Mektubat - page 317

“Haydi, sure uzun olmasın; kısa bir sure olsun, naziri-
ni getiriniz. Yoksa din, can, mal, ıyalleriniz dünyada da,
ahirette de tehlikeye düşecektir.”
İşte, sekiz tabakada ilzam suretinde, kur’ân-ı Hakîm
yirmi üç senede değil, belki bin üç yüz senede bütün ins
ve cinne karşı bu meydanı okumuş ve okuyor. Hâlbuki,
evvelki zamanda o kâfirler can, mal ve ıyalini tehlikeye
atıp en dehşetli yol olan harp yolunu ihtiyar ederek, en
kolay ve en kısa olan muaraza yolunu terk ettiler. demek
muaraza yolu mümkün değildi.
İşte, hiçbir âkıl, hususan o zamanda Ceziretülarap’taki
adamlar, hususan kureyşîler gibi zeki adamlar, bir tek
edipleri kur’ân’ın bir tek suresine nazire yapıp kur’ân’ın
hücumundan kurtulmasını temin ederek, kısa ve kolay yo-
lu terk edip can, mal, ıyalini tehlikeye atıp en müşkülâtlı
yola sülûk eder mi?
Elhâsıl
, meşhur Câhız’ın dediği gibi, “Muaraza-i bilhu-
ruf mümkün olmadı, muharebe-i bissüyufa mecbur oldu-
lar.”
Eğe r de n i l se
: Bazı muhakkik ulema demişler ki:
“kur’ân’ın bir suresine değil, bir tek ayetine, hatta bir tek
cümlesine, hatta bir tek kelimesine muaraza edilmez ve
edilmemiş.” Bu sözler mübalâğa görünüyor ve akıl kabul
etmiyor. Çünkü, beşerin sözlerinde kur’ân cümlelerine
benzeyen çok cümleler var. Bu sözün sırr-ı hikmeti ne-
dir?
Mektubat | 317 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
savaşmak, silâhla mücadele et-
mek.
mübalâğa:
aşırı büyütme, abart-
ma, abartı.
müşkülât:
güçlükler, zorluklar.
nazir:
benzer, eş.
nazire:
örnek, benzer.
sırr-ı hikmet:
hikmetin sırrı, her-
kesin bilmediği gizli sebep.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
suret:
biçim, şekil, tarz.
sülûk:
bir yola girme, bir yol tut-
ma.
temin etmek:
sağlamak; temin
ederek, sağlayarak.
temin:
sağlama, karşılama.
terk etmek:
bırakmak, vazgeç-
mek.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim sa-
hipleri.
ahiret:
öbür dünya, dünya ha-
yatından sonra başlayıp ebe-
diyen devam edecek olan ikin-
ci hayat.
âkıl:
akıllı.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
beşer:
insan.
Ceziretülarap:
Arap yarıma-
dası.
edip:
güzel ve sanatlı söz söy-
leyen veya yazan.
elhâsıl:
sonuç olarak, özetle.
harp:
savaş.
hususan:
özellikle.
ihtiyar etmek:
seçmek, ter-
cih etmek.
ilzam:
susturma, tartışmada
kuvvetli deliller ve belgeler
öne sürerek karşıdakini cevap
veremez hale getirme.
ins:
insan.
ıyal:
bir kimsenin geçindir-
mekle yükümlü olduğu kim-
seler.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti in-
kâr eden, dinsiz.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
kureyş:
kökü Hz. İbrahim’e
dayanan Peygamberimiz Hz.
Muhammed’in mensup oldu-
ğu meşhur Arap kabilesi.
mecbur:
bir işi yapmak zo-
runda kalmış.
muaraza:
karşı gelmek, sözle
mücadele etmek.
muaraza-i bilhuruf:
söz, yazı
veya fikir ile birisine karşı
çıkmak.
muhakkik:
gerçeği araştıran,
bir şeyin iç yüzünü inceleye-
rek vâkıf olan.
muharebe-i bissüyuf:
kılıçla
1...,307,308,309,310,311,312,313,314,315,316 318,319,320,321,322,323,324,325,326,327,...1086
Powered by FlippingBook