Sözler - page 1147

Eğer misal istersen, işte insan ve hem şems, melek ve
hem kelime. Kesifin timsalleri, âyinede oluyor birer mü-
teharrik meyyit.
Bir ruh-i nuranînin, kendi mir’atlarında timsalleri olu-
yor birer hayy-ı murtabıt. Aynı olmazsa eğer, gayri dahi
olmayıp, birer nur-i münbasıt.
Ger şems hayvan olaydı, olur harareti hayatı, ziya onun
şuuru. Şu havâssa maliktir âyinede timsali.
İşte budur şu esrarın miftahı: Cebrail hem Sidre’de,
hem suret-i Dıhyede, meclis-i Nebevîde,
Hem kim bilir kaç yerde! Azrail’in bir anda Allah bilir
kaç yerde ruhları kabzediyor. Peygamberin bir anda,
Hem keşf-i evliyada, hem sadık rüyalarda ümmetine
görünür, hem haşirde umum ile şefaatle görüşür.
Velîlerin abdalı çok yerlerde bir anda zuhur eder, gö-
rünür.
• • •
MÜSTAİT, MÜÇTEHİT OLABİLİR; MÜŞERRİ OLAMAZ
İçtihadın şartını haiz olan her müstait, ediyor nefsi için
nas olmayanda içtihat. Ona lâzım, gayre ilzam edemez.
Ümmeti davetle teşri edemez. Fehmi, şeriattan olur,
lâkin şeriat olamaz. Müçtehit olabilir, fakat müşerri’ ola-
maz.
İcma ile cumhurdur, sikke-i şer’i görür. Bir fikre davet
etmek, zann-ı kabul-i cumhur şart-ı evvel oluyor.
müçtehit:
dini ilimleri öğrenerek
Kur’ân ve hadisten hüküm çıkar-
ma derecesine ulaşan ihtisas sa-
hibi bilgin.
müstait:
istidat, kabiliyet ve ihti-
sas sahibi.
müşerri:
kanun koyucu ve uy-
maya zorlayıcı.
müteharrik:
hareketli.
nas:
Kur’ân ve Hadis gibi temel
dini kaynaklar.
nur-i münbasıt:
yayılmış, geniş-
lemiş nur.
ruhları kabzetmek:
mahlûkatın
ruhlarını cesetlerinden çıkarıp al-
mak.
ruh-i nuranî:
nuranî varlıkların
ruhları.
sadık rüya:
doğru ve gerçeği
yansıtan rüya.
Sidre:
yedinci kat gökte, Peygam-
berimizin de çıkabildiği en son
makam; Arşın sağ yanında bulun-
duğu rivayet edilen ve ötesine
hiç bir yaratığın geçemediği bir
ağaç.
sikke-i şer’î:
dinin amacını yansı-
tan şeriat mührü.
suret-i Dıhye:
Hz. Dıhye suretin-
de, onun görünüşünde.
şart-ı evvel:
birinci kural, ilk şart.
şefaat:
af için yüce Allah’ın huzu-
runda aracı olma.
şems:
güneş.
şeriat:
kanun, dinî hükümler,
toplumu ilgilendiren dini hüküm-
ler, kurallar.
şuur:
idrak, bilinç.
teşri:
dinî hüküm koyma, kanun
vazetme.
timsal:
aynada yansıyan görüntü,
suret, resim.
velî:
Allah’ı bilen ve dostluğuna
sığınan.
zann-ı kabul-i cumhur:
çoğunlu-
ğun kabulüne dayanma.
ziya:
ışık.
zuhur:
ortaya çıkma, görünme.
abdal:
Allah dostlarından ha-
ram ve şüpheli şeyleri ye-
mekten kaçınan, farzları tam
yapıp haramlardan ve günah-
lardan azamî kaçınarak fazla
nuranîleşerek bir anda birkaç
yerde görünebilme melekesi
kazananlar.
âyine:
yansıtıcı ayna.
Azrail:
mahlûkatın ruhlarını
almakla mükellef melek.
Cebrail:
vahiy meleği.
cumhur:
çoğunluk, kamuoyu,
ümmetin çoğunluğu.
esrar:
sırlar, gizemler.
fehim:
anlama, kavrama.
gayr:
başkası.
ger:
eğer, şayet.
haiz:
bir şeyi yapmaya sahip,
ehliyet kazanmış kişi.
hararet:
ısı.
haşir:
öldükten sonra ahiret
âleminde cesetlerin yeniden
hayatlanması ve Allah’ın hu-
zurunda toplanmaları.
havas:
duyular, duygular.
hayy-ı murtabıt:
hayat ile
bağlantılı, canlı, diri.
icma:
fikir birliği, bir konuda
bilginlerin ortak görüşü.
içtihat:
Kur’ân’ ve hadisten
hüküm çıkarma.
ilzam:
mecbur tutma, zorla-
ma.
kesif:
katı, yoğun.
keşf-i evliya:
Allah dostları-
nın manevî âlemde bazı sırla-
ra, hakikatlere vâkıf olmaları.
lâzım:
gerekli.
meclis-i Nebevî:
Peygamber
huzuru.
meyyit:
ölü.
miftah:
anahtar.
mir’at:
ayna.
misal:
örnek.
SÖZLER | 1147 |
L
EMAAT
1...,1137,1138,1139,1140,1141,1142,1143,1144,1145,1146 1148,1149,1150,1151,1152,1153,1154,1155,1156,1157,...1482
Powered by FlippingBook