Sözler - page 200

taklit edilmez turra koymakla, her fley kendisine has ol-
du¤unu ve kendi eser-i desti oldu¤unu ve kendisi tek ve
yekta, istiklâl ve infirat sahibi oldu¤unu size göstermek
istiyor; siz dahi onu tek ve yekta ve misilsiz, nazirsiz, bî-
hemta tan›y›n›z ve kabul ediniz.”
Daha bunun gibi, ona ve o makama münasip sözleri
seyircilere söyledi. Sonra, giren ahali iki güruha ayr›ld›-
lar:
B i r i nc i gü r uhu
kendini tan›m›fl ve akl› bafl›nda ve
kalbi yerinde olduklar› için, o saray›n içindeki acayiplere
bakt›klar› zaman dediler: “Bunda büyük bir ifl var.” Hem,
anlad›lar ki, beyhude de¤il, adî bir oyuncak de¤il. Onun
için merak ettiler. “Acaba t›ls›m› nedir, içinde ne var?”
deyip düflünürken, birden o muarrif üstad›n beyan etti¤i
nutkunu iflittiler. Anlad›lar ki, bütün esrar›n anahtarlar›
ondad›r. Ona müteveccihen gittiler ve dediler:
“Esselâmü aleyke yâ eyyühelüstat! Hakkan; flöyle bir
muhteflem saray›n, senin gibi sad›k ve müdakkik bir mu-
arrifi lâz›md›r. Seyyidimiz sana ne bildirmiflse, lütfen, bi-
ze bildiriniz.”
Üstat ise, evvel zikri geçen nutuklar› onlara dedi. Bun-
lar güzelce dinlediler, iyice kabul edip tam istifade ettiler.
Padiflah›n marziyat› dairesinde amel ettiler. Onlar›n flu
edepli muamele ve vaziyetleri o padiflah›n hofluna geldi-
¤inden, onlar› has ve yüksek ve tavsif edilmez di¤er bir
saraya davet etti; ihsan etti. Hem, öyle bir cevâd-› meli-
ke lây›k ve öyle yüksek mutî ahaliye flayeste ve öyle
acayip:
tuhaf.
adî:
baya¤›, de¤ersiz.
ahali:
halk.
aleyke:
senin üzerine.
amel etmek:
yapmak.
amel:
ifl, emek.
beyan:
anlatma, aç›klama.
beyhude:
bofl.
bîhemta:
eflsiz, benzersiz.
cevâd-› melik:
cömert padiflah.
dairesinde:
çerçevesinde, içeri-
sinde.
davet:
ça¤›rma, ça¤r›.
edepli:
terbiyeli.
eser-i dest:
elle yap›lm›fl eser.
esrar:
s›rlar.
esselâmü aleyke yâ eyyühelüs-
tat:
Allah’›n selâm› üzerine olsun,
ey Üstat!
güruh:
cemaat, bölük, topluluk.
hakkan:
hakikaten, do¤rusu.
has:
özel.
ihsan:
iyilik etme, lütuf.
infirat:
tek bafl›na olma.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
istiklâl:
ba¤›ms›zl›k.
lây›k:
uygun, münasip.
lâz›m:
gerekli.
makam:
manevî mevki.
marziyat:
raz› olunacak fleyler.
misilsiz:
eflsiz.
muamele:
davranmalar.
muarrif:
tarif eden.
muhteflem:
ihtiflaml›, görkemli.
mutî:
itaat eden.
müdakkik:
inceleyici.
münasip:
uygun.
müteveccihen:
yönelerek.
nazirsiz:
benzersiz.
nutuk:
konuflma.
sad›k:
do¤ru, hakikî.
saray:
görkemli, yap›.
seyyid:
efendi, reis.
flayeste:
yak›fl›r, lây›k.
taklit etmek:
benzerini yap-
mak.
tavsif edilemez:
vas›fland›r›-
lamaz.
t›ls›m:
s›r, flifre.
turra:
iflaret, mühür.
üstat:
ö¤reten, tarif eden, da-
n›fl›lan, uzman, Hazret-i Pey-
gamber.
vaziyet:
durum.
yâ:
ey.
yekta:
tek, bir.
zikir:
anma, ad›.
200 | SÖZLER
O
N
B
‹R‹NC‹
S
ÖZ
1...,190,191,192,193,194,195,196,197,198,199 201,202,203,204,205,206,207,208,209,210,...1482
Powered by FlippingBook