Mektubat - page 548

YeDİNCİ MeSeLe
Menfi milliyette fazla hamiyetperverlik gösterenlere
deriz ki:
eğer şu milleti ciddî severseniz, onlara şefkat ederse-
niz, öyle bir hamiyet taşıyınız ki, onların ekserîsine şef-
kat sayılsın. Yoksa, ekserîsine merhametsizcesine bir
tarzda, şefkate muhtaç olmayan bir kısm-ı kalilin muvak-
kat, gafletkârâne hayat-ı içtimaiyelerine hizmet ise, ha-
miyet değildir. Çünkü, menfi unsuriyet fikriyle yapılacak
hamiyetkârlığın, milletin sekizden ikisine muvakkat fay-
dası dokunabilir; lâyık olmadıkları o hamiyetin şefkatine
mazhar olurlar. o sekizden altısı ya ihtiyardır, ya hasta-
dır, ya musibetzededir, ya çocuktur, ya çok zayıftır, ya
pek ciddî olarak ahireti düşünür müttakîdirler ki, bunlar
hayat-ı dünyeviyeden ziyade, müteveccih oldukları ha-
yat-ı berzahiyeye ve uhreviyeye karşı bir nur, bir teselli,
bir şefkat isterler ve hamiyetkâr mübarek ellere muhtaç-
tırlar. Bunların ışıklarını söndürmeye ve tesellilerini kır-
maya hangi hamiyet müsaade eder? Heyhat! nerede
millete şefkat, nerede millet yolunda fedakârlık?
rahmet-i İlâhiyeden ümit kesilmez. Çünkü, Cenab-ı
Hak, bin seneden beri kur’ân’ın hizmetinde istihdam et-
tiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşların muh-
teşem ordusunu ve muazzam cemaatini, muvakkat arıza-
larla inşaallah perişan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve
vazifesini idame ettirir.
* * *
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp sonsuza kadar devam
edecek olan ikinci hayat.
bayraktar:
bayrak taşıyan.
cemaat:
topluluk.
Cenab-ı Hak:
hakkın ta kendisi
olan, şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
ciddî sevmek:
değer vererek sa-
mimî sevmek.
ciddî:
gerçek; samimî.
ekser:
en çok, daha ziyade.
ekserî:
çoğunluk.
faide:
fayda, kazanç.
fedakârlık:
kendini veya şahsî
menfaatlerini hiçe sayma, feda
etme.
gafletkârâne:
gafletli bir şekilde;
dikkatsiz, endişesiz ve vurdum-
duymaz bir biçimde.
hamiyet:
millet, bayrak, vatan gi-
bi değerleri koruma duygusu ve
gayreti.
hamiyetkâr:
hamiyet ve gayret
gösteren.
hamiyetkârlık:
hamiyet ve gay-
ret gösterme.
hamiyetperverlik:
gayret ve öz-
veride bulunma.
hayat-ı berzahiye ve uhreviye:
öldükten sonra kıyamete kadar
yaşanacak olan kabir hayatı ve
sonrasındaki sonsuza kadar de-
vam edecek olan ahiret hayatı.
hayat-ı dünyeviye:
dünya haya-
tı.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayatı.
heyhat:
yazık, çok yazık.
idame ettirmek:
devam ettir-
mek, sürdürmek.
inşaallah:
Allah’ın izniyle.
istihdam etmek:
hizmet ettir-
mek, çalıştırmak.
kısm-ı kalil:
azınlıkta olan kısım.
mazhar olma:
erişme; nail olma.
menfi milliyet:
olumsuz, zararlı
milliyetçilik; kendi milletinin diğer
milletlerden üstün ve olduğunu,
diğer milletlerle ilişkilerde bu fik-
re göre hareket etmek gerektiği-
ni savunan görüş, fikir.
menfi:
olumsuz, zararlı, nega-
tif.
merhametsizce:
acımadan,
şefkat göstermeden.
mesele:
önemli konu.
muazzam:
çok büyük.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
muhteşem:
ihtişamlı, gör-
kemli, şanlı.
musibetzede:
belâya uğra-
yan, hastalık veya başka
dertlere uğrayan.
muvakkat:
geçici.
mübarek:
bereketli, hayırlı,
uğurlu.
müsaade etmek:
izin ver-
mek.
müteveccih:
dönmüş, yönel-
miş.
müttakî:
Allah’tan korkan,
günah ve haramdan uzak du-
ran.
nur:
ışık, aydınlık, parıltı.
perişan etmek:
dağıtmak;
acınacak hâllere düşürmek.
Rahmet-i İlâhiye:
İlâhî rah-
met, Allah’ın sonsuz rahmeti;
şefkat:
acıyarak ve esirgeye-
rek sevme, içten ve karşılıksız
merhamet, karşılık bekleme-
den yardım etme.
tarz:
şekil, biçim.
tayin etmek:
atamak; görev-
lendirmek
teselli:
acısını dindirme, güzel
sözler söyleyerek rahatlatma.
unsuriyet:
ırkçılık ; kendi ırkı-
nın diğer ırklardan üstün ol-
duğu fikrini savunmak ve di-
ğer ırklarla ilişkilerinde bu fik-
re göre hareket etmek.
vazife:
görev.
zaif:
zayıf, güçsüz.
ziyade:
çok, fazla.
Y
irmi
a
lTıncı
m
ekTup
| 548 | Mektubat
1...,538,539,540,541,542,543,544,545,546,547 549,550,551,552,553,554,555,556,557,558,...1086
Powered by FlippingBook