Mektubat - page 440

insanların en mükemmeli olan ehl-i iman; ve ehl-i ima-
nın en ziyade hürmet ve merhamete şayan aceze, alil ih-
tiyareler; ve alil ihtiyarların içinde şefkat ve hizmet ve
muhabbete en ziyade lâyık ve müstahak bulunan akraba-
lar; ve akrabaların içinde dahi en hakikî dost ve en sadık
muhip olan peder ve valide, ihtiyarlık hâlinde bir hane-
de bulunsa, ne derece vesile-i bereket ve vasıta-i rahmet
ve,
(1)
É v
Ñ°n
U o
An
BÓn
Ñr
dG o
ºo
µr
«n
?n
Y s
Öo
°ün
d o
™s
ct
ôdG o
ñƒo
«°t
ûdG n
’ r
ƒn
d
sırrıyla,
yani “
Belibükülmüşihtiyarlarınızolmasaidi,belâlarsel
gibiüstünüzedökülecekti
” ne derece sebeb-i def-i musi-
bet olduklarını sen kıyas eyle.
İşte, ey insan, aklını başına al. eğer sen ölmezsen, ih-
tiyar olacaksın.
(2)
p
?n
ªn
©r
dG p
¢ùr
æp
L r
øp
e o
ABG n
õn
ér
dn
G
sırrıyla, sen vali-
deynine hürmet etmezsen, senin evlâdın dahi sana hiz-
met etmeyecektir. eğer ahiretini seversen, işte sana mü-
him bir define: onlara hizmet et, rızalarını tahsil eyle.
eğer dünyayı seversen, yine onları memnun et ki, onla-
rın yüzünden hayatın rahatlı ve rızkın bereketli geçsin.
Yoksa onları istiskal etmek, ölümlerini temenni etmek
ve onların nazik ve seriütteessür kalplerini rencide etmek
ile,
(3)
o
In
ôp
N'
’r
Gn
h Én
`«r
ft
ódG n
öp
ùn
N
sırrına mazhar olursun. eğer
rahmet-i rahman istersen, o rahman’ın vedialarına ve
senin hanendeki emanetlerine rahmet et.
Ahiret kardeşlerimden Mustafa Çavuş isminde bir zat
vardı. dininde, dünyasında muvaffakıyetli görüyordum,
aceze:
düşkünler, güçsüzler.
ahiret:
kıyametten sonra kurula-
cak sonsuz hayat yurdu, ikinci
hayat.
alil:
hasta, sakat.
amel:
fiil, iş, emek.
belâlar:
sıkıntı ve ıztıraplar.
bereket:
bolluk, mutluluk.
define:
değeri yüksek olan mal
veya kimse.
ehl-i iman:
inananlar, mü’minler.
emanet:
güvenilen kimseye bıra-
kılan şey, eşya veya kimse.
evlât:
veletler, çocuklar.
hakikî:
gerçek, doğru.
hane:
ev, mesken.
hürmet:
sevgi, saygı göstermek.
ihtiyare:
yaşlı, ihtiyar kadın.
istiskal etme:
ağır bulup hoşlan-
mama, değer vermeme.
kıyas etmek:
karşılaştırmak,
oranlamak.
lâyık:
yakışan, uygun.
mazhar olmak:
erişmek, ulaş-
mak.
merhamet:
acımak, şefkat gös-
termek.
muhabbet:
sevgi, saygı.
muhip:
seven, muhabbet eden.
muvaffakıyet:
Allah’ın yardımıy-
la başarılı olma.
mühim:
önemli.
müstahak:
hak eden, hak etmiş.
nazik:
narin, ince.
peder:
baba, ata.
Rahman:
rahmeti bütün herkese
yayılan ve bütün yaratılmışların
rızıklarını ve geçim şekillerini içi-
ne alan rahmetin sahibi Allah.
rahmet:
acıma, merhamet etme,
şefkat etme, koruma.
rahmet-i Rahman:
Rahman olan
Allah’ın rahmeti, şefkat ve mer-
hameti her şeyi kuşatan Allah’ın
rahmeti.
rencide etmek:
üzmek, incit-
mek.
rıza:
razılık, hoşnutluk, mem-
nunluk.
rızık:
nimet, yiyecek içecek,
azık.
sadık:
doğru, sadakatli, dost-
luğu ve bağlılığı içten olan.
sebeb-i def-i musibet:
musi-
beti, sıkıntıları uzaklaştırma
sebebi.
seriütteessür:
çabuk etkile-
nen, çabuk üzülen.
sır:
anlaşılıp kavranması zor
olan ince esaslar.
şayan:
yakışır, değer, uygun.
şefkat:
acıyarak ve esirgeye-
rek sevme, içten karşılıksız
sevme.
tahsil:
elde etme, kazanma.
temenni:
dilek, istek, arzu.
valide:
ana, anne.
valideyn:
anne, baba.
vasıta-i rahmet:
rahmet va-
sıtası, rahmet aracı.
vedia:
emanet.
vesile-i bereket:
bereket se-
bebi, bolluk vesilesi.
ziyade:
çok, fazla.
ziyan:
zarar, kayıp.
1.
Süyutî, Kenzü’l-Ummal, 9:167; Keşfü’l-Hafa, 2:163; Mu’cemü’t-Taberanî, 22:785.
2.
Her amel kendi cinsinden bir şeyle karşılık görür.
3.
O, dünyada da, ahirette de ziyana uğramıştır. (Hac Suresi, 11.)
Y
irmi
B
irinci
m
ekTup
| 440 | Mektubat
1...,430,431,432,433,434,435,436,437,438,439 441,442,443,444,445,446,447,448,449,450,...1086
Powered by FlippingBook