Mektubat - page 421

daha müşkülâtlıdır, nihayet derecede gayr-i makuldür.
onun için, bilmecburiye, her şeyin vücudunu inkâr ede-
rek akıldan istifa etmişler.
Dördüncüsü:
Şu kâinatta, şu görünen ef’al ile ta-
sarruf eden zat-ı kadîr’in kudretine nispeten cennetin ica-
dı bir bahar kadar kolay ve bir baharın icadı bir çiçek ka-
dar kolaydır. Ve bir çiçeğin mehasin-i sanatı ve letaif-i hil-
kati, bir bahar kadar letafetli ve kıymetli olabilir.
Şu hakikatin sırrı üç şeydir:
Birincisi
: sâni’deki vücup ile tecerrüt.
İkincisi
: Mahiyetinin mübayenetiyle adem-i takayyüt.
Üçüncüsü
: Adem-i tahayyüz ile adem-i tecezzidir.
BirinciSır
: Vücup ile tecerrüdün hadsiz kolaylığa ve
nihayetsiz sühulete sebebiyet vermeleri, gayet derin bir
sırdır. onu bir temsil ile fehme takrip edeceğiz. Şöyle ki:
Vücut mertebeleri muhteliftir; ve vücut âlemleri ayrı ay-
rıdır. Ayrı ayrı oldukları için, vücutta rüsuhu bulunan bir
tabaka-i vücudun bir zerresi, o tabakadan daha hafif bir
tabaka-i vücudun bir dağı kadardır ve o dağı istiap eder.
Meselâ, âlem-i şahadetten olan kafadaki hardal kadar
kuvve-i hafıza, âlem-i manadan bir kütüphane kadar vü-
cudu içine alır. Ve âlem-i haricîden olan tırnak kadar bir
âyine-i vücudun âlem-i misal tabakasından koca bir şehri
içine alır. Ve o âlem-i haricîden olan o âyine ve o hafıza-
nın şuurları ve kuvve-i icadiyeleri olsaydı, bir zerrecik vü-
cud-i haricîleri kuvvetiyle, o vücud-i manevîde ve misalî-
de hadsiz tasarrufat ve tahavvülât yapabilirlerdi.
Mektubat | 421 |
Y
irminci
m
ekTup
kuvve-i hafıza:
hafıza gücü, ha-
tırda tutma, kabiliyeti.
kuvve-i icadiye:
icat etme kabili-
yeti, gücü.
letafetli:
güzel, hoş.
letaif-i hilkat:
yaratılıştaki güzel-
likler, incelikler.
mahiyet:
nitelik, özellik.
mehasin-i sanat:
sanat güzellik-
leri.
mertebe:
derece.
misali:
bir şeyin benzer hâli, ben-
zer.
muhtelif:
çeşitli, farklı.
mübayenet:
farklılık.
müşkülât:
güçlükler, zorluklar.
nihayet:
son.
nihayetsiz:
sonsuz.
rüsuh:
sağlam olma, sağlamlık.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
sühulet:
kolaylık.
şuur:
kavrama gücü; anlayış, id-
rak.
tabaka-i vücut:
varlık tabakası;
vücut tabakası.
tahavvülât:
tahavvüller, değişme-
ler.
takrip etmek:
yaklaştırma, ya-
naştırma.
tasarruf etme:
bir şeyin sahibi
olup idare etme, mülkünü istedi-
ği gibi kullanma.
tasarrufat:
kullanma ve yönetme
işlemleri.
tecerrüt:
sıyrılma, her şeyden uzak
olma.
temsil:
örnek, benzetme.
vücud-i haricî:
vücudu ve varlığı
ortaya çıkan, bilinen.
vücud-i manevî:
manevî vücut,
manevî varlık.
vücup:
vacip olma, gerekli olma,
gerekme.
vücut:
varlık, var oluş.
Zat-ı kadîr:
her şeye gücü yeten
zat, sonsuz kudret sahibi Allah.
zerre:
en küçük parça.
zerrecik:
en küçük parça.
adem-i tahayyüz:
hacimsiz-
lik, yer kaplamamak, yer ile
bağlı olmama.
adem-i takayyüt:
kayıtsızlık,
bağlı olmama.
adem-i tecezzi:
parçalanmaz-
lık, bölünmez oluş.
âlem:
dünya, cihan.
âlem-i haricî:
dış âlem, dün-
ya.
âlem-i mana:
manaların oluş-
turduğu âlem, gözle gördüğü-
müz âlemin dışındaki âlem.
âlem-i misal:
görüntüler âle-
mi.
âlem-i şahadet:
şahadet âle-
mi, gözle gördüğümüz şahit
olduğumuz âlem.
âyine:
ayna.
âyine-i vücut:
vücut aynası,
varlık aynası.
bilmecburiye:
mecburen, zo-
runlu olarak.
ef’al:
fiiller, işler.
fehim:
anlayış, kavrayış; akıl.
gayet:
son derece, çok.
gayrimakul:
akıl dışı, akla uy-
mayan, mantıklı olmayan.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hafıza:
bellek.
hakikat:
gerçek.
hardal:
tohumları oldukça kü-
çük ve hafif olan turpgiller-
den bir bitki.
icat:
vücuda getirme, yoktan
yaratma.
inkâr etmek:
reddetmek, ka-
bul etmemek.
istiap etme:
içine alma, kap-
lama.
istifa etme:
bir işten kendi is-
teğiyle çekilme.
kâinat:
bütün âlemler, varlık-
lar.
kudret:
güç, kuvvet.
1...,411,412,413,414,415,416,417,418,419,420 422,423,424,425,426,427,428,429,430,431,...1086
Powered by FlippingBook