Tarihçe-i Hayat - page 336

eden Müfreze Kumandan›, Bediüzzaman ve talebelerinin
bir dostu olmufltur…
Yüz yirmi talebesiyle Eskiflehir Hapishanesine getiri-
len Said Nursî, tam bir tecrid-i mutlak içerisine al›narak,
kendisine ve talebelerine dehfletli iflkenceler tatbikine
bafllan›yor. Bediüzzaman Said Nursî, kendisine yap›lan
bu iflkence ve azaplara ra¤men, Otuzuncu Lem’a ve Bi-
rinci ve ‹kinci fiualar› telif ediyor. Hapisteki birçok kim-
seler Üstat Bediüzzaman hapse girdikten sonra ›slah-›
nefs ederek mütedeyyin bir hale geliyorlar.
Gizli dinsizler, Isparta havalisinde “Bediüzzaman ve tale-
beleri idam edilecek” diye propagandalar yapt›rarak, kor-
ku ve dehflet saç›yorlar.
(HAfi‹YE)
Di¤er taraftan Bediüzza-
man’›n hapse konulmas›ndan mütevellit muhtemel bir is-
yan hareketinin vukuundan korkan istibdat ve ceberut dev-
rinin hükûmet reisi, fiark vilâyetlerine seyahate ç›k›yor.
Hâlbuki, Bediüzzaman, ömrü boyunca müspet
hareket etmeyi düstur edinmifl, “Birkaç adam›n hatas›y-
la yüzer adamlar›n zarar görmesine sebep olunamaz”
HAfi‹YE:
Evet, zulmün sonu, zalimin mahv›na olarak öyle tecelli eder ve
etmifltir ki; o plânlar› yapanlar, flimdi ölümün idam-› ebedîsine mahkûm
bir vaziyette Cehennemin esfel-i safilînine yuvarlanmakta, tam ma¤lûbi-
yet ve Cehennem azab›ndan daha fledit azaplar içerisinde flevketi sönmüfl
olarak zelilâne bir ömür geçirmektedirler.
Bediüzzaman ise, iman ve ‹slâmiyetin bahad›r ve kahraman bir hadimi
olarak, ‹slâmî bir izzet ve imanî bir flehametle hâlâ yaflamakta, Kur’ân ve
iman hizmetini devam ettirmekte ve ‹slâmî zaferleriyle Müslüman Türk
milletine ve âlem-i ‹slâma manevî bayramlar idrak ettirmektedir.
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹slâm
dünyas›.
azap:
eziyet, iflkence.
bahad›r:
cesur, yi¤it, kahraman.
ceberut:
afl›r› büyüklük, pek ziya-
de kibir.
dehflet:
büyük korku hâli, kork-
ma, ürkme.
düstur:
kanun, kaide, kural, pren-
sip, esas.
esfel-i safilîn:
afla¤›lar›n en afla¤›-
s›, Cehennemin en afla¤› tabakas›.
hâdim:
hademe, hizmetçi, hizmet
eden, ifle yarayan.
hâlbuki:
hakikat ve do¤rusu flu-
dur ki, öyle iken, oysa ki, hakikat
flu ki.
hareket:
bir gaye u¤runa yap›lan
faaliyet, ak›m.
hata:
suç, günah, kabahat.
havali:
etraf, çevre, civar, yöre,
dolay.
hükümet:
devlet.
idam:
öldürme.
iman:
inanma, inanç, itikat, tas-
dik.
imanî:
imana ait olan, imana dair
olan, imanla ilgili.
‹slâmî:
‹slâma uygun.
istibdat:
hak ve hukuku tan›ma-
ma, keyfî uygulama, zulüm ve ta-
hakküm.
isyan:
baflkald›rma, itaatsizlik,
serkefllik, emre karfl› gelip ayak-
lanma.
iflkence:
eziyet, azap, bir kimse-
ye verilen maddî-manevî s›k›nt›,
zulüm.
izzet:
de¤er, itibar, fleref, yücelik.
kumandan:
bir mevkiin, bir iflin
veya askerlik yahut korumak
maksad›yla meydana getirilen bir
kuruluflun bafl›nda bulunan ve
sevk ve idareyi düzenleyen kim-
se, komutan.
ma¤lûbiyet:
yenilme, yenilgi, bo-
yun e¤me, bir kuvvetlinin idaresi
alt›nda bulunufl.
mahkûm:
mecbur.
mahv:
batma, bitme, yok olma.
manevî:
madde d›fl› olan, maddî
olmayan, manaya ait.
muhtemel:
ihtimal dahilinde
olan, umulur, beklenir, olabilir, ol-
mas› mümkün, olmayacak fley
de¤il.
müfreze:
müstakil vazife yap-
mak için ordudan ayr›lm›fl askerî
birlik.
müspet:
menfi olmayan, pozitif,
olumlu.
mütedeyyin:
dinin emirlerini ek-
siksiz yerine getiren, dindar, dine
ba¤l›.
mütevellid:
meydana gelmifl, ile-
ri gelmifl, has›l olmufl.
ömür:
ömür, yaflama, yaflay›fl,
hayat.
336 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
E
SK‹fiEH‹R
H
AYATI
plân:
bir fleyi gerçeklefltirmek
için yap›lan düzenleme.
propaganda:
bir inanç, dü-
flünce, doktrin v.b. ni baflkala-
r›na tan›tmak, benimsetmek
amac›n› güden ve çeflitli vas›-
talarla yap›lan faaliyet.
ra¤men:
oldu¤u hâlde, yine
de, ise de.
reis:
bafl, baflkan, âmir, bir
toplulu¤un en üst idarecisi.
seyahat:
yolculuk, uzun yol-
culuk.
fiark:
do¤u.
fledit:
fliddetli, sert, kat›.
flehamet:
zekâ ve ak›ll›l›kla
beraber olan cesaret, yi¤itlik.
flevket:
büyüklük, heybet ,
azamet, debdebe, haflmet.
talebe:
ö¤renciler, tahsil gö-
renler.
tatbik:
yerine getirme, uygu-
lama.
tecelli:
belirme, bilinme, gö-
rünme.
tecrîd-î mutlak:
hücre hapsi.
telif:
kitap yazma, eser orta-
ya koyma.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin
durumu, hâli.
vilayet:
il.
vuku:
olma, meydana gelme,
ortaya ç›kma, olufl.
zafer:
muvaffak olma, mak-
sada erme, baflarma, baflar›.
zalim:
zulmeden, haks›zl›k
eden, ac›mas›z ve haks›z dav-
ranan.
zelilâne:
zelil olarak, zelilce,
afla¤›lanarak, alçakça.
zulüm:
haks›zl›k, eziyet, cefa,
iflkence.
1...,326,327,328,329,330,331,332,333,334,335 337,338,339,340,341,342,343,344,345,346,...1390
Powered by FlippingBook