Mektubat - page 379

BEŞİNCİ KELİME
o
ór
ªn
?r
G o
¬ n
d
Yani, hamd ve sena, medih ve minnet ona
mahsustur, ona lâyıktır. demek nimetler onundur ve
onun hazinesinden çıkar. Hazine ise daimîdir.
İşte şu kelime şöyle müjde verip diyor ki:
ey insan! nimetin zevalinden elem çekme. Çünkü
rahmet hazinesi tükenmez. Ve lezzetin zevalini düşünüp,
o elemden feryat etme. Çünkü o nimet meyvesi bir rah-
met-i bînihayenin semeresidir. Ağacı bâkî ise, meyve git-
se de yerine gelen var. nimetin lezzeti içinde, o lezzetten
yüz derece daha ziyade lezzetli bir iltifat-ı rahmeti hamd
ile düşünüp, lezzeti, birden yüz derece yapabilirsin. nasıl
ki bir padişah-ı zîşanın sana hediye ettiği bir elma lezzeti
içinde yüz, belki bin elmanın lezzetinin fevkinde bir ilti-
fat-ı şahane lezzetini sana ihsas ve ihsan eder; öyle de,
o
ór
ªn
?r
G o
¬ n
d
kelimesiyle, yani hamd ve şükür ile, yani nimet-
ten in’amı hissetmekle, yani Mün’im’i tanımakla ve in’amı
düşünmekle, yani onun rahmetinin iltifatını ve şefkatinin
teveccühünü ve in’amının devamını düşünmekle, nimet-
ten bin derece daha leziz, manevî bir lezzet kapısını sana
açar.
ALTINCI KELİME
»/
«r
ëo
j
Yani, hayatı veren odur. Ve hayatı rızık ile ida-
me eden de odur. Ve levazımat-ı hayatı da ihzar eden
yine odur. Ve hayatın âlî gayeleri ona aittir ve mühim
Mektubat | 379 |
Y
irminci
m
ekTup
mühim:
önemli.
müjde:
sevindirici haber, iyi ha-
ber.
Mün’im:
nimet veren, ikram eden
Allah.
nimet:
Allah’ın bağışladığı maddî
ve manevî lütuf ve ikramlar; iyi-
lik, ihsan, ikramlar.
padişah-ı zîşan:
şan ve şeref sa-
hibi padişah.
rahmet:
acıma, merhamet etme,
esirgeme, bağışlama.
rahmet-i bînihaye:
sonsuz rah-
met.
rızık:
yiyecek, içecek şey, azık.
semere:
netice, sonuç.
sena:
övme, övüş.
şefkat:
acıyarak ve esirgeyerek
sevme.
şükür:
görülen bir iyiliğe karşılık
hoşnutluk, memnunluk.
teveccüh:
yönelme, yöneliş.
zeval:
sona erme, yok olma.
ziyade:
çok, fazla.
âlî:
yüce, yüksek.
bâkî:
sonsuz, sürekli ve kalıcı
olan.
daimî:
sürekli, devamlı.
elem:
acı, dert, üzüntü, kaygı.
feryat etme:
yüksek sesle ba-
ğırma.
fevkinde:
üstünde, üzerinde.
gaye:
maksat, hedef.
hamd:
methetme, şükür, öv-
me; kulların Allah’a karşı olan
memnuniyetlerini onu överek
ve şükrederek bildirmesi.
hazine:
kıymetli şeylerin sak-
landığı yer.
idame etme:
devam ettirme,
sürdürme.
ihsan etme:
bağışlama, ikram
etme.
ihsas etme:
hissettirme, sez-
dirme.
ihzar etme:
hazırlama, hazır
etme.
iltifat:
ilgi gösterme; lütuf, ik-
ram, bağış.
iltifat-ı rahmet:
Allah’ın son-
suz rahmetinin lütuf ve ihsa-
nı.
iltifat-ı şahane:
yüksek iltifat,
lütuf; padişaha yakışır şekilde
yapılan lütuf, özel muamele.
in’am:
nimet verme, nimet-
lendirme.
lâyık:
uygun, yakışır, müna-
sip.
levazımat-ı hayat:
hayat için
gerekli olan ihtiyaç maddele-
ri.
lezzet:
tat alma.
mahsus:
ait, özel.
manevî:
ruhî; fikri, hissi.
medih:
övmeye ve methet-
meye sebep olan şey.
minnet:
bir iyiliğe karşı ken-
disini manevî borçlu bilme.
1...,369,370,371,372,373,374,375,376,377,378 380,381,382,383,384,385,386,387,388,389,...1086
Powered by FlippingBook