Mektubat - page 426

Mahlûkatı icat eden zatın kudretine nispeten cennet-
ler, baharlar kadar; baharlar, bahçeler kadar; bahçeler,
çiçekler kadar kolay gelir.
(1)
m
I n
óp
MGn
h ¢m
ùr
Ø`n
æ`n
c
s
’p
G r
º o
µ`
o
ã`r
©n
H n
’n
h r
º o
µ
o
? r
?n
N Én
e
sırrıyla, nev-i beşerin haşir ve neşri, bir tek nefsin imate
ve ihyası gibi sühuletlidir.
(2)
n
¿ho
ôn
°†r
ëo
e Én
ær
jn
ón
d l
™«/
ªn
L r
ºo
gGn
Pp
Én
a k
In
óp
MGn
h k
án
ër
«n
°U s
’p
G r
ân
fÉn
c
r
¿
p
G
tasrihiyle, bütün insanları haşirde ihya etmek, istirahat
için dağılan bir orduyu bir boru sesiyle toplamak kadar
kolaydır.
İşte şu hadsiz sür’at ve nihayetsiz sühulet, bilbedahe,
kudret-i sâniin kemaline ve her şey ona nispeten kolay ol-
duğuna delil-i kat’î ve bürhan-ı yakînî olduğu hâlde, ehl-i
dalâletin nazarında sâniin kudretiyle eşyanın teşkili ve ica-
dı –ki, vücup derecesinde sühuletlidir– bin derece muhal
olan kendi kendine teşekkül ile iltibasa sebep olmuştur.
Yani bazı adî şeylerin vücuda gelmelerini çok kolay gör-
dükleri için, onların teşkilini, teşekkül tevehhüm ediyorlar.
Yani, “icat edilmiyorlar, belki kendi kendine vücut bulu-
yorlar.” İşte, gel, ahmaklığın nihayetsiz derecatına bak ki,
nihayetsiz bir kudretin delilini, onun ademine delil yapar;
nihayetsiz muhalât kapısını açar. Çünkü o hâlde, sâni-i
Âlem’e lâzım olan nihayetsiz kudret ve muhit ilim gibi ev-
saf-ı kemal, her mahlûkun her zerresine verilmek lâzım
gelir; tâ kendi kendine teşekkül edebilsin.
adem:
yokluk.
adî:
değersiz, basit.
ahmak:
akılsız, sersem, kalın ka-
falı.
bilbedahe:
apaçık bir şekilde.
bürhan-ı yakînî:
kesin ve inandı-
rıcı delil.
delil-i kat’î:
kesin ve inandırıcı de-
lil.
derecat:
dereceler, basamaklar.
ehl-i dalâlet:
doğru ve hak yol-
dan sapanlar.
evsaf-ı kemal:
mükemmellik va-
sıfları, sıfatları, özellikler.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
haşir:
kıyametten sonra bütün in-
sanların diriltilip bir yere toplan-
maları, Allah’ın, ölüleri diriltip mah-
şere çıkarması.
huzur:
kat, makam, ön.
icat:
vücuda getirme, yoktan ya-
ratma.
ihya:
hayat verme, canlandırma,
diriltme.
iltibas:
karıştırma.
imate:
öldürme, ölüme sebep ol-
ma.
istirahat:
dinlenme, rahatlama.
kemal:
tam ve mükemmel olma;
mükemmellik.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kudret-i Sâni:
her şeyi sanatlı bir
şekilde yaratan Cenab-ı Hakkın
kudreti.
mahlûk:
yaratılmış, yaratık.
mahlûkat:
yaratılmışlar, Allah ta-
rafından yaratılanlar.
muhal:
imkânsız.
muhalât:
olması mümkün olma-
yanlar.
muhit:
kuşatan, saran.
nazar:
bakış, görüş, düşünce.
nefis:
can.
neşir:
dağıtma, yayma.
nev-i beşer:
insan türü, bü-
tün insanlar.
nihayetsiz:
sonsuz.
nispeten:
kıyasla, oranla.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
Sâni-i Âlem:
bütün âlemi sa-
natla yaratan Allah.
sühulet:
kolaylık.
tasrih:
açık açık söyleme.
teşekkül etme:
şekillenme,
şekil alma.
teşkil:
şekillendirme, şekil ver-
me.
tevehhüm:
vehimlenme, ku-
runtuya kapılma.
vücup:
gereklilik, zorunluluk.
vücut:
varlık.
Zat:
büyüklük ve yücelik sa-
hibi olan Zat, Allah.
zerre:
çok küçük parça, mo-
lekül, atom.
Y
irminci
m
ekTup
| 426 | Mektubat
1.
Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman Su-
resi: 28.)
2.
Tek bir sesledir ki, hepsi birden toplanıp huzurumuza getirilirler. (Yâsin Suresi: 53.)
1...,416,417,418,419,420,421,422,423,424,425 427,428,429,430,431,432,433,434,435,436,...1086
Powered by FlippingBook