Lem'alar - page 494

Amma vehmî hastalık kısmı ise, onun en müessir ilâcı,
ehemmiyet vermemektir. ehemmiyet verdikçe o büyür,
şişer. ehemmiyet vermezse küçülür, dağılır. nasıl ki arı-
lara iliştikçe insanın başına üşüşürler; aldırmazsan dağı-
lır. Hem karanlıkta gözüne sallanan bir ipten gelen bir
hayale ehemmiyet verdikçe büyür, hatta bazen onu diva-
ne gibi kaçırır. ehemmiyet vermezse, adî bir ipin yılan ol-
madığını görür, başındaki telâşına güler.
Bu vehmî hastalık çok devam etse, hakikate inkılâp
eder. Vehham ve asabî insanlarda fenâ bir hastalıktır;
habbeyi kubbe yapar, kuvve-i maneviyesi kırılır. Hususan
merhametsiz yarım hekimlere veyahut insafsız doktorla-
ra rast gelse, evhamını daha ziyade tahrik eder. zengin
ise malı gider; yoksa ya aklı gider veya sıhhati gider.
YİRMİBİRİNCİDEVA
ey hasta kardeş! senin hastalığında maddî elem var.
Fakat o maddî elemin tesirini izale edecek ehemmiyetli
bir manevî lezzet seni ihata ediyor.
Çünkü, peder ve validen ve akraban varsa, çoktan be-
ri unuttuğun gayet lezzetli o şefkatleri senin etrafında ye-
niden uyanıp, çocukluk zamanında gördüğün o şirin na-
zarları yine görmekle beraber; çok gizli, perdeli kalan et-
rafındaki dostluklar, hastalığın cazibesiyle yine sana kar-
şı muhabbettarâne baktıklarından, elbette onlara karşı se-
nin bu maddî elemin pek ucuz düşer.
adî:
sıradan, bayağı.
akraba:
yakınlar, hısımlar.
asabî:
sinirli, öfkeli.
cazibe:
cezp edicilik, çekicilik.
deva:
ilâç, çare.
Y
irmi
B
eşinci
l
em
a
| 494 | Lem’aLar
divane:
deli, akılsız.
ehemmiyet:
önem.
ehemmiyetli:
önemli.
elem:
dert, üzüntü, maddî ma-
nevî ıztırap.
evham:
vehimler, zanlar, ku-
runtular.
fena:
kötü.
habbeyi kubbe yapmak:
en
küçük meseleleri olduğundan
büyük göstermek.
hakikat:
asıl, gerçek.
hekim:
doktor.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ihata:
kuşatma.
inkılâp etme:
değişme, dö-
nüşme.
izale etme:
giderme.
kuvve-i maneviye:
manevî
güç, moral.
maddî:
madde ve cisimle il-
gili.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan, ruhî ve kalbi olan.
merhametsiz:
acımasız.
muhabbettarâne:
sevgi bes-
leyerek, muhabbetle.
müessir:
tesir eden, etkili.
nazar:
bakış.
peder:
baba.
sıhhat:
hasta olmama, sağlık,
esenlik.
şefkat:
içten ve karşılıksız
merhamet, sevgi.
şirin:
tatlı.
tahrik etmek:
harekete geçir-
mek.
tesir:
etki.
valide:
ana, anne.
vehham:
çok şüphe ve ves-
vese eden, çok kuruntulu.
vehmî:
vehimle ilgili; gerçekte
olmayıp fakat var sanılan ku-
runtu, hayal ürünü.
ziyade:
çok, fazla.
1...,484,485,486,487,488,489,490,491,492,493 495,496,497,498,499,500,501,502,503,504,...1406
Powered by FlippingBook