Mektubat - page 680

eder. nefsin firavunluğunu bırakıp, kemal-i acz ve fakr
ile dergâh-ı İlâhiyeye ilticaya bir arzu hisseder ve bir
şükr-i manevî eliyle rahmet kapısını çalmaya hazırlanır–
eğer gaflet kalbini bozmamış ise!
aLtINCI NÜkte
Ramazan-ışerifinsıyamıKur’ân-ıHakîm’innüzulüne
baktığıcihetleveramazan-ışerifKur’ân-ıHakîm’inen
mühimzaman-ınüzulüolduğucihetindekiçokhikmetle-
rindenbirisişudurki:
kur’ân-ı Hakîm madem şehr-i ramazanda nüzul et-
miş; o kur’ân’ın zaman-ı nüzulünü istihzar ile, o semavî
hitabı hüsnüistikbal etmek için ramazan-ı şerifte nefsin
hacat-ı süfliyesinden ve malâyaniyat hâlâttan tecerrüt ve
ekl ve şürbün terkiyle melekiyet vaziyetine benzemek ve
bir surette o kur’ân’ı yeni nazil oluyor gibi okumak ve
dinlemek ve ondaki hitabat-ı İlâhiyeyi güya geldiği an-ı
nüzulünde dinlemek ve o hitabı resul-i ekremden (
AsM
)
işitiyor gibi dinlemek, belki Hazret-i Cebrail’den, belki
Mütekellim-i ezelîden dinliyor gibi bir kudsî hâlete maz-
har olur. Ve kendisi tercümanlık edip başkasına dinlettir-
mek ve kur’ân’ın hikmet-i nüzulünü bir derece göster-
mektir.
evet, ramazan-ı şerifte, güya âlem-i İslâm bir mescit
hükmüne geçiyor. öyle bir mescit ki, milyonlarla hafız-
lar, o mescid-i ekberin köşelerinde o kur’ân’ı, o hitab-ı
semavîyi arzlılara işittiriyorlar.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, dünya-
sı.
an-ı nüzul:
inme anı, iniş zamanı.
arz:
yer, dünya.
arzu:
istek, heves.
cihet:
yön.
derece:
miktar, ölçü.
dergâh-ı İlâhiye:
Cenab-ı Hakkın
dergâhı, yüce katı.
ekl:
yeme.
fakr:
fakirlik.
firavunluk:
nefsini ve benliğini Fi-
ravun gibi ilâh seviyesine çıkara-
cak derecede büyük görme.
gaflet:
Allah’tan uzaklaşıp nefsi-
nin arzularına dalmak, umursa-
mazlık.
güya:
sanki.
hacat-ı süfliye:
aşağılık ve baya-
ğı ihtiyaçlar.
hafız:
Kur’ân-ı Kerîm’i tamamen
ezberleyen ve okuyan kimse.
hâlât:
hâller.
hâlet:
hâl.
Hazret-i Cebrail:
vahiy getirmek-
le görevli olan melek.
hikmet:
herkesi bilmediği gizli
sebep; gizli, bilinmeyen nokta.
hikmet-i nüzul:
iniş gayesi, hik-
meti.
hitabat-ı İlâhiye:
Allah’ın hitapla-
rı, konuşmaları.
hitab-ı semavî:
Allah tarafından
gelen semavî hitaplar.
hitap:
nutuk, konuşma.
hükmüne geçmek:
yerine geç-
mek, değerinde olmak.
hüsnüistikbal:
güzel karşılama.
iltica:
sığınma.
istihzar:
hazır hale getirme.
kemal-i acz:
tam anlamıyla âciz-
lik.
kudsî:
mukaddes, kutlu.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
malâyaniyat:
faydasız, boş
şeyler veya sözler.
mazhar olmak:
nail olmak,
şereflenmek.
melekiyet:
meleklik.
mescid-i ekber:
en büyük
mescit.
mescit:
ibadet edilecek yer.
mühim:
önemli.
Mütekellim-i ezelî:
ezelden
beri konuşma sıfatına sahip
olan Allah.
nazil:
nüzul eden, indirilen.
nefis:
kötü vasıfları kendisin-
de toplayan, kötülüğe sevk
eden hayırlı işlerden alıkoyan
güç.
nüzul:
Kur’ân’ın vahiy yoluyla
Hz. Muhammed’e indirilmesi.
rahmet:
esirgeme, şefkat
gösterme, acıma, bağışlama.
Ramazan-ı Şerif:
mübarek,
şerefli Ramazan ayı.
Resul-i ekrem:
çok cömert
ve kerem sahibi olan Pey-
gamber Hz. Muhammed.
semavî:
semaya ait, gökten
gelen, İlâhî.
sıyam:
oruçlar.
suret:
biçim, şekil.
şehr-i Ramazan:
Ramazan
ayı.
şükr-i manevî:
manevî şü-
kür.
şürb:
içme.
tecerrüt:
soyutlanma.
tercüman:
tercüme eden.
terk:
bırakma.
vaziyet:
durum.
zaman-ı nüzul:
iniş zamanı.
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup
| 680 | Mektubat
1...,670,671,672,673,674,675,676,677,678,679 681,682,683,684,685,686,687,688,689,690,...1086
Powered by FlippingBook