‡
        
        
          84
        
        
          ·
        
        
          Aziz, Sıddık, Sadık, Halis ve Muhlis Kardeş-
        
        
          lerim!
        
        
          dört-beş kardeşlerime ait birer kısacık konuşacağım:
        
        
          Birincisi:
        
        
          Medrese-i nuriyenin mürşidi, müessisi ve mü-
        
        
          debbiri Hacı Hafız kardeşimizin bu defa üçüncü olarak bir
        
        
          teberrükünü gördük. tâ Barla’da iken, tatlı lokmaların ke-
        
        
          rametli, acip bereketi ve Isparta’da
        
        
          İktisat Risalesi’
        
        
          ni
        
        
          tatlılaştıran iki buçuk okka balın harika bir hâdiseye sebe-
        
        
          biyet vermesi,
        
        
          
            (HaşİYe)
          
        
        
          bu üçüncü defa da, bin mübarek ve
        
        
          masum hatırlarını ve iltifatlarını temsil eden ve parçalan-
        
        
          mayan bir hediyeyi göndermiş. Altmış senelik bir kaide-i
        
        
          hayatiyemi o bin hatırın hatırı için o kaidemin hatırını kır-
        
        
          dım.
        
        
          İkincisi:
        
        
          Atıf Hasan’ın hakikaten fevkalâde yazdığı te-
        
        
          vafuklu
        
        
          Mu’cizat-ı Kur’âniye’
        
        
          yi o gittikten sonra temaşa
        
        
          ettim. elimden gelseydi, her bir yaprağına mukabil bir li-
        
        
          ra verecektim. İnşaallah o nüsha ile binler adam istifade
        
        
          edip, onun hayat-ı bâkiyesine bir çeşme hükmünde vari-
        
        
          dat verecek. Hüsrev’in ve kahraman tahirî’nin bir üçün-
        
        
          cüsü oluyor.
        
        
          Üçüncüsü: Risale-i Nur
        
        
          ’un eski ve ehemmiyetli ve
        
        
          çalışkan bir şakirdi olan kâtip osman’ın, sadık ve hik-
        
        
          metli rüyası ve mutabık tabiri onları müferrah ettiği gibi,
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 175 |
          
        
        
          
            mutabık:
          
        
        
          birbirine uyan, uygun.
        
        
          
            mübarek:
          
        
        
          feyizli, bereketli, kutlu.
        
        
          
            müdebbir:
          
        
        
          tedbir alan, her işi ön-
        
        
          ceden düşünüp ona göre ayarla-
        
        
          yan, planla idare eden.
        
        
          
            müessis:
          
        
        
          tesis edici, tesis eden,
        
        
          kuran, kurucu.
        
        
          
            müferrah:
          
        
        
          feraha kavuşmuş, gö-
        
        
          nül huzuruna ermiş.
        
        
          
            mürşit:
          
        
        
          irşat eden, doğru yolu
        
        
          gösteren, rehber, kılavuz.
        
        
          
            nüsha:
          
        
        
          birbirinin aynı olan yazılı
        
        
          metinlerden her biri.
        
        
          
            okka:
          
        
        
          dört yüz dirhemden oluşan
        
        
          bir ağırlık ölçüsü birimi, 1283
        
        
          gram.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Bediüz-
        
        
          zaman Said Nursî’nin eserlerinin
        
        
          adı.
        
        
          
            sadık:
          
        
        
          sözünde, işinde doğru
        
        
          olan, dostluğu ve bağlılığı içten
        
        
          olan.
        
        
          
            sebebiyet:
          
        
        
          sebep olma.
        
        
          
            sıddık:
          
        
        
          sözünde ve işinde doğru-
        
        
          luktan, bağlılıktan ayrılmayan.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            tabir:
          
        
        
          yorum, yorumlama.
        
        
          
            teberrük:
          
        
        
          bir şeyi bereket ve
        
        
          saadet vesilesi sayarak almak ve-
        
        
          ya vermek.
        
        
          
            temaşa:
          
        
        
          hayretle ve dikkatle
        
        
          bakma, seyretme.
        
        
          
            temsil:
          
        
        
          bir şeyin sembolü olma.
        
        
          
            tevafuk:
          
        
        
          uygunluk; belli sıra, ölçü
        
        
          ve münasebetler içerisinde birbi-
        
        
          rine denk gelme.
        
        
          
            varidat:
          
        
        
          gelirler.
        
        
          
            acip:
          
        
        
          tuhaf, hayrette bırakan.
        
        
          
            aziz:
          
        
        
          izzetli, değerli, kıymetli,
        
        
          saygın.
        
        
          
            bereket:
          
        
        
          bolluk, bereket, gür-
        
        
          lük.
        
        
          
            ehemmiyetli:
          
        
        
          önemli.
        
        
          
            fevkalâde:
          
        
        
          olağanüstü.
        
        
          
            hâdise:
          
        
        
          olay.
        
        
          
            hakikaten:
          
        
        
          hakikat olarak,
        
        
          doğrusu, gerçekten.
        
        
          
            halis:
          
        
        
          samimî, saf, ihlâslı.
        
        
          
            harika:
          
        
        
          olağanüstü.
        
        
          
            haşiye:
          
        
        
          dipnot.
        
        
          
            hayat-ı bakıye:
          
        
        
          bakî olan,
        
        
          sonsuz hayat, ahiret hayatı.
        
        
          
            hikmet:
          
        
        
          İlahî gaye, gizli se-
        
        
          bep, fayda.
        
        
          
            hükmünde:
          
        
        
          değerinde, yerin-
        
        
          de.
        
        
          
            iltifat:
          
        
        
          ilgi gösterme, yüzünü
        
        
          çevirip bakma.
        
        
          
            inşaallah:
          
        
        
          ‘Allah izin verirse’
        
        
          manasında kullanılan bir dua.
        
        
          
            istifade:
          
        
        
          faydalanma, yarar-
        
        
          lanma.
        
        
          
            kaide:
          
        
        
          prensip, kural.
        
        
          
            kaide-i hayatiye:
          
        
        
          yaşayış
        
        
          kuralı, prensibi; alışkanlıklar.
        
        
          
            keramet:
          
        
        
          ermişçesine yapı-
        
        
          lan iş, hareket veya söylenen
        
        
          söz, fikir.
        
        
          
            masum:
          
        
        
          suçsuz, günahsız,
        
        
          saf, temiz.
        
        
          
            medrese-i nuriye:
          
        
        
          nur med-
        
        
          resesi; Risale-i Nur’ların okun-
        
        
          duğu yerler.
        
        
          Mu’cizat-ı Kur’âniye
        
        
          
            :
          
        
        
          Kur’ân’ın
        
        
          mu’cizelerini anlatan Yirmi
        
        
          Beşinci Söz risalesi.
        
        
          
            muhlis:
          
        
        
          samimiyet sahibi,
        
        
          ihlâslı.
        
        
          
            mukabil:
          
        
        
          karşılık.
        
        
          
            HaşİYe:
          
        
        
          Şimdi ben tahmin ediyorum, o bal da onun imiş; fakat tam
        
        
          tahattur edemiyorum.