Mektubat - page 335

semereleri bir şecere-i nuraniyedir ki, her bir davasını,
mu’cizatlarına istinat eden bütün enbiya ve kerametleri-
ne itimat eden bütün evliya tasdik edip imza ediyorlar.
zira, o
(1)
*G s
’ p
G n
¬
n
d p
G
n
B’
der, dava eder. Bütün sağ ve sol,
yani mazi ve müstakbel taraflarında saf tutan o nuranî za-
kirler, aynı kelimeyi tekrar ederek, icma ederek manen
(2)
n
âr
?n
£n
f u
? n
r
?É p
H n
h n
âr
bn
ó° n
U
” derler.
Hangi vehmin haddi var ki, böyle hesapsız imzalarla
teyit edilen bir müddeaya parmak karıştırsın.
İkİNCİ ReŞHa:
o nuranî bürhan-ı tevhid, nasıl ki iki
cenahın icma ve tevatürüyle teyit ediliyor; öyle de, tev-
rat ve İncil gibi kütüb-i semaviyenin
(HaşİYe)
yüzler işaratı
ve irhasatın binler rumuzatı ve hatiflerin meşhur beşaratı
ve kâhinlerin mütevatir şehadatı ve şakk-ı kamer gibi bin-
ler mu’cizatının delâlâtı ve şeriatın hakkaniyeti ile teyit ve
tasdik ettikleri gibi, zatında gayet kemaldeki ahlâk-ı ha-
midesi ve vazifesinde nihayet hüsnündeki secaya-i gali-
yesi ve kemal-i emniyeti ve kuvvet-i imanını ve gayet it-
minanını ve nihayet vüsukunu gösteren fevkalâde takva-
sı, fevkalâde ubudiyeti, fevkalâde ciddiyeti, fevkalâde me-
taneti, davasında nihayet derecede sadık olduğunu güneş
gibi aşikâre gösteriyor.
Mektubat | 335 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
iddiasında bulunan kimse.
kemal:
olgunluk, mükemmellik.
kemal-i emniyet:
tam bir emni-
yet; tam bir güven duygusu, gü-
venilirlik.
keramet:
Allah’ın velî kullarında
görülen olağanüstü hâller veya
tabiatüstü hâdiseler.
kuvvet-i iman:
iman kuvveti.
kütüb-i semaviye:
semavî kitap-
lar.
mazi:
geçmiş zaman.
metanet:
sağlamlık, kararlılık, da-
yanıklılık.
mu’cizat:
mu’cizeler; Allah tara-
fından verilip, yalnız peygamber-
lerin gösterebilecekleri büyük ha-
rika işler.
müddea:
iddia edilen şey.
müstakbel:
gelecek zaman.
mütevatir:
yalan üzerinde birleş-
meleri mümkün olmayan bir top-
luluğun naklettiği haber.
nuranî:
nurlu.
reşha:
sızıntı.
rumuzat:
rumuzlar, işaretler.
sadık:
doğru, gerçek.
saf tutmak:
yan yana dizilerek
sıralanmak.
secaya-i galiye:
çok kıymetli ve
yüksek seciyeler, huylar.
semere:
meyve; netice, sonuç.
şakk-ı kamer:
ayın ikiye bölün-
mesi; Hz. Muhammed’in Cenab-ı
Hakkın izniyle, bir parmak işare-
tiyle ayı ikiye bölmesi suretiyle
gösterdiği büyük mu’cize.
şecere-i nuraniye:
nurlu ağaç.
şehadat:
şahadetler, şahitlikler.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî emir
ve yasaklara dayanan hükümle-
rin hepsi.
tahrif:
değiştirilme, bozulma.
takva:
Allah korkusuyla dinin ya-
sak ettiği şeylerden kaçınma, Al-
lah’ın yasaklarından kaçınmada
azamî titizlik gösterme.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tasrihat:
açık şekilde anlatmalar,
izah etmeler.
tevatür:
bir topluluk tarafından
nakledilen, içinde yalan ihtimali
bulunmayan ve doğruluğu kesin
olan haber.
tevrat:
Hz. Mûsa’ya indirilmiş olan
İlâhî kitap.
teyit:
kuvvetlendirme, destekle-
me, sağlamlaştırma.
ubudiyet:
kulluk.
vehim:
yanlış ve esassız düşünce,
şüphe.
vüsuk:
doğruluk, güvenilirlik; sağ-
lam inanma güvenme.
zakir:
zikreden, Allah’ı anan.
zira:
çünkü.
ahlâk-ı hamide:
övülmüş, gü-
zel ahlâk.
aşikâre:
açık bir şekilde.
beşarat:
müjdeler, sevindirici
ve hayırlı haberler.
bürhan-ı tevhid:
Allah’ın bir-
liğinin delili, ispatı.
cenah:
kanat, taraf.
delâlât:
kanıtlar, işaretler.
enbiya:
peygamberler.
fevkalâde:
olağanüstü.
hakkaniyet:
doğruluk, hak ve
adalete uygunluk.
haşiye:
dipnot, açıklayıcı yazı.
hatif:
sesi işitilen, kendisi gö-
rülmeyen ve gayptan haber
veren cin.
hüsün:
güzellik.
icma:
fikir birliği.
ilâh:
tanrı, ma’bud, kendisine
tapınılan şey.
irhasat:
Hz. Muhammed’in
peygamberliğinden önce mey-
dana gelen ve peygamber ola-
cağına işaret eden olağanüs-
tü hâller ve olaylar.
istinat etmek:
dayanmak.
işarat:
işaretler.
itimat etmek:
güvenmek, da-
yanmak.
itminan:
inanma, kararlılık, tat-
min olmuşluk.
kâhin:
gaipten haber vermek
HaşİYe:
Hüseyin-i Cisrî
Risale-iHamidiye
’sinde yüz on dört işaratı o ki-
taplardan çıkarmıştır. tahriften sonra bu kadar bulunsa, elbette daha
evvel çok tasrihat varmış.
1.
Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. (Saffat Suresi: 35; Muhammed Suresi: 19.)
2.
Doğru dedin ve söylediğin haktır.
1...,325,326,327,328,329,330,331,332,333,334 336,337,338,339,340,341,342,343,344,345,...1086
Powered by FlippingBook