Birincisi: Risale-i Nur
        
        
          , tamamıyla bürhanlarını izah et-
        
        
          miş.
        
        
          İkinci kutup ise:
        
        
          kısmen müstakil olarak onuncu söz,
        
        
          Yirmi dokuzuncu söz, Yirmi sekizinci söz, hususan cis-
        
        
          manî lezzetlerin ispatında ve “Mukaddeme-i Haşriye” gi-
        
        
          bi risalelerde gayet kuvvetli haşr-i cismanîyi ispat etmiş
        
        
          muannidleri de susturmuş. Ve iman-ı billâh gibi, bu dün-
        
        
          yadaki mevcudat, zahir bir surette onu göstermediğin-
        
        
          den, kısm-ı ekserîsi ise, sair erkân-ı imaniye içinde haşri
        
        
          kuvvetli bir sûrette ispat eder.
        
        
          Ezcümle,
        
        
          kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın hakkaniyetini is-
        
        
          pat eden bütün hüccetleri, ikinci derecede haşr-i cisma-
        
        
          nîyi, binler âyât-ı kur’âniyenin tasvir ve izahatlarıyla is-
        
        
          pat ediyor. Acaba, kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın mu’cizâne
        
        
          Cennetin lezaiz-i cismaniyesinden bahisleri ve izahları
        
        
          derecesinden daha başka bir izaha lüzum kalır mı?
        
        
          Hem, resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın hakka-
        
        
          niyetini ispat eden bütün mu’cizeleri, hüccetleri ikinci
        
        
          derecede haşr-i cismanîyi ve Cennet ve Cehennemin le-
        
        
          zaiz ve âlâm-ı cismanîsini harika belâgatiyle tasvir ve izah
        
        
          ediyor. Ve o izahtan sonra, daha izaha ihtiyaç kalır mı?
        
        
          Hem, Cenab-ı Hakkın vücub-i vücudunu ve rahîmiyet
        
        
          ve hakîmiyetini ve ilim ve kudretini ve âdiliyet ve hafîzi-
        
        
          yetini ve sıfât-ı kudsiyesini ispat eden bütün bürhanlar,
        
        
          hüccetler, bir cihette haşri ispat ettiği gibi; rububiyetin
        
        
          muktezası olan irsal-i rusül ve inzal-i kütüp cihetiyle, hem
        
        
          risalet-i Muhammediyeyi
        
        
          (
        
        
          AsM
        
        
          )
        
        
          istilzam, hem kur’ân
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 299 |
          
        
        
          
            iman-ı billâh:
          
        
        
          Allah’a inanma, Al-
        
        
          lah’ı, onun kâinatta tecelli eden
        
        
          bütün sıfat ve isimleriyle beraber
        
        
          kabul ederek Ona inanma.
        
        
          
            inzal-i kütüp:
          
        
        
          kitapların indiril-
        
        
          mesi, Cenab-ı Hakkın vahiy ile
        
        
          peygamberlere kitap gönderme-
        
        
          si.
        
        
          
            irsal-i rusül:
          
        
        
          peygamber gönder-
        
        
          me, Cenab-ı Hakkın insanlara
        
        
          peygamber göndermesi.
        
        
          
            ispat:
          
        
        
          doğruyu delillerle göster-
        
        
          me.
        
        
          
            istilzam:
          
        
        
          gerektirme.
        
        
          
            izah:
          
        
        
          açıklama, ayrıntılı anlatma.
        
        
          
            izahat:
          
        
        
          izahlar, açıklamalar.
        
        
          
            kısmen:
          
        
        
          kısmî olarak, bir kısım.
        
        
          
            kısm-ı ekserî:
          
        
        
          çoğu kısmı, büyük
        
        
          çoğunluğu.
        
        
          
            kudret:
          
        
        
          güç, kuvvet, iktidar.
        
        
          
            Kur’ân-ı mu’cizülbeyan:
          
        
        
          açıkla-
        
        
          malarıyla akılları benzerlerini
        
        
          yapmaktan aciz bırakan Kur’an.
        
        
          
            kutup:
          
        
        
          merkez, merkez nokta.
        
        
          
            lezaiz:
          
        
        
          zevkler, lezzetler.
        
        
          
            lezaiz-i cismaniye:
          
        
        
          cismanî lez-
        
        
          zet ve zevkler, insanın maddî ya-
        
        
          pısıyla aldığı zevk ve lezzetler.
        
        
          
            mevcudat:
          
        
        
          mevcutlar, var olan
        
        
          her şey, mahluklar.
        
        
          
            muannit:
          
        
        
          inatçı, ayak direyen.
        
        
          
            mu’cizâne:
          
        
        
          mu’cizeli bir şekilde.
        
        
          
            mu’cize:
          
        
        
          benzerini yapmaktan
        
        
          insanların aciz kaldığı şey.
        
        
          
            mukaddeme-i haşriye:
          
        
        
          öldükten
        
        
          sonra dirilişi anlatan risalenin giriş
        
        
          bölümü.
        
        
          
            muktezâ:
          
        
        
          iktiza eden, gereken.
        
        
          
            müstakil:
          
        
        
          başlı başına, bağımsız.
        
        
          
            rahîmiyet:
          
        
        
          merhamet edicilik.
        
        
          
            Resul-i Ekrem:
          
        
        
          çok cömert, ke-
        
        
          rîm olan peygamber, Hz. Muham-
        
        
          med (asm).
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Bediüz-
        
        
          zaman Said Nursî’nin eserlerinin
        
        
          adı.
        
        
          
            risalet-i muhammediye:
          
        
        
          kâina-
        
        
          tın nuru ve şuuru olan Hz. Mu-
        
        
          hammed’in (asm) peygamberliği.
        
        
          
            rububiyet:
          
        
        
          Cenab-ı Hakk’ın her
        
        
          zaman, her yerde, her mahluka
        
        
          muhtaç olduğu şeyleri vermesi,
        
        
          onu terbiye etmesi ve idaresi al-
        
        
          tında bulundurma vasfı.
        
        
          
            sair:
          
        
        
          diğer, başka, öteki.
        
        
          
            sıfat-ı kudsiye:
          
        
        
          Allah’ın mukad-
        
        
          des sıfatları.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, şekil, tarz.
        
        
          
            tasvir:
          
        
        
          bir şeyi yazıyla veya baş-
        
        
          ka ifade tarzlarıyla anlatma.
        
        
          
            vücûb-u vücud:
          
        
        
          varlığı gerekli ol-
        
        
          mak, olmaması imkansız olmak,
        
        
          varlığı zarurî ve vacip olmak.
        
        
          
            zahir:
          
        
        
          açık, âşikâr.
        
        
          
            âdiliyet:
          
        
        
          âdalet edicilik, doğru
        
        
          ve hakkaniyetli oluş.
        
        
          
            âlâm-ı cismanî:
          
        
        
          insanın mad-
        
        
          dî yapısı ile maruz kaldığı
        
        
          elemler, acılar.
        
        
          
            aleyhissalâtü vesselâm:
          
        
        
          ‘sa-
        
        
          lât ve selam onun üzerine ol-
        
        
          sun’ anlamında Hz. Muham-
        
        
          med’e dua.
        
        
          
            âyât-ı Kur’âniye:
          
        
        
          Kur’ân’ın
        
        
          ayetleri.
        
        
          
            bahis:
          
        
        
          konu.
        
        
          
            belâgat:
          
        
        
          söz ve yazıda sanatlı
        
        
          ve tesirli ifade; bir şeyde saklı
        
        
          bulunan derin anlam.
        
        
          
            bürhan:
          
        
        
          delil, ispat, hüccet.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            cismanî:
          
        
        
          bedene ait, vücutla
        
        
          ilgili; maddî ve cisimli olma.
        
        
          
            erkân-ı imaniye:
          
        
        
          imana ait
        
        
          esaslar.
        
        
          
            ezcümle:
          
        
        
          bu cümleden ola-
        
        
          rak.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            hafîziyet:
          
        
        
          Cenab-ı Hakk’ın
        
        
          her mahlûkun başına gelecek
        
        
          vaziyetleri ve başından ge-
        
        
          çenleri muhafaza etme sıfatı.
        
        
          
            hakîmiyet:
          
        
        
          hikmetlilik, fay-
        
        
          dalılık, güzel gayelilik.
        
        
          
            hakkaniyet:
          
        
        
          hak ve adalete
        
        
          uygunluk, hak ve doğruluk-
        
        
          tan ayrılmama.
        
        
          
            harika:
          
        
        
          olağanüstü.
        
        
          
            haşir:
          
        
        
          kıyametten sonra bü-
        
        
          tün insanların bir yere toplan-
        
        
          maları, Allah’ın ölüleri diriltip
        
        
          mahşere çıkarması.
        
        
          
            haşr-i cismanî:
          
        
        
          cisimle, ce-
        
        
          setle dirilme, ruhla beraber
        
        
          bedenlerin ve vücutların haş-
        
        
          ri.
        
        
          
            hususan:
          
        
        
          bilhassa, özellikle.
        
        
          
            hüccet:
          
        
        
          delil.
        
        
          
            ilim:
          
        
        
          bilgi, marifet.