Mektubat - page 323

evliya gibi mükemmel ve kâmil zîhayat ve zînur meyveler
vermiş.
Hem, hadsiz müteferrik emarelerden neş’et eden bir
hads ve kanaatle, kur’ân, hem ins, hem cin, hem mele-
ğin makbulü ve mergubudur ki, okunduğu vakit, onlar iş-
tiyakla pervane gibi etrafına toplanıyorlar.
Hem, kur’ân vahiy olmakla beraber, delâil-i akliye ile
teyit ve tahkim edilmiş. evet, kâmil ukalânın ittifakı buna
şahittir. Başta ulema-i ilm-i kelâmın allâmeleri ve İbni si-
na, İbni rüşd gibi felsefenin dâhîleri, müttefikan esasat-ı
kur’âniyeyi usulleriyle, delilleriyle ispat etmişler.
Hem kur’ân, fıtrat-ı selime cihetiyle musaddaktır. eğer
bir arıza ve bir maraz olmazsa, her bir fıtrat-ı selime onu
tasdik eder. Çünkü itminan-ı vicdan ve istirahat-i kalb,
onun envarıyla olur. demek, fıtrat-ı selime, vicdanın it-
minanı şahadetiyle onu tasdik ediyor. evet, fıtrat lisan-ı
hâliyle kur’ân’a der: “Fıtratımızın kemali sensiz olamaz.”
Şu hakikati çok yerlerde ispat etmişiz.
Hem kur’ân, bilmüşahede ve bilbedahe, ebedî ve da-
imî bir mu’cizedir. Her vakit i’cazını gösterir. sair mu’ci-
zat gibi sönmez, vakti bitmez; ebedîdir.
Hem, kur’ân’ın mertebe-i irşadında öyle bir genişlik
var ki, bir tek dersinde, Hazret-i Cibril (
As
), bir tıfl-ı nev-
resîde ile omuz omuza o dersi dinler, hisselerini alırlar.
Ve İbni sina gibi en dâhî feylesof, en âmî bir ehl-i kıraat-
le diz dize aynı dersi okurlar, derslerini alırlar. Hatta ba-
zen olur ki, o âmî adam, kuvvet ve saffet-i iman cihetiy-
le, İbni sina’dan daha ziyade istifade eder.
Mektubat | 323 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
iştiyak:
çok kuvvetli arzu ve is-
tek.
itminan:
inanma, tam olarak bil-
me, tatmin olmuşluk.
itminan-ı vicdan:
vicdan rahatlı-
ğı, vicdanen emin olma.
ittifak:
birleşme, fikir birliği.
kâmil:
olgun, eksiksiz, mükem-
mel.
kemal:
olgunluk, mükemmellik.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin duru-
şu ve görünüşü ile bir mana ifade
etmesi.
makbul:
kabul edilen, kabul gö-
ren.
maraz:
hastalık.
mergup:
rağbet edilen, beğeni-
len.
mertebe-i irşat:
irşat etme mer-
tebesi; doğru yolu gösterme ma-
kamı, derecesi.
mu’cizat:
mu’cizeler; Allah tara-
fından verilip, yalnız peygamber-
lerin gösterebilecekleri büyük ha-
rika işler.
mu’cize:
peygamberler tarafından
ortaya konulan ve insanların ben-
zerini yapmaktan âciz kaldıkları
şey.
musaddak:
doğrulanmış, gerçek-
liği kabul edilmiş.
müteferrik:
çeşitli, ayrı ayrı.
müttefikan:
birleşerek, fikir birli-
ğiyle.
neş’et etmek:
meydana gelmek,
çıkmak.
pervane:
geceleri ışığın etrafında
dönen küçük kelebek, gece kele-
beği.
saffet-i iman:
iman saflığı, temiz-
liği.
sair:
diğer, başka.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
tahkim:
kuvvetlendirme, sağlam-
laştırma.
tasdik etmek:
doğrulamak, onay-
lamak.
teyit:
doğrulama.
tıfl-ı nevresîde:
yeni yetişmiş ço-
cuk.
ukalâ:
akıllılar.
ulema-i ilm-i kelâm:
kelâm ilmi
âlimleri.
usul:
esaslar, kaideler, metot.
vahiy:
bir fikrin, bir hakikatin ve-
ya bir emrin Allah tarafından pey-
gamberlere bildirilmesi.
vakit:
zaman.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı şer-
den ayırt etmeye yardımcı olan
ahlâkî duygu, his.
zîhayat:
hayat sahibi, canlılar.
zînur:
nurlu.
ziyade:
çok, fazla.
allâme:
pek çok konuda ihti-
sas sahibi büyük âlim, bilgin.
âmî:
âlim olmayan, sırada kim-
se, tahsil görmemiş.
bilbedahe:
apaçık olarak.
bilmüşahede:
görür şekilde,
görme derecesinde.
cihet:
yan, yön, taraf.
dâhî:
eşine az rastlanır, son
derece zeki; deha ve hikmet
sahibi.
daimî:
sürekli, devamlı.
delâil-i akliye:
aklî ve mantı-
kî deliller.
ebedî:
sonsuz, sonu olmayan.
ehl-i kıraat:
Kur’ân-ı Kerîm’i
okuyanlar.
emare:
belirti, iz.
envar:
nurlar, aydınlıklar.
esasat-ı kur’âniye:
Kur’ân’ın
esasları, hükümleri.
felsefe:
hikmet bilgisi, madde
ve hayatı başlangıç ve gaye
bakımından inceleyen ilim, fel-
sefe dine dayandığında haki-
kati bulmuş, sırt çevirdiğinde
çelişkiler içerisinde kalmıştır.
feylesof:
filozof; felsefeyle uğ-
raşan âlim, akıllı kimse.
fıtrat:
yaratılış.
fıtrat-ı selime:
doğru ve doğ-
ruluk üzerine yaratılış; bozul-
mamış yaratılış, sağlam huy,
tabiat.
hads:
güçlü sezgi, seziş.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
i’caz:
mu’cizelik özelliği, takli-
di mümkün olmayacak dere-
cede güzel ve düzgün söz söy-
leme.
ins:
insan.
istifade etmek:
faydalanmak,
yararlanmak.
istirahat-i kalb:
kalben rahat-
lamak.
1...,313,314,315,316,317,318,319,320,321,322 324,325,326,327,328,329,330,331,332,333,...1086
Powered by FlippingBook