Sözler - page 1145

TEBEÎ NAZAR, MUHALİ MÜMKÜN GÖRÜR
Meşhurdur ki, ıydin hilâline bakardı cemaat-i kesire.
Kimse bir şey görmedi.
Zevalî bir ihtiyar yemin etti ki, “Gördüm.” Hâlbuki gör-
düğü, kirpiğinin takavvüs etmiş beyaz bir kılı idi.
O kıl oldu onun hilâli. O mukavves kıl nerede, hilâl ol-
muş kamer nerede? Ger anladın şu remzi,
Zerrattaki harekât, kirpik-i aklın olmuş, birer kıl-ı zul-
mettar, kör etmiş maddî gözü.
Teşkil-i cümle enva failini göremez, düşer başına dalâl.
O hareket nerede, Nazzam-ı Kevn nerede? Onu ona
vehmetmek, muhal ender muhal!
• • •
KUR’ÂN ÂYİNE İSTER, VEKİL İSTEMEZ
Ümmetteki cumhuru, hem avamın umumu, bürhandan
ziyade, mehazdaki kudsiyet şevk-i itaat verir, sevk eder
imtisale.
Şeriat, yüzde doksanı müsellemat-ı şer’î, zaruriyat-ı di-
nî birer elmas sütundur.
İçtihadî, hilâfî, fer’î olan mesail, yüzde ancak on olur.
Doksan elmas sütunu, on altının sahibi
Kesesine koyamaz, ona tâbi kılamaz. Elmasların ma-
deni, Kur’ân ve hem hadistir. Onun malı; oradan her za-
man istemeli.
Kitaplar, içtihatlar Kur’ân’ın âyinesi, yahut dürbün ol-
malı. Gölge, vekil istemez o Şems-i Mu’cizbeyan.
• • •
içtihat:
dinî ilimlerde ihtisas ehli
olan bilginlerin kesin olmayan
hususlarda Kur’ân ve sünnetten
çıkardıkları hükümler.
id:
bayram.
imtisal:
benimseme, uyma.
kirpik-i akıl:
aklın kirpiği. Aklın,
gerçekleri anlamasına engel olan
şeyleri anlatmak için kullanılan
benzetme.
kudsiyet:
kutsal, kusur ve nok-
sandan uzak olan.
kıl-ı zulmettar:
hakikati, gerçeği
örten tüy.
maden:
kaynak, elmasların çıktı-
ğı yer.
mehaz:
kaynak, menba.
mesail:
meseleler.
muhal:
aklın kabul etmesi im-
kânsız olan şey.
muhal ender muhal:
imkânsızlık
içinde imkânsızlık.
mukavves:
yay şekline giren.
müsellemat-ı şer’i:
doğruluğu is-
pat edilen, şüphe edilmeyen di-
nin temel kuralları.
Nazzam-ı Kevn:
varlık âlemine
düzen veren Allah.
remiz :
incelik, sır, gerçek.
sevk:
yöneltme.
sütun:
direk.
şems-i mu’cizbeyan:
mu’cizeli
bir şekilde izah ve açıklamalar ile
varlık âlemini aydınlatan Kur’ân
güneşi.
şevk-i itaat:
itaat etme, emre ve
kurala uyma arzusu.
tâbi kılma:
uydurma, uymaya
mecbur etme.
takavvüs:
yay gibi kıvrılmış.
teşkil-i cümle enva:
bütün nevi-
leri, türleri yapan, şekil veren.
umum:
genel, bütün.
ümmet:
millet, bir peygambere
tâbi olanlar.
vehmetmek:
bilgisizlikten kay-
naklanan kuruntu ve vehme ka-
pılmak.
zaruriyat-ı dinî:
dince yapılması
zorunlu olan ve hükmü açık olan
emirler.
zerrat:
atomlar.
zevali:
ölüme yakınlaşmış.
ziyade:
çok fazla.
avam:
halk.
âyine:
ayna, bir şeyi olduğu
gibi yansıtma, gösterme.
bürhan:
aklın kabul edeceği
delil.
cemaat-ı kesire:
büyük top-
luluk.
cumhur:
çoğunluk.
dalâl:
doğru yoldan çıkma,
sapma, azıp eğri yola, batıla
sapma.
dürbün:
uzakta göze görün-
meyen şeyleri yaklaştırmaya
yarayan alet.
fail:
bir fiili yapan.
fer’î:
dinin aslından sayılma-
yan teferruat meseleler, ay-
rıntılar.
ger:
eğer.
hadis:
Peygamberimizin söz-
leri, fiilleri ve kabulleri.
hilâfî:
üzerinde ihtilâf, ayrılık
söz konusu olan meseleler.
hilâl:
yeni çıkan ay.
SÖZLER | 1145 |
L
EMAAT
1...,1135,1136,1137,1138,1139,1140,1141,1142,1143,1144 1146,1147,1148,1149,1150,1151,1152,1153,1154,1155,...1482
Powered by FlippingBook