Mektubat - page 853

Mektubat | 853 |
f
iHriSTe
-
i
m
ekTuBaT
hizmet-i kur’âniyenin keramatından ve inayet-i
rabbaniyeden, ben ve bazı kardeşlerim mazhar ol-
duğumuz çok inayetlerden birkaç vaki ve kat’î mi-
salleri zikrediyor. Bu risalenin tetimmesinde, risale-
lerin yazmasında, hususan telifinde ve bilhassa Yir-
mi dokuzuncu Mektupta tezahür eden harika bir
inayeti beyan ediyor.
Dördüncü Risale olan Dördüncü Mesele
.
602-608
Mescidimize iki defa taarruz edildi, ahirki defa da
kapadılar. ondan iki veya üç sene mukaddem, yine
mübarek bir misafirin gelmesiyle gayet vahşiyâne
ve zalimâne tecavüz edildiği için, her taraftan ben-
den sual edildi. Böyle merak-ı umumiyeyi tahrik
eden bir hâdiseye lâyık cevap vermek için, eski
said lisanıyla “dört nokta” ile mühim bir ibretli
cevaptır.
Beşinci Risale olan Beşinci Mesele
. . . . . . . . .
609-614
kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’da tekrar ile
(1)
n
¿h o
ôo
µ°r
ûn
j n
Ón
an
G @ n
¿h o
ôo
µ°r
ûn
j n
Ón
an
G
ve şükretmeyenle-
ri otuz bir defa
(2)
p
¿Én
Hu
òn
µ`o
J Én
ª o
µ
u
`Hn
Q p
A=
'
’'
G u
…n
Ép
Ñn
a
fermanıy-
la tehdit ettiğinin sırrını gayet âlî ve tatlı ve makul ve
makbul bir surette tefsir ediyor; insan bir şükür fab-
rikası olduğunu ispat ediyor. kâinat bir nimet hazi-
nesi olup, şükür ise anahtarı olduğunu; ve rızık,
onun neticesi ve şükrün mukaddimesi bulunduğunu
gayet güzel ve kat’î bir surette ispat ediyor.
makbul:
reddedilmeyen, geçerli,
muteber.
makul:
akla, mantığa uygun.
mazhar:
nail olma, şereflenme,
kavuşma.
merak-ı umumiye:
herkesin öğ-
renme ve isteme arzusu.
mescit:
cami, ibadet edilecek yer.
mesele:
konu.
mukaddem:
önde olan, önceki.
mukaddime:
takdim, başlangıç,
ön söz.
mübarek:
feyizli, hayırlı.
mühim:
önemli.
netice:
sonuç.
nimet:
iyilik, lütuf, ihsan, bağış.
Rab:
yaratan, besleyen, yetişti-
ren, verdiği nimetlerle mahlûkatı
ıslah ve terbiye eden Allah.
risale:
belli bir konuda yazılmış,
mektup.
rızık:
yiyecek, içecek şey, azık.
sual:
soru.
suret:
biçim, şekil.
şükür:
görülen bir iyiliğe karşılık
hoşnutluk, memnunluk ve min-
nettarlık ifade etme, teşekkür.
taarruz:
şiddetle saldırma.
tahrik:
kışkırtma.
tecavüz:
söz ve harekette ileri
gitme.
tefsir:
açıklama.
tehdit:
gözdağı verme, korkut-
ma.
telif:
yazma.
tetimme:
bir konuyu veya eseri
tamamlamak için eklenen kısım.
tezahür:
ortaya çıkma, meydana
çıkma.
vahşiyâne:
vahşîce, vahşîlikle.
zalimâne:
zulmeder surette, za-
limce.
zikir:
anma.
ahir:
son.
âlî:
yüce, yüksek.
beyan:
açıklama, açık söyle-
me.
bilhassa:
özellikle, mahsus.
ferman:
emir, buyruk.
gayet:
son derece.
hâdise:
olay.
hazine:
kıymetli şeylerin ko-
nulduğu yer, define.
hizmet-i kur’âniye:
Kur’ân
hizmeti.
hususan:
özellikle.
ibret:
ders alma, ders çıkar-
ma.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
inayet-i Rabbaniye:
Allah’ın
inayeti; yardımları.
inkâr:
reddetme, tanımama,
kabul ve tasdik etmeme,
inanmama.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, varlıklar.
kat’î:
kesin.
keramat:
kerem ve bağışlar,
ikramlar, lütuflar.
kur’ân-ı
Mu’cizülbeyan:
açıklamalarıyla akılları benze-
rini yapmaktan âciz bırakan
Kur’ân-ı Kerîm.
lisan:
dil.
1.
Hâlâ şükretmezler mi? • Hâlâ şükretmezler mi? (Yâsin Suresi: 35, 73.)
2.
Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz? (Rahman Suresi: 16, 34, 36, 38,..., v.d.)
1...,843,844,845,846,847,848,849,850,851,852 854,855,856,857,858,859,860,861,862,863,...1086
Powered by FlippingBook