Mektubat - page 382

DOKUZUNCU KELİME
o
ôr
«n
ÿr
G p
?p
ón
«p
H
Yani, her hayır onun elindedir; her yaptığı-
nız hayrat onun defterine geçer; her işlediğiniz a’mal-i
saliha, yanında kaydedilir.
İşte şu kelime, cin ve inse nida edip müjde veriyor, di-
yor ki:
ey bîçareler! Mezaristana göçtüğünüz zaman “eyvah,
malımız harap olup, sa’yimiz heba oldu. Şu güzel ve ge-
niş dünyadan gidip, dar bir toprağa girdik” demeyiniz,
feryat edip me’yus olmayınız. Çünkü sizin her şeyiniz mu-
hafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır, her hizmetiniz
kaydedilmiştir. Hizmetinizin mükâfatını verecek ve her
hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir zat-ı zülcelâl, si-
zi celp edip yer altında muvakkaten durdurur, sonra hu-
zuruna aldırır. ne mutlu sizlere ki, hizmetinizi ve vazife-
nizi bitirdiniz. zahmetiniz bitti; rahata ve rahmete gidi-
yorsunuz. Hizmet, meşakkat bitti; ücret almaya gidiyor-
sunuz.
evet, geçen baharın defter-i a’malinin sahifeleri ve hi-
dematının sandukçaları olan tohumları, çekirdekleri mu-
hafaza eden ve ikinci baharda gayet şaşaalı, belki yüz de-
rece aslından daha bereketli bir tarzda muhafaza eden,
neşreden kadîr-i zülcelâl, elbette sizin de netaic-i hayatı-
nızı öyle muhafaza ediyor. Ve hizmetinize pek kesretli bir
surette mükâfat verecektir.
a’mal-i saliha:
Allah’ın rızasına uy-
gun hayırlı işler.
amel:
fiil, iş, emek.
bereket:
bolluk, gürlük.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
Y
irminci
m
ekTup
| 382 | Mektubat
celp etmek:
çekmek
defter-i a’mal:
insanların işle-
diği ve yaptığı şeylerin kay-
dedildiği defter.
feryat etme:
yüksek sesle ba-
ğırma.
gayet:
son derece, çok.
harap olma:
yıkılma, alt üst
olma.
hayır:
iyilik.
hayrat:
iyilikler.
heba olma:
boşa gitme.
hidemat:
hizmetler, vazifeler.
huzur:
yan, kat.
ins:
insan.
kadîr-i Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük, haşmet, izzet ve kud-
ret sahibi, Allah.
kesretli:
çok, bol.
meşakkat:
zahmet, sıkıntı, zor-
luk.
me’yus:
ümitsiz.
mezaristan:
mezarlık.
muhafaza edilme:
korunma,
saklanma.
muhafaza:
koruma, saklama.
muvakkaten:
geçici olarak.
müjde:
sevindirici haber, iyi
haber.
mükâfat:
ödül.
neşretme:
dağıtma, yayma.
netaic-i hayat:
hayatın so-
nuçları, neticeleri.
nida:
çağırma, seslenme.
rahmet:
acıma, merhamet et-
me.
sandukça:
küçük sandık.
sa’y:
çalışma, çabalama.
suret:
şekil, biçim.
şaşaalı:
gösterişli.
vazife:
görev, iş.
zahmet:
sıkıntı.
Zat-ı Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük, haşmet, izzet sahibi olan
Zat; Allah.
1...,372,373,374,375,376,377,378,379,380,381 383,384,385,386,387,388,389,390,391,392,...1086
Powered by FlippingBook