Mektubat - page 413

Çünkü, her şeyin vücudunu ihata eden hadsiz imkânat
ve ihtimalât içinde ve semeresiz, akim yollarda ve karışık
ve yeknesak, sel gibi mizansız akan camit unsurlardan,
gayet hassas bir ölçü ile, nazik bir tartı ile ve gayet ince
bir intizam ile, nazenin bir nizam ile verilen mevzun şekil
ve muntazam teşahhus, bizzarure ve bilbedahe, belki bil-
müşahede, bir irade-i külliyenin eseri olduğunu gösterir.
Çünkü, hadsiz vaziyetler içinde bir vaziyeti intihap et-
mek, bir tahsis, bir tercih, bir kasıt ve bir irade ile olur;
ve amd ve arzu ile tahsis edilir. elbette tahsis, bir muhas-
sısı iktiza eder; tercih, bir müreccihi ister. Muhassıs ve
müreccih ise iradedir. Meselâ, insan gibi yüzler muhtelif
cihazat ve alâtın makinesi hükmünde olan bir vücudun,
bir katre sudan; ve yüzer muhtelif azası bulunan bir ku-
şun, basit bir yumurtadan; ve yüzer muhtelif kısımlara ay-
rılan bir ağacın, basit çekirdekten icatları, kudret ve ilme
şahadet ettikleri gibi, gayet kat’î ve zarurî bir tarzda, on-
ların sâniinde bir irade-i külliyeye delâlet ederler ki, o ira-
de ile, o şeyin her şeyini tahsis eder. Ve o irade ile, her
cüz’üne, her uzvuna, her kısmına ayrı, has bir şekil verir,
bir vaziyet giydirir.
El hâ s ı l
: nasıl ki eşyada, meselâ hayvanattaki ehem-
miyetli azanın, esasat ve netaiç itibarıyla birbirlerine ben-
zeyişleri ve tevafukları ve bir tek sikke-i vahdet izhar et-
meleri, nasıl kat’î olarak delâlet ediyor ki, umum hayva-
natın sânii birdir, Vahid’dir, ehad’dir; öyle de, o hayva-
natın ayrı ayrı teşahhusları ve simalarındaki başka başka
Mektubat | 413 |
Y
irminci
m
ekTup
irade-i külliye:
Cenab-ı Hakkın
her şeye hâkim olan ve her şeyi
içine alan iradesi.
itibarıyla:
bakımından.
izhar etme:
gösterme, açığa çı-
karma.
kasıt:
bile bile; istek, niyet.
kat’î:
kesin, şüphesiz.
katre:
damla.
kudret:
güç, kuvvet.
mevzun:
ölçülü.
mizan:
ölçü.
muhassıs:
tahsis eden, belirleyici.
muhtelif:
çeşitli, farklı.
muntazam:
tertipli, düzenli.
müreccih:
tercih eden.
nazenin:
narin, ince yapılı.
nazik:
ince, hassas.
netaiç:
neticeler, sonuçlar.
nizam:
düzen, kanun.
Sânii:
her şeyi sanatlı olarak ya-
ratan Allah.
semere:
meyve; fayda; netice, so-
nuç.
sikke-i vahdet:
birlik mührü, Al-
lah’ın birliğini gösteren kendi za-
tına has mühür, işaret.
sima:
yüz, çehre.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
tahsis:
belirleme; bir şeye veya
bir kimseye bir özellik kazandır-
ma.
tercih:
seçmek, tercih etme.
teşahhus:
belirli bir kişiliğe ve
maddî yapıya sahip kılma.
tevafuk:
denk gelme, uygunluk.
umum:
bütün.
unsur:
madde.
uzuv:
organ.
Vahid:
bir, tek, dengi ve ortağı ol-
mayan, eşi, benzeri olmayan Al-
lah
vaziyet:
durum, hâl.
vücut:
varlık.
yeknesak:
devamlı aynı hâlde,
değişmeden, monoton.
zarurî:
mecburî, zorunlu.
akim:
neticesiz, sonuçsuz.
alât:
aletler.
amd ve arzu:
bilgi, niyet, kasıt
ve istek.
aza:
organlar, uzuvlar, parça-
lar.
bilbedahe:
apaçık bir şekilde.
bilmüşahede:
görerek, görür
şekilde.
bizzarure:
zarurî olarak, ke-
sinlikle, mecburen.
camit:
cansız.
cihazat:
cihazlar, azalar, or-
ganlar.
cüz’:
kısım, parça.
delâlet etme:
delil olma, işa-
ret etme.
ehad:
bir olan; her bir şeyde
birliği tecelli eden, görünen
Allah.
ehemmiyetli:
önemli.
elhâsıl:
kısacası, sonuç olarak,
özetle.
esasat:
esaslar, temeller, asıl-
lar.
gayet:
son derece.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
has:
hususî, özel.
hassas:
duyarlı, incelikli.
hayvanat:
hayvanlar.
icat:
yoktan var etme yarat-
ma.
ihata etme:
bir şeyin etrafını
çevirme, sarma, kuşatma.
ihtimalât:
olması mümkün
olan şeyler.
iktiza etme:
gerekli olma.
imkânat:
olabilirlikler.
intihap etmek:
seçmek, ter-
cih etmek.
intizam:
düzgünlük, düzenli
oluş.
irade:
dileme, karar verebil-
me ve bu kararı yerine getir-
me gücü.
1...,403,404,405,406,407,408,409,410,411,412 414,415,416,417,418,419,420,421,422,423,...1086
Powered by FlippingBook