‡
        
        
          67
        
        
          ·
        
        
          Aziz, SıddıkKardeşlerim!
        
        
          sizi tebrik ediyoruz, hakikaten müdakkik hafızlarsınız.
        
        
          Hüsrev’in yazdığı kur’ân’da incecik sehivlerini bulmanız
        
        
          hıfzınızın kuvvetine tam delâlet ediyor. Bizler size min-
        
        
          nettar olduk ve teşekkür ediyoruz. Cenab-ı Hak sizlerden
        
        
          ebeden razı olsun. Bu münasebetle
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un bir
        
        
          kahramanı olan Hüsrev,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un hizmetinde gös-
        
        
          terdiği harikaları numune olmak için bir kısmını beyan
        
        
          edeceğiz. Şöyle ki:
        
        
          Bu zat, dokuz on sene zarfında dört yüz risale kadar
        
        
          dikkatli ve tevafuklu olarak
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’dan yazdığı gibi,
        
        
          hafız olmadığı hâlde yazdığı iki mükemmel kur’ân ile ve
        
        
          üçüncüsünü –müteferrik surette– gözle görünür bir nevi
        
        
          i’caz-ı kur’ân’ı gösterir bir tarzda, üç kur’ân’ı yazmış,
        
        
          tam mukabele edilmeden bize gelmiş. Biz de mukabele
        
        
          etmeden size göndermiştik. sizler de, kemal-i dikkatle
        
        
          hareke ve harflerde gördüğünüz kırk elli sehiv, Hüsrev’in
        
        
          kaleminin ne derece harika olduğunu gösterir. Çünkü
        
        
          her kur’ân’ın üç yüz bin altı yüz yirmi harfinde, o kadar
        
        
          hareke ve sükûnlarında yalnız kırk-elli sehiv bulunması, o
        
        
          kalemin isabette harika olduğunu gösterir.
        
        
          lâtiftir ki, Hüsrev’in sehvini bulan bir zat, iki harfte bir
        
        
          sehiv etmiş. tashih eden, iki harfte noktayı bırakıp sehiv
        
        
          etmiş. demek, o dikkatli hafızın o sehvi, Hüsrev’in o
        
        
          sehvini affettiriyor.
        
        
          Hem bu Hüsrev’in kalemi gibi, fikri, kalbi de o nispet-
        
        
          te harika diyebiliriz.
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’a karşı irtibatı ve
        
        
          
            aziz:
          
        
        
          izzetli, muhterem, saygın.
        
        
          
            beyan:
          
        
        
          açıklama, bildirme, izah.
        
        
          
            delâlet:
          
        
        
          delil olma, gösterme; ala-
        
        
          met, işaret.
        
        
          
            ebeden:
          
        
        
          ebedî ve daimî olarak.
        
        
          
            hafız:
          
        
        
          Kur’ân-ı Kerîm’i tamamen
        
        
          ezberleyen ve okuyan kimse.
        
        
          
            hakikaten:
          
        
        
          hakikat olarak, doğ-
        
        
          rusu, gerçekten.
        
        
          
            hareke:
          
        
        
          Arap, Fars ve Osmanlı ya-
        
        
          zısında, sessiz harfleri sesli oku-
        
        
          mada kullanılan (üstün, esre, öt-
        
        
          re, v.s. gibi) işaretler.
        
        
          
            harika:
          
        
        
          olağanüstü.
        
        
          
            hıfz:
          
        
        
          Kur’ân’ı ezberleme.
        
        
          
            i’caz-ı Kur’ân:
          
        
        
          Kur’ân’ın mucizeli-
        
        
          ği, yüksek ve erişilmez ifade-
        
        
          si.
        
        
          
            irtibat:
          
        
        
          bağ, münasebet.
        
        
          
            kemal-i dikkat:
          
        
        
          tam ve mü-
        
        
          kemmel bir dikkat.
        
        
          
            Kur’ân:
          
        
        
          Allah tarafından va-
        
        
          hiy yoluyla Hz. Muhammed’e
        
        
          indirilmiş, semavî kitapların
        
        
          sonuncusu.
        
        
          
            latîf:
          
        
        
          güzel, hoş.
        
        
          
            minnettar:
          
        
        
          bir iyiliğe karşı te-
        
        
          şekkür duygusu içinde olan.
        
        
          
            mukabele:
          
        
        
          karşılık verme,
        
        
          karşılama.
        
        
          
            müdakkik:
          
        
        
          tetkik eden, ince-
        
        
          den inceye araştıran.
        
        
          
            münasebet:
          
        
        
          vesile, -dan do-
        
        
          layı.
        
        
          
            müteferrik:
          
        
        
          dağınık, ayrı ayrı.
        
        
          
            nevî:
          
        
        
          çeşit, tür.
        
        
          
            nispet:
          
        
        
          oran, ölçü.
        
        
          
            nümune:
          
        
        
          örnek.
        
        
          
            razı:
          
        
        
          rıza gösteren, hoşnut
        
        
          olan.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            sehiv:
          
        
        
          hata, yanlışlık.
        
        
          
            sıddık:
          
        
        
          çok doğru, dürüst,
        
        
          hakkı ve hakikati tereddütsüz
        
        
          kabullenen.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, şekil, tarz.
        
        
          
            sükûn:
          
        
        
          harekeli olmama, har-
        
        
          fin harekesiz olarak kendi se-
        
        
          si ile okunması.
        
        
          
            tarz:
          
        
        
          biçim, şekil.
        
        
          
            tashih:
          
        
        
          düzeltme.
        
        
          
            tevafuk:
          
        
        
          uygunluk; belli sıra,
        
        
          ölçü ve münasebetler içeri-
        
        
          sinde birbirine denk gelme.
        
        
          
            zarfında:
          
        
        
          süresince.
        
        
          
            zat:
          
        
        
          kişi, şahıs.
        
        
          
            | 142 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası