Mektubat - page 851

Mektubat | 851 |
f
iHriSTe
-
i
m
ekTuBaT
ve hizmetimizden bazı maksatlarla çekilen ve mak-
satlarının aksiyle tokat yiyenleri, çok misallerden
yedi küçük misal ile gösterir ki; siperini bırakıp ka-
çanlar, daha ziyade yaralanırlar.
Sekizincisi
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
569
diyorlar ki: “elfaz-ı kur’âniye ve zikriye ve tesbi-
hatların her birinden, bütün letaif-i insaniye hissele-
rini istiyorlar. Manaları bilinmezse hisse alınmaz;
öyle ise tercüme edilse daha iyi değil mi?” diye olan
müthiş ve mugalâtalı şu suale karşı, gayet mühim ve
ibretli ve zevkli bir cevaptır. elfaz-ı kur’âniye ve ne-
beviye (
AsM
) manalara, camit ve ruhsuz libas değil-
ler, belki hayattar feyizaver ciltlerdir. zîhayat bir ce-
set soyulsa, elbette ölür. Hem lisan-ı nahvi olan el-
faz-ı kur’âniyedeki i’caz ve icaz-ı hakikî, tercümeye
mâni olduğunu gösterir.
Dokuzuncusu
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
572
“ehl-i sünnet ve Cemaat olan ehl-i hak dairesinin
haricinde ehl-i velâyet bulunabilir mi?” sualine, mü-
him ve merakaver bir cevaptır.
Onuncusu
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
575
kur’ân-ı Hakîm’in hizmetinde bulunan bu bîçare
said ile görüşen ve görüşmek arzu eden dostlara
mühim bir düsturdur.
Yirmi Yedinci Mektup
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
578
Bu Mektup risale-i nur müellifinin talebelerine
yazdığı ayn-ı hakikat ve çok letafetli güzel mektup-
larıyla, risale-i nur talebelerinin üstatlarına ve
gatli dil.
maksat:
istenilen şey, niyet, me-
ram.
mana:
anlam.
mâni:
alıkoyan, engel olan.
merakaver:
merak verici, düşün-
dürücü.
mugalâta:
yanıltıcı konuşma.
müellif:
yazar.
mühim:
önemli.
siper:
engel, kalkan.
sual:
soru.
tercüme:
bir sözü bir dilden baş-
ka bir dile çevirme.
tesbihat:
Cenab-ı Hakkın bütün
noksan sıfatlardan uzak ve bütün
kemal sıfatlara sahip olduğunu
ifade eden sözler.
üstat:
muallim, öğretmen.
zîhayat:
hayat sahibi.
aksi:
ters, zıt.
arzu:
istek, heves.
ayn-ı hakikat:
gerçeğin ta
kendisi.
bîçare:
çaresiz, zavallı, şaşkın.
camit:
cansız.
ceset:
vücut, beden.
cilt:
deri, ten, koruyucu örtü.
düstur:
prensip, esas.
ehl-i sünnet:
sünnete uygun
hareket edenler.
ehl-i velâyet:
velî olanlar;
erenler.
elfaz-ı kur’âniye ve Nebevi-
ye:
Kur’ân-ı Kerîm’e ait lâfız-
lar, sözler ve Peygamberimize
ait lâfızlar, sözler.
elfaz-ı kur’âniye ve zikriye:
Kur’ân-ı Kerîm’e ait lâfızlar,
sözler ve zikre dair lâfızlar,
sözler.
elfaz-ı kur’âniye:
Kur’ân-ı
Kerîm’e ait lâfızlar, sözler.
feyizaver:
bereket getiren,
feyiz taşıyan.
gayet:
son derece.
hariç:
dışta bırakılmak üzere.
hayattar:
canlı, yaşayan.
hisse:
pay.
ibret:
ders alma, ders çıkar-
ma.
i’caz:
âciz bırakma
icaz-ı hakikî:
gerçek icaz, az
sözle çok şey ifade etmenin
aslı.
kur’ân-ı Hakim:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
letafet:
hoşluk, güzellik.
letaif-i insaniye:
insanın ma-
nevî duyguları.
libas:
elbise.
lisan-ı nahvi:
Arapça dil bilgi-
sine ait dil, intizam kaide ve
düsturlara bağlı güzel, belâ-
1...,841,842,843,844,845,846,847,848,849,850 852,853,854,855,856,857,858,859,860,861,...1086
Powered by FlippingBook