Mektubat - page 847

Mektubat | 847 |
f
iHriSTe
-
i
m
ekTuBaT
derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder,
onun eli her şeye yetişir. Ve bu boş, hâlî dünyada o
yalnız değil; belki bir kerîm zat var, ona bakar, ün-
siyet verir, onun hadsiz ihtiyacatını yerine getirebi-
lir. Ve hadsiz düşmanlarını defedebilir bir zatın hu-
zurunda kendini tasavvur ederek, bir ferah ve sürur
duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp,
(1)
n
Ú/
ª n
dÉn
© r
dG u
Ün
Q ! o
ór
ªn
ër
dn
G
der.
Yirmi Dördüncü Mektubun İkinci Zeyli
. . . . . .
510-519
Mirac-ı nebevî ve Mevlid-i nebeviye (
AsM
) dair üç
mühim suale gayet mukni ve mantıkî ve parlak bir
cevaptır. Bu zeyil çendan kısadır; fakat gayet kıy-
mettardır. Mevlid-i nebeviye (
AsM
) iştiyakı olanlar
buna çok müştaktırlar.
“Hatime”sinde, gayet mühim bir düstur-i mantıkî
ile, kâinatta en büyük ferd-i ekmel ve üstad-ı küll ve
habib-i azam, resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesse-
lâm olduğunu ispat eder.
Yirmi Beşinci Mektup
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
519
sure-i Yâsin’in yirmi beş ayetine dair “Yirmi Beş
nükte” olmak üzere rahmet-i İlâhiyeden istenilmiş;
fakat daha zamanı gelmediğinden yazılmamıştır.
kerîm Zat:
“ikram ve ihsanı bol
olan” anlamında Allah’ın Zatı.
kıymettar:
değerli, kıymetli.
mantıkî:
akla uygun.
merhamet:
acıma, şefkat etme.
Mevlid-i Nebevî:
Peygamberimi-
zin (a.s.m.) doğumunu anlatan
manzum eser.
Mirac-ı Nebevî:
Peygamberimi-
zin (a.s.m.) miraca, Allah katına çı-
kışı.
mukni:
ikna eden, inandıran.
mühim:
önemli.
müştak:
arzulu, istekli.
nükte:
herkesin anlayamadığı in-
ce mana.
Rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah.
rahmet-i İlâhiye:
Allah’ın sonsuz
rahmeti, İlâhî rahmet.
sual:
soru.
sürur:
sevinç.
tasavvur:
düşünme.
ünsiyet:
alışkanlık, yakınlık.
üstad-ı küll:
her hususta çok ile-
ri bilgisi olan, herkesin üstadı.
Zat:
Allah.
zeyil:
ek, ilâve.
1.
Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet Âlemlerin Rabbi olan Allah’a
mahsustur. (Fatiha Suresi: 2.)
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
çendan:
gerçi.
dair:
ilgili.
def:
ortadan kaldırma, yok
etme, giderme.
derman:
ilâç.
düstur-i mantıkî:
mantıklı
kaide.
ehemmiyet:
önemli.
elhamdülillâhi Rabbilâle-
mîn:
âlemlerin Rabbi olan Al-
lah’a hamd olsun.
ferah:
geniş, rahat, iç açıcı.
ferd-i ekmel:
mükemmel
fert, kişi, zat.
Furkan:
hak ile batıl, iyi ve
kötü; hayır ve şer arasındaki
farkı gösteren.
gayet:
son derece.
habib-i azam:
büyük sevgili.
hadsiz:
sınırsız.
hâli dünya:
boş dünya.
hatime:
son, sonuç.
huzur:
karşısında.
ihtiyacat:
ihtiyaçlar, lüzumlu
olan şeyler.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
iştiyak:
aşırı isteme, çok fazla
arzu etme.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı.
1...,837,838,839,840,841,842,843,844,845,846 848,849,850,851,852,853,854,855,856,857,...1086
Powered by FlippingBook