rikkat-i cinsiye, alâkadarlık cihetiyle, kendi eleminden
        
        
          başka, nev-i beşerin şimdiki elîm ve dehşetli elemleriyle
        
        
          dahi müteellim olup azap çekiyor. Çünkü, lüzumsuz ve
        
        
          malâyanî bir surette vazife-i hakikiyelerini ve elzem işle-
        
        
          rini bırakıp afakî ve siyasî boğuşmalara ve kâinatın hâdi-
        
        
          satına merak ile dinleyerek, karışarak, ruhlarını sersem
        
        
          ve akıllarını geveze etmişler. Ve bilerek kendi zararına
        
        
          fiilen rıza göstermek cihetinde,
        
        
          “Zarara razı olana şefkat
        
        
          edilmez”
        
        
          manasındaki
        
        
          o
        
        
          ¬n
        
        
          d o
        
        
          ôn
        
        
          ¶r
        
        
          æo
        
        
          j n
        
        
          ’p
        
        
          Qn
        
        
          ös
        
        
          †dÉp
        
        
          H À/
        
        
          VGs
        
        
          ôdn
        
        
          G
        
        
          kaide-i esa-
        
        
          siyesiyle şefkat hakkını, merhamet liyakatini kendilerin-
        
        
          den selb etmişler. onlara acınmayacak ve şefkat edilmez
        
        
          ve lüzumsuz başlarına belâ getirirler.
        
        
          Ben tahmin ediyorum ki, bütün küre-i arzın bu yangı-
        
        
          nında ve fırtınalarında selâmet-i kalbini ve istirahat-i
        
        
          ruhunu muhafaza eden ve kurtaran yalnız hakikî ehl-i
        
        
          iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de en
        
        
          ziyade kendini kurtaranlar,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un dairesine sa-
        
        
          dâkatle girenlerdir. Çünkü, bunlar
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’dan
        
        
          aldıkları iman-ı tahkikî derslerinin nuruyla ve gözüyle her
        
        
          şeyde rahmet-i İlâhiyenin izini, özünü, yüzünü görüp, her
        
        
          şeyde kemal-i hikmetini, cemal-i adaletini müşahede et-
        
        
          tiklerinden, kemal-i teslimiyet ve rıza ile, rububiyet-i
        
        
          İlâhiyenin icraatından olan musibetlere karşı teslimiyetle,
        
        
          gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar. Ve merhamet-i
        
        
          İlâhiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki, elem ve
        
        
          azap çeksinler. İşte buna binaen,
        
        
          değil yalnız hayat-ı uh-
        
        
          reviyenin, belki dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 165 |
          
        
        
          
            kemal-i hikmet:
          
        
        
          hikmetin mü-
        
        
          kemmelliği, tam ve eksiksiz bir
        
        
          hikmet, mükemmel hikmet ve
        
        
          gaye.
        
        
          
            kemal-i rıza:
          
        
        
          tam razı ve hoşnut
        
        
          olarak.
        
        
          
            kemal-i teslimiyet:
          
        
        
          tam bir tes-
        
        
          lim oluş, boyun eğiş.
        
        
          
            küre-i arz:
          
        
        
          yer küre, dünya.
        
        
          
            liyakat:
          
        
        
          layık olma, ehliyet.
        
        
          
            malâyani:
          
        
        
          manasız, faydasız, boş
        
        
          (şey).
        
        
          
            merhamet-i ilahiye:
          
        
        
          Allah’ın
        
        
          merhameti.
        
        
          
            muhafaza:
          
        
        
          koruma.
        
        
          
            musibet:
          
        
        
          felaket, bela.
        
        
          
            müşahede:
          
        
        
          İlahî güzellikleri ve
        
        
          sırları görme, seyretme.
        
        
          
            müteellim:
          
        
        
          elemli, kederli, hü-
        
        
          zünlü, içi sızlayan.
        
        
          
            nev-i beşer:
          
        
        
          insanoğlu, insanlar.
        
        
          
            nur:
          
        
        
          aydınlık, parıltı, ışık.
        
        
          
            rahmet-i ilâhîye:
          
        
        
          Allah’ın sonsuz
        
        
          rahmeti, İlâhî rahmet.
        
        
          
            razı:
          
        
        
          rıza gösteren, hoşnut olan.
        
        
          
            rıza:
          
        
        
          razı olma, hoşnutluk.
        
        
          
            rikkat-i cinsiye:
          
        
        
          cinsî şefkat, in-
        
        
          sanın kendi cinsinden olana acı-
        
        
          ması.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Bediüz-
        
        
          zaman Said Nursî’nin eserlerinin
        
        
          adı.
        
        
          
            rububiyet-i ilâhîye:
          
        
        
          Allah’ın ter-
        
        
          biye ediciliği.
        
        
          
            ruh:
          
        
        
          dirilik kaynağı, hayatın te-
        
        
          meli ve sebebi olan manevî var-
        
        
          lık.
        
        
          
            saadet:
          
        
        
          mutluluk.
        
        
          
            sadâkat:
          
        
        
          bağlılık, doğruluk.
        
        
          
            selâmet-i kalp:
          
        
        
          kalp selâmeti,
        
        
          kalbin korku ve endişeden uzak
        
        
          olması.
        
        
          
            selb:
          
        
        
          ortadan kaldırma, iptal et-
        
        
          me; olumsuzlaştırma.
        
        
          
            sersem:
          
        
        
          başı dönmüş, aklı ve zih-
        
        
          ni karışmış olan.
        
        
          
            siyasî:
          
        
        
          siyasetle ilgili, siyasete ait.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, şekil, tarz.
        
        
          
            şefkat:
          
        
        
          acıyarak ve esirgeyerek
        
        
          sevme, içten ve karşılıksız mer-
        
        
          hamet.
        
        
          
            teslimiyet:
          
        
        
          teslim olma, boyun
        
        
          eğiş.
        
        
          
            vazife-i hakikiye:
          
        
        
          hakikî gerçek
        
        
          vazife.
        
        
          
            ziyade:
          
        
        
          fazla, fazlasıyla.
        
        
          
            afakî:
          
        
        
          dışa dönük.
        
        
          
            alâkadar:
          
        
        
          ilgili, ilişki.
        
        
          
            azap:
          
        
        
          ceza, büyük sıkıntı, şid-
        
        
          detli acı.
        
        
          
            belâ:
          
        
        
          musibet, sıkıntı.
        
        
          
            binaen:
          
        
        
          -den dolayı, bu se-
        
        
          bepten.
        
        
          
            cemal-i adalet:
          
        
        
          adalet güzel-
        
        
          liği, Cenab-ı Allah’ın varlıklara
        
        
          rahmetiyle adilâne muamele
        
        
          etmesi.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            dehşetli:
          
        
        
          ürkütücü, korkunç.
        
        
          
            ehl-i iman:
          
        
        
          inananlar, iman
        
        
          sahipleri.
        
        
          
            ehl-i tevekkül ve rıza:
          
        
        
          Al-
        
        
          lah’a tevekkül edip; bağlanıp
        
        
          kadere razı olanlar.
        
        
          
            elem:
          
        
        
          dert, üzüntü, maddî-
        
        
          manevî ıztırap.
        
        
          
            elîm:
          
        
        
          şiddetli, çok dert ve ke-
        
        
          der veren.
        
        
          
            elzem:
          
        
        
          daha (en, pek) lâzım,
        
        
          lüzumlu, gerekli.
        
        
          
            fiilen:
          
        
        
          fiille, davranış ve hare-
        
        
          ketle.
        
        
          
            hâdisat:
          
        
        
          hadiseler, olaylar.
        
        
          
            hakikî:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            hayat-ı uhreviye:
          
        
        
          uhrevî ha-
        
        
          yat, ahirete ait olan hayat.
        
        
          
            icraat:
          
        
        
          işler.
        
        
          
            iman-ı tahkikî:
          
        
        
          tahkikî iman,
        
        
          imana dair bütün meseleleri
        
        
          inceleyip delil ve bürhan ile
        
        
          inanma.
        
        
          
            istirahat-ı ruh:
          
        
        
          ruhun rahatlı-
        
        
          ğı, ruh huzuru.
        
        
          
            kaide-i esasiye:
          
        
        
          asıl kaide,
        
        
          temel prensip.
        
        
          
            kâinat:
          
        
        
          evren; yaratılmış olan
        
        
          şeylerin tamamı, bütün âlem-
        
        
          ler.