yeni hurufu bir iki risale için kabul ettiğimiz hâlde matba-
        
        
          acılar çekindiler, o hayr-ı azîmi kaybettiler; siz, o iki risa-
        
        
          leyi bizim hesabımıza kahraman kardeşlerimizden yirmi
        
        
          otuz zata tevzi ederek, yirmi otuz nüshayı eski hurufla
        
        
          yazdırınız. Yazan kalem sahiplerine daimî hasenat ka-
        
        
          zandıran o pek büyük hayrı siz kazanınız. eğer yeni hu-
        
        
          rufla, el makinesiyle o iki risaleden yazılmış nüshalar var-
        
        
          sa, bize bazı nüshalar gönderiniz.
        
        
          ì@í
        
        
          ‡
        
        
          128
        
        
          ·
        
        
          İşarat-ı Kur’âniye ve üç keramet-i Aleviye ve
        
        
          keramet-i Gavsiye hakkındaki Sikke-i Gaybiye
        
        
          risalesine bir tembih ve ihtardır.
        
        
          Bu gayet mahrem risaleler, nasılsa muannit bir namah-
        
        
          remin eline, bu risalelerden birisi geçmiş. gayet sathî ve
        
        
          inat nazarıyla bir iki yerine haksız bir itiraz ile ehemmi-
        
        
          yetli bir hâdiseye sebebiyet verdiğinden, bu mecmua
        
        
          Ri-
        
        
          sale-i Nur
        
        
          ’un has talebelerine belki ehass-ı havassa mah-
        
        
          sus olduğu hâlde ve benim vefatımdan sonra intişarına
        
        
          müsaade olmasıyla beraber; şimdi mezkûr hâdisenin se-
        
        
          bebiyle herkese değil, belki ehl-i insaf ve
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’la
        
        
          alâkadar ve talebelerinden bulunanlara haslardan birkaç
        
        
          şakirdin tensibiyle gösterilebilir fikriyle yazdık.
        
        
          
            alâkadar:
          
        
        
          ilgili, ilişki.
        
        
          
            daimî:
          
        
        
          sürekli, devamlı.
        
        
          
            ehass-ı havas:
          
        
        
          seçkinlerin en
        
        
          seçkini, ileri gelenlerin en başın-
        
        
          daki.
        
        
          
            ehemmiyetli:
          
        
        
          önemli.
        
        
          
            ehl-i insaf:
          
        
        
          insaf sahipleri, merha-
        
        
          metli olanlar, orta yolu tutanlar.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            hâdise:
          
        
        
          olay.
        
        
          
            hâs:
          
        
        
          ileri gelen, seçkin olan.
        
        
          
            hasenat:
          
        
        
          iyi ameller, iyi işler, ha-
        
        
          yırlar.
        
        
          
            hayr-ı azîm:
          
        
        
          büyük hayır.
        
        
          
            huruf:
          
        
        
          harfler.
        
        
          
            ihtar:
          
        
        
          dikkat çekme, hatırlatma,
        
        
          uyarı.
        
        
          
            intişar:
          
        
        
          yayılma, yaygınlaşma,
        
        
          neşrolunma.
        
        
          
            işarat-ı Kur’âniye:
          
        
        
          Kur’ân’ın
        
        
          işaretleri.
        
        
          
            itiraz:
          
        
        
          kabul etmediğini belir-
        
        
          tip karşı çıkma.
        
        
          
            keramet-i aleviye:
          
        
        
          Hz. Ali’ye
        
        
          ait keramet, olağanüstü, fev-
        
        
          kalâde hâl.
        
        
          
            keramet-i Gavsiye:
          
        
        
          Seyyid
        
        
          Abdülkadir Geylânî’nin kerâ-
        
        
          meti.
        
        
          
            mahrem:
          
        
        
          herkesçe bilinme-
        
        
          mesi gereken, gizli.
        
        
          
            mecmua:
          
        
        
          toplanıp, biriktiril-
        
        
          miş, düzenlenmiş yazıların
        
        
          hepsi.
        
        
          
            mezkûr:
          
        
        
          zikredilen, adı ge-
        
        
          çen, anılan.
        
        
          
            muannit:
          
        
        
          inatçı, ayak dire-
        
        
          yen.
        
        
          
            müsaade:
          
        
        
          izin.
        
        
          
            namahrem:
          
        
        
          mahrem olma-
        
        
          yan, bir şeyi bilmemesi gere-
        
        
          ken kişiler.
        
        
          
            nazar:
          
        
        
          bakış.
        
        
          
            nüsha:
          
        
        
          birbirinin aynı olan
        
        
          suretlerin her biri.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            sathî:
          
        
        
          yüzeysel, derine inme-
        
        
          yen, üstün körü.
        
        
          
            sebebiyet:
          
        
        
          sebep olma.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            talebe:
          
        
        
          öğrenci.
        
        
          
            tembih:
          
        
        
          uyarı, ihtar.
        
        
          
            tensip:
          
        
        
          uygun görme, müna-
        
        
          sip kılma, uygun bulma.
        
        
          
            tevzi:
          
        
        
          dağıtma, herkese payı-
        
        
          nı verme.
        
        
          
            vefat:
          
        
        
          ölüm.
        
        
          
            zat:
          
        
        
          kişi, şahıs.
        
        
          
            | 302 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası