teshir ediyor, herkesi şevkle okumaya sevk ediyor. Cenab-ı
        
        
          Hak, sizlerden ebeden razı olsun ve sizi muvaffak etsin.
        
        
          Âmin.
        
        
          Çok mühim ve mübarek kardeşimiz Hafız Mustafa’nın
        
        
          bize verdikleri ehemmiyetli hâdise-i taarruziye haberi, bi-
        
        
          zi hayrete düşürdü. Ve üstadımızın o zamanda endişele-
        
        
          rinin ve heyecanının hikmetini anladık. Bir hiss-i kablel-
        
        
          vuku ile mütemadiyen bizlere derdi: “dikkat ediniz, se-
        
        
          bat ediniz! Münafıklar, taarruz plânı çeviriyorlar” diye bi-
        
        
          zi ihtiyata sevk ediyor; hem, “Bir halt edemezler” diyor-
        
        
          du.
        
        
          evet, Ispartalı kardeşlerimizin bize haber verdikleri gi-
        
        
          bi, bu ehemmiyetli hâdise-i taarruziyeye teşebbüs vukuu
        
        
          zamanında muhaberemiz kesildiği hâlde, mütemadiyen,
        
        
          her vakit üstadımız, aynı taarruza maruz bulunuyoruz gi-
        
        
          bi, bizi, yani emin ve Feyzi’yi ikaz ediyor: “dikkat ediniz,
        
        
          dört cihetle bize taarruz var. demir gibi sebat ediniz…
        
        
          Bir halt edemezler.” Biz de bakıyorduk ki; bizde bir şey
        
        
          yok; hissetmiyorduk.
        
        
          Hem, o gaybî hâdiseyi bertaraf etmek için, tam mu-
        
        
          tabık bir mektup bize yazdırıp size göndermiştik.
        
        
          risale-i nur talebelerinden
        
        
          
            Nazif, Salâhaddin, Tevfik,
          
        
        
          
            Hilmi, Emin, Feyzi
          
        
        
          ì@í
        
        
          .
        
        
          
            âmin:
          
        
        
          Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
        
        
          bul eyle!” anlamında duanın so-
        
        
          nunda söylenir.
        
        
          
            bertaraf:
          
        
        
          ortadan çıkmış, yok
        
        
          edilmiş.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            ebeden:
          
        
        
          ebedî ve daimî olarak.
        
        
          
            ehemmiyetli:
          
        
        
          önemli.
        
        
          
            endişe:
          
        
        
          kaygı.
        
        
          
            gaybî:
          
        
        
          gaybla ilgili, bilinmeyenle
        
        
          ilgili.
        
        
          
            hâdise:
          
        
        
          olay.
        
        
          
            hâdise-i taarruziye:
          
        
        
          sataşma,
        
        
          ilişme hadisesi, olayı.
        
        
          
            halt:
          
        
        
          karıştırma, uygunsuz fiil ve
        
        
          davranış.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          gaye, maksat.
        
        
          
            hiss-i kablelvuku:
          
        
        
          Bir şeyi
        
        
          vukuundan önce hissetme,
        
        
          bir hadisenin gerçekleşme-
        
        
          sinden önce kalbe doğması.
        
        
          
            ihtiyat:
          
        
        
          uzak görüşlü olma,
        
        
          geleceği düşünerek tedbirli
        
        
          hareket etme.
        
        
          
            maruz:
          
        
        
          bir şeyin etkisi ve te-
        
        
          siri altında bulunma.
        
        
          
            muhabere:
          
        
        
          haberleşme.
        
        
          
            mutabık:
          
        
        
          birbirine uyan, uy-
        
        
          gun.
        
        
          
            muvaffak:
          
        
        
          başarmış, başarılı.
        
        
          
            mübarek:
          
        
        
          feyizli, bereketli,
        
        
          kutlu.
        
        
          
            mühim:
          
        
        
          önemli, ehemmiyet-
        
        
          li.
        
        
          
            münafık:
          
        
        
          nifak sokan, arabo-
        
        
          zucu; kalbinde küfrü gizlediği
        
        
          halde Müslüman görünen.
        
        
          
            mütemadiyen:
          
        
        
          sürekli ola-
        
        
          rak, devamlı.
        
        
          
            razı:
          
        
        
          rıza gösteren, hoşnut
        
        
          olan.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            sebat:
          
        
        
          sözünde durma, karar-
        
        
          lı olma, azimlilik.
        
        
          
            sevk:
          
        
        
          yöneltme.
        
        
          
            şevk:
          
        
        
          şiddetli arzu, aşırı istek
        
        
          ve heves.
        
        
          
            taarruz:
          
        
        
          saldırma, sataşma,
        
        
          ilişme.
        
        
          
            talebe:
          
        
        
          öğrenci.
        
        
          
            teshir:
          
        
        
          cezbetme, kendine
        
        
          bağlama, emri altına alma.
        
        
          
            teşebbüs:
          
        
        
          girişim, bir işi yap-
        
        
          mak için harekete geçme.
        
        
          
            üstad:
          
        
        
          öğretici, öğretmen.
        
        
          
            vuku:
          
        
        
          olma, gerçekleşme,
        
        
          meydana gelme.
        
        
          
            | 170 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası