Mektubat - page 439

muhtaç olan ihtiyarların rızıklarını dahi, bereket suretin-
de gönderir. onların iaşelerini, tamahkâr ve bahil insan-
lara yükletmez.
(1)
o
Ú/
àn
Ÿr
G p
Is
ƒo
?r
dGho
P o
¥Gs
Rs
ôdG n
ƒo
g%G s
¿
p
G
(2)
r
ºo
c
És
jp
Gn
h Én
¡o
bo
Rr
ôn
j *G Én
¡n
br
Rp
Q o
?p
ªr
ën
J n
’ m
á s
H B Gn
O r
øp
e r
øp
q
`jn
Én
cn
h
ayetlerinin ifade ettikleri hakikati, bütün zîhayatın enva-ı
mahlûkları lisan-ı hâl ile bağırıp o hakikat-i kerîmâneyi
söylüyorlar.
Hatta değil yalnız ihtiyar akraba, belki insanlara arka-
daş verilen ve rızıkları insanların rızıkları içinde gönderi-
len kedi gibi bazı mahlûkların rızıkları dahi bereket sure-
tinde geliyor. Bunu teyit eden ve kendim gördüğüm bir
misal:
Benim yakın dostlarım bilirler ki, iki üç sene evvel her
gün yarım ekmek –o köyün ekmeği küçük idi– muayyen
bir tayınım vardı ki, çok defa bana kâfi gelmiyordu. son-
ra dört kedi bana misafir geldiler. o aynı tayınım hem
bana, hem onlara kâfi geldi. Çok kere de fazla kalırdı.
İşte şu hâl o derece tekerrür edip bana kanaat verdi
ki, ben kedilerin bereketinden istifade ediyordum. kat’î
bir surette ilân ediyorum, onlar bana bâr değil. Hem on-
lar benden değil, ben onlardan minnet alırdım.
ey insan! Madem canavar suretinde bir hayvan, insan-
ların hanesine misafir geldiği vakit berekete medar olu-
yor; öyle ise, mahlûkatın en mükerremi olan insan ve
bep, vesile.
minnet almak:
manevî olarak
kendini borçlu hissetmek.
misal:
örnek, numune.
muayyen:
tayin edilmiş, belirli.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
mutlak:
yalnız, tek, salt.
mükerrem:
ikram edilmiş, saygı
gösterilmiş.
nice:
bir çok.
rızık:
Allah tarafından her canlı
için ayrılmış olan nimet, yiyecek
içecek.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tamahkâr:
aç gözlü.
tayın:
asker ekmeği, erzak, yiye-
cek.
tekerrür:
tekrarlanma.
teyit:
pekiştirme, doğrulama.
zîhayat:
hayat sahibi, canlı.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
bahil:
hasis, cimri.
bâr:
yük, ağırlık, sıkıntı.
bereket:
bolluk, bereket,
mutluluk.
enva-ı mahlûk:
çeşitli yara-
tıklar.
hakikat:
gerçek, bir şeyin aslı
esası.
hakikat-i kerîmâne:
ikram
ve ihsan edilen İlâhî gerçek
nimetler.
hane:
ev, mesken.
iaşe:
yaşatma, geçindirme,
besleme.
ifade:
anlatma.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
kâfi:
yeterli.
kanaat:
inanç, düşünce.
kat’î:
kesin, şüphesiz.
kudret:
güç.
lisan-ı hâl:
hâl dili.
madem:
değil mi ki.
mahlûk:
halk edilmiş, yaratıl-
mış.
mahlûkat:
yaratılanlar, yara-
tıklar.
medar:
dayanak noktası, se-
1.
Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’tır. (Zariyat Suresi: 58.)
2.
Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah
verir. (Ankebut Suresi: 60.)
Mektubat | 439 |
Y
irmi
B
irinci
m
ekTup
1...,429,430,431,432,433,434,435,436,437,438 440,441,442,443,444,445,446,447,448,449,...1086
Powered by FlippingBook