.
        
        
          
            muhafaza:
          
        
        
          koruma.
        
        
          
            mübarek:
          
        
        
          feyizli, bereketli,
        
        
          kutlu.
        
        
          
            müstakbel:
          
        
        
          gelecek zaman.
        
        
          
            mütalâa:
          
        
        
          bir şeyi etraflıca dü-
        
        
          şünme, tetkik etme.
        
        
          
            nam:
          
        
        
          ad.
        
        
          
            namına:
          
        
        
          adına, yerine.
        
        
          
            nazır-ı bînazir:
          
        
        
          eşi benzeri ol-
        
        
          mayan bakıcı.
        
        
          
            nüsha:
          
        
        
          birbirinin aynı olan
        
        
          suretlerin her biri.
        
        
          
            razı:
          
        
        
          rıza gösteren, hoşnut
        
        
          olan.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            semavat:
          
        
        
          semalar, gökler.
        
        
          
            sevk:
          
        
        
          yöneltme.
        
        
          
            taam:
          
        
        
          yemek, yiyecek.
        
        
          
            talebe:
          
        
        
          öğrenci.
        
        
          
            tevkil:
          
        
        
          vekil etme, edilme.
        
        
          
            umum:
          
        
        
          bütün, herkes.
        
        
          
            ümmî ihtiyarlar:
          
        
        
          Risale-i
        
        
          Nur’un elle yazılarak çoğaltıl-
        
        
          masında çalışan tahsilli olma-
        
        
          yan Isparta köylerindeki yaş-
        
        
          lılar grubu. Ümmîler olarak da
        
        
          geçer (Bkz.: 37. ve 38. lâhika-
        
        
          lar).
        
        
          
            | 160 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası