Sözler - page 289

derecesinde bir kat’iyetle ispat edilmifltir. E¤er istersen
ona müracaat et.
‹K‹NC‹ BASAMAK
Zemin ile gökler, bir hükûmetin iki memleketi gibi bir-
birine alâkadard›rlar. Ortalar›nda ehemmiyetli irtibat ve
mühim muameleler vard›r. Zemine lâz›m olan ziya, hara-
ret ve bereket ve rahmet gibi fleyler semadan geliyor, ya-
ni gönderiliyor. Vahye istinat eden bütün edyan-› sema-
viyenin icma›yla ve fluhuda istinat eden bütün ehl-i kefl-
fin tevatürüyle, melâike ve ervah, semadan zemine geli-
yorlar.
Bundan, hisse karip bir hads-i kat’î ile bilinir ki, seke-
ne-i arz için, semaya ç›kmak için bir yol vard›r. Evet, na-
s›l herkesin ak›l ve hayal ve nazar› her vakit semaya gi-
der; öyle de, a¤›rl›klar›n› b›rakan ervah-› enbiya ve evli-
ya veya cesetlerini ç›karan ervah-› emvat, izn-i ‹lâhî ile
oraya giderler. Madem hiffet ve letafet bulanlar oraya gi-
derler; elbette cesed-i misalî giyen ve ervah gibi hafif ve
lâtif bir k›s›m sekene-i arz ve hava, semaya gidebilirler.
ÜÇÜNCÜ BASAMAK
Seman›n, sükût ve sükûneti ve intizam ve ›tt›rad› ve
vüs’at ve nuraniyeti gösterir ki, sekenesi, zeminin seke-
nesi gibi de¤iller; belki, bütün ahalisi mutîdirler. Ne em-
rolunsa onu ifllerler. Müzaheme ve münakaflay› icap ede-
cek bir sebep yoktur. Zira, memleket genifl, f›tratlar› sa-
fî, kendileri masum, makamlar› sabittir.
SÖZLER | 289
O
N
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
›tt›rat:
uygunluk, ritm.
icap etmek:
gerektirmek.
icma:
bir fikir etraf›nda birleflme.
intizam:
düzgün, tertipli.
irtibat:
ba¤, ilgi, iliflki.
ispat edilmek:
kan›tlanmak.
istinat:
dayanak.
istinat etmek:
dayanmak.
izn-i ‹lâhî:
Allah’›n müsaade et-
mesi.
karip:
yak›n.
kat’iyetle:
kesinlikle.
lâtif:
incelmifl.
lâz›m olmak:
gerekmek.
letafet:
maddî a¤›rl›k ve s›n›rla-
malarla kay›tl› olmama.
makam:
seviye, derece.
masum:
günahs›z, kusursuz.
melâike:
görünmeyen nurlu var-
l›klar.
muamele:
ifl, ifllem, al›fl verifl.
mutî:
itaatkâr, söz dinler.
mühim:
önemli.
münakafla:
kavga, tart›flma.
müracaat etmek:
bafl vurmak.
müzaheme:
zahmet, s›k›nt›.
nazar:
bak›fl.
nuraniyet:
parlakl›k, ayd›nl›k.
rahmet:
ac›ma, yard›m, flefkat et-
me.
sabit:
de¤iflmez, bir kararda.
safî:
temiz, saf.
sekene:
yaflayanlar, oturanlar.
sekene-i arz ve hava:
dünyada
ve gökte yaflayanlar.
sekene-i arz:
dünyada yaflayan-
lar.
sema:
gökler, gökyüzü.
sükûnet:
sakinlik, durgunluk.
sükût:
sessizlik.
fluhut:
kalp gözü ile görme.
tevatür:
farkl› kanallardan gelen
do¤ru haber.
vahiy:
Allah’›n sözleri.
vakit:
zaman.
vüs’at:
genifllik.
zemin:
yeryüzü, dünya.
ziya:
›fl›k, ayd›nl›k.
alâkadar:
ilgili.
bereket:
bolluk, hay›rl› olufl.
cesed-i misalî:
maddî yap›da
olmayan.
ceset:
ölü beden.
edyan-› semaviye:
Allah ta-
raf›ndan peygamberler eliyle
gönderilen dinler.
ehemmiyetli:
önemli, de¤er-
li.
ehl-i keflif:
manevî makamla-
ra ulaflan ve baz› gerçekleri
gözleriyle görenler.
ervah:
ruhlar.
ervah-› emvat:
ölülerin ruh-
lar›.
ervah-› enbiya ve evliya:
peygamberlerin ve velîlerin
ruhlar›.
f›trat:
yarat›l›fl.
hads-i kat’î:
kesin ve do¤ru
bilgi.
hararet:
›s›, s›cakl›k.
hiffet:
hafiflik; a¤›rl›ks›z duru-
ma gelme.
hisse karip:
ders al›nmaya
de¤er.
1...,279,280,281,282,283,284,285,286,287,288 290,291,292,293,294,295,296,297,298,299,...1482
Powered by FlippingBook