Mektubat - page 827

Mektubat | 827 |
f
iHriSTe
-
i
m
ekTuBaT
fazla hak verdiğinden haksızlık etmiş; öyle de, vali-
de hakkında, hakkını kesmekle daha ziyade haksız-
lık ettiğini ve en muhterem bir hakikat olan valide-
lik şefkatine karşı dehşetli bir haksızlık ve vahşetli
bir hürmetsizlik ve cinayetli bir hakaret ve arş-ı rah-
meti titreten bir küfran-ı nimet ve hayat-ı içtimaiye-
nin tiryak gibi bir rabıta-i şefkatine bir zehir katmak
hükmünde bir hata olduğunu ispat eder.
On İkinci Mektup
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
69-76
Mütefennin bazı dostların münakaşa ettikleri üç
meseleye dair üç suallerine muhtasar üç cevaptır.
Birinci Sual:
“Hazret-i Âdem’in Cennetten
ihracı ve bir kısım benîâdemin Cehenneme idhali
hikmeti nedir?” sualine gayet kat’î bir cevap veri-
yor.
İkinci Sual:
“Şeytanların ve şerlerin halk ve
icadı şer değil mi, çirkin değil mi? Cemîl-i Mutlak ve
rahîm-i Alelıtlak’ın cemal-i rahmeti nasıl müsaade
etmiş?” sualine karşı gayet kat’î bir surette cevap
veriyor.
Üçüncü Sual:
“Masum insanlara ve hayvan-
lara musibet ve belâları musallat etmek, zulüm değil
mi? Adil-i Mutlakın adaleti nasıl müsaade ediyor?”
diye sualin cevabında gayet mukni ve kat’î bir tarz-
da cevap veriyor.
müsaade:
izin verme.
mütefennin:
aydın; fen ilimleriy-
le uğraşan ilim adamları.
rabıta-ı şefkat:
acıma ve merha-
met etme bağı.
Rahîm-i alelıtlak:
rahmeti, ba-
ğışlaması, merhameti üst üste
olan Allah.
sual:
soru.
suret:
biçim, şekil.
şefkat:
acıyarak ve esirgeyerek
sevme.
şer:
kötülük ve yasaklar.
tiryak:
ilâç, hastalıklardan şifa
bulmaya vesile olan ilâç.
valide:
ana, anne.
zulüm:
haksızlık, eziyet, cefa, iş-
kence.
adalet:
her hak sahibine hak-
kının tam ve eksiksiz verilme-
si.
Âdil-i Mutlak:
zulümden mü-
nezzeh olan ve sonsuz adalet
sahibi Allah.
arş-ı rahmet:
rahmet âlemi,
Allah’ın rahmetinin arşı.
belâ:
keder, afet, sıkıntı.
benîâdem:
insanoğlu.
cemal-i rahmet:
İlâhî rah-
metteki güzellik.
Cemîl-i Mutlak:
mutlak gü-
zellik sahibi olan Allah.
gayet:
son derece.
hakaret:
küçük düşürme.
hakikat:
gerçek.
halk:
yaratma, yaratış.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal ha-
yat, toplum hayatı.
hikmet:
herkesin bilmediği
gizli sebep; gizli, bilinmeyen
nokta, İlâhî gaye.
hürmet:
saygı.
icat:
yoktan var etme.
idhal:
içine alma, dahil etme.
ihraç:
dışarı çıkarma, atma.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
kat’î:
kesin.
küfran-ı nimet:
nimete karşı
nankörlük etme.
masum:
günahı, kötülüğü ol-
mayan, suçsuz.
mesele:
konu, cevabı istenen
soru.
muhtasar:
kısaltılmış, kısa,
özet.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete lâyık, aziz.
mukni:
ikna eden, inandıran
musallat etmek:
birini, bir
başkası üzerine belâ etmek.
musibet:
belâ, dert, sıkıntı.
münakaşa:
tartışma, atışma.
1...,817,818,819,820,821,822,823,824,825,826 828,829,830,831,832,833,834,835,836,837,...1086
Powered by FlippingBook